"Üç büyükler" Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın içinde bulunduğu durumdan daha iyi ne gösterebilir ki ülkenin toplumsal ve ekonomik krizini?..
Bir varmış, bir yokmuş. Çok değil, birkaç yıl öncesine kadar ucuz uçak bileti kovalayan, "Hafta sonu Milano'ya mı gitsek Prag'a mı?" diye düşünen bir toplum varmış. En büyük hobisi otomobil değiştirmek ve 12 yıl vadeyle ev satın almak olan bu toplum, boş zamanlarında Instagram'da "serpme kahvaltı" ve fincanı 20 TL olan kahve fotoğrafları yayınlarmış. Derken "ekonomik kriz" patlak vermiş veee...
Masalın devamını biliyoruz çünkü şu an bu masalın tam da içinde yaşıyoruz! Ege Cansen'in "şımarıklık" tabir ettiği ve komşumuz Yunanistan'ın geçmiş 10 yılına benzettiği, "Hiçbir şey üretme, bol bol harca!" dönemi geride kaldı. "Devlet büyüklerimiz" her ne kadar "Ekonomik kriz yok!" dese de birçok kişi, kış tatilini Avusturya Alpleri'nde geçirmek yerine mahallenin ucuzcu muhafazakâr marketinden bulgur stoklar hale geldi. Tıpkı ağır borç sarmalındaki spor kulüplerimizin, ara transfer döneminde lüksten ve şatafattan uzak durması gibi!..
"Robben Fenerbahçe'de"!
Yakın zamana kadar mirasyedi gibi para saçan "üç büyükler"in, milyon Avro'luk sözleşmelerle yıldız oyuncu peşinde koşmaları son derece olağandı. "Tek doğru yazdığı şey günün tarihi" diye alay edilen spor medyamızda görürdük bunun yansımasını! Bir gün Robben'i Fenerbahçe'ye getirirler, ertesi gün "Batistuta'nın adı Galatasaray'la anılır"dı! Ne kötü talihti ki futbolcu Türkiye'ye gelmek ister ama eşi bir türlü ikna olmazdı!
Bu tevatürler bazen gerçeğe de dönüşürdü elbette. Sneijder ve Drogba transferleri mesela, nasıl da mest etmişti spor kamuoyunu! Dönemin Galatasaray Başkanı Ünal Aysal, bu sansasyonel transferleri "pastanın çileği" diye niteleyecek ve futbolumuza yeni bir kavram kazandıracaktı. Ama döviz kuru fırlayınca fazla çileğin nasıl mideyi bozduğu ortaya çıkacaktı!
Twitter'da santrfor nöbeti!
O şaşaalı günlerin borcunu bugün dahi ödemekte zorlanan Galatasaray, UEFA'nın Finansal Fair-Play (FFP) kıskacı altında, en acil transferlerini bile gönül rahatlığıyla yapamıyor. Aylardır santrfor eksikliği çeken sarı-kırmızılıların ara transferde ilk icraatı, elindeki en etkili hücumcu Garry Rodrigues'i satmak oldu! Taraftara da şimdi Twitter'da, "Santrfor olsun, çamurdan olsun" diye transfer nöbeti tutmak kaldı! Ya ligde zor günler geçiren Fenerbahçe?.. 20 yıllık Aziz Yıldırım iktidarında Van Persie'leri, Nani'leri havaalanında karşılayan, "En zengin kulüp biziz!" diye övünen camia, gerçek mâli tablo ortaya çıktığından beri borçları nasıl çevireceğini düşünüyor! "Gerekirse FFP'yi çiğneriz!" diyen Ali Koç bile temkinli; Yeni Malatyaspor'dan Sadık Çiftpınar'ı almakla yetiniyor! Spor basınına da Ersun Yanal'ın "drone"la kaydettiği "son teknoloji ürünü idmanları" manşete taşımak düşüyor!
Alma değil, satma devri...
"Feda" sezonundan sonra görece rahatlayan Beşiktaş'ta bile vaziyet parlak değil... Bizzat Başkan Fikret Orman, "kriz" kelimesini telaffuz ediyor ve "Beşiktaş'ın oyuncu almaya değil, satmaya ihtiyacı var" diyor! Nitekim siyah-beyazlıların ara transfer bombası, bir zamanlar bizzat kendi tribünlerinin "emek hırsızı" diye itham ettiği Burak Yılmaz olmaktan öteye gidemiyor! Ve adı "süper" olan ligimizi, gelir kaynağı Halk Ekmek ve İspark olduğu (!) söylenen Başakşehir, 6 puan farkla lider götürüyor!..
Kalite ile 'topyekûn mücadele'!
Altyapıdan yetişen oyuncularla 2002'de Dünya Kupası'nı üçüncü tamamlayan Milli Takım'ın, 2018'de UEFA Uluslar Ligi'nde küme düşmesine uzanan bir serüven bu. Sırf bir "ekonomik kriz"in değil, aynı zamanda son 16 yılda yaşadığımız kalitesizleşmenin, dünyadan kopmanın, içe kapanmanın fotoğrafı... Kulüplerin borçlarını yapılandırma işinin Ziraat Bankası'na havale edileceği, devletçi "çözüm"lerle yine günün kurtarılmaya çalışılacağı bir fasit daire... Avrupa ile rekabet vizyonunun bittiği; Çin ve Suudi Arabistan liglerinde hangi futbolcunun Instagram'da hangi kulübümüzü "takibe aldığına" endeksli, acı verici bir varoşlaşma hâli... Tıpkı "Beyoğlu 16 sene önce nasıldı, şimdi nasıl?" sorusu gibi...
Şu durumda, tarihte hep ünlü kişilere atfedilen ama asıl kaynağı Fransız düşünür Joseph de Maistre olan "Her ülke hak ettiği şekilde yönetilir" sözünü "Her ülke hak ettiği futbolu izler" diye değiştirsek, uygun düşer mi sizce de?!..