Bu seferki bir maç yazısı değil, genel bir yazı olacak. Trabzonspor'un da puan kaybı sonrası Fenerbahçe, 7. haftanın sonunda 16 puan ve maç başı 2.28 puan ortalamasıyla liderlik koltuğuna oturdu. Elbette uzun bir zaman sonra gelen liderlik değerli ancak daha 31 maç var ve eğri oturup doğru konuşmak gerekirse Fenerbahçe, nispeten puan durumu itibariyle üst sıralarda olmaları nedeniyle Hatayspor ve Altay maçlarını bir kenara bırakırsak, henüz sıkı takımlarla oynamadı. Ancak şu ana dek izlediğimiz planlar ve gidişata bakılırsa önümüzdeki maçlar için de belli benzetmeler yapmak mümkün olabilir.
Fenerbahçe'nin maçlarını temel olarak iki kategoride düşünebiliriz. İlk kategoride derbiler olacaktır; böyle 6 tane maç oynanacak ve bu maçlar takımların o zamanki form durumlarından, maçın nerede oynanacağından yani zamandan ve mekandan tamamen bağımsızdır. Fenerbahçe'nin iki sene öncesine kadar derbilerdeki performansı çoğunlukla üst seviyede de olsa bu maçlar eğer final periyoduna denk gelmediyse yani köprünün altından hala akacak sular varsa şampiyonluk anlamına gelmez. Bu maçlar için sıkı bir konsantrasyon ve mücadele, sisteme ve taktiğe mutlak uyum gerekir. Frankfurt ve Hatayspor maçları bu maçlar için belli seviyede bir örnek teşkil edebilir. Frankfurt maçındaki gibi ön alanda yılmaz pres, öne çıkan defans, daralan oyun alanı ve olabildiğince hızlı ve direkt hücum da olabilir, Hatayspor maçındaki gibi ikinci bölgeye çekilme, toplu savunma ve hızlı atağa çıkış da olabilir. Bir maçta bu iki mantık farklı sürelerde bir arada bile düşünülebilir. Ancak hangi mantık olursa olsun mutlak surette olması gereken taktik anlayışa sürekli itaat, toplu savunmaya dikkat ve en az rakip kadar mücadele etmek olacaktır. 17 Ekim günü Trabzon deplasmanında yaşanması gereken de budur.
Diğer kategoride ise derbi dışında kalan maçlar vardır; bu maçlarda karşınızda Hatayspor gibi oynamaya çalışan bir takım da olabilir, Başakşehir gibi sadece savunma yaparak bu işi yürütmeye çalışan bir takım da olabilir, Sivasspor gibi maçı soğutup oynatmamaya gayret eden bir takım da olabilir. Burada Fenerbahçe takımının farkında olması gereken ilk unsur üzerindeki formadır; o formanın zaten maça çıkarken bir ağırlığı vardır ve yapılması gereken de ismen olan ağırlığın cismen de sahaya konmasıdır. Bu takımlar Fenerbahçe'den daha kaliteli değildir ve en iyi ihtimalle daha iyi mücadele ediyor olabilir. Takım sahaya cismini de koymaya niyetlenir ve mücadele ederse zaten favoridir ve sürprizler dışında da sonuç bellidir. Açıkçası iki sene öncesine kadar derbilerde aşırı motive olan ve çoğunlukla olumlu sonuç alan ve denizleri geçen takım senelerdir, Daum, Zico ve ilk Ersun Yanal dönemleri dışında, hep bu derelerde boğulmuştur. Burada mücadele dışında özellikle de yetenek gerekir çünkü karşı taraf sizin tüm kozlarınızı bilir, önlemlerini alır ve önlem alamayacağı tek şey Allah vergisidir. Şu ana dek zar zor kazanılan Adana Demirspor ve Antalyaspor maçları ile puan kaybedilen Başakşehir ve Sivas maçlarının ortak noktası yeteneklerin o gün için yetersizliği ya da eksikliğidir.
Fenerbahçe'nin kalecisi ve üçlü savunması şu an için bu ligin standartlarının üzerinde ve hatta Kim ve Szalai çok rahat 5 büyük ligde oynayabilecek kapasitede. Dörtlü orta saha en azından ara transfere kadar belli ki devşirme olacak. Gustavo, Mert Hakan, Ferdi, Samuel dörtlüsünden sadece Gustavo o bölge için orijinal seçenek ve fakat diğer üçünün o bölgelere alışma hızı bütün gidişatı belirleyecek. Şu ana dek tempodan ve mücadeleden ödün vermediler ama arkalarındaki belki de kendilerinden çok daha yetenekli isimlerden daha çok o bölgenin hakkını veriyorlar. Sadece tek düşüncesi savunma yapmak olan takımlara karşı en azından son yarım saat orta göbekte belli riskler alınabilir, Sosa ve İrfan Can gibi isimler oraya kaydırılabilir ama plan ne olursa olsun ana felsefe tempo ve mücadele olacaktır. Bu bölgenin gelişimi bütün filmin senaryosunu baştan aşağı değiştirebilir. Devre arasında yapılması gereken ise o kalabalıkta belki de biraz eleme yapmak, tempo ve beceriyi bir arada ortaya koyabilecek bir 6-8 numaranın transfer edilmesidir. Takımın sol ve sağ kanat için sene başında ısrar ettiğimiz eksikliklerini belki Ferdi (kademesinde Szalai olduğu müddetçe) ve Samuel tamamlayıp zaman içinde bizi mahcup edebilir ama buradaki ihtiyaç belki santrfordan bile acildir.
İleri üçlüye gelince şu ana dek hiçbir maçta aranan bütünlüğü göremedik. Mesut, Pelkas ve İrfan Can gibi lig standartların çok üstünde ofansif orta sahalardan ve Serdar, Berisha ve Rossi gibi iş görebilecek seviyedeki (ama seviye aşımı yok) forvetlerden ve Valencia gibi her şeyden fazla fazla olan bir adamdan çıka çıka en fazla kişisel ekstra çıktı, o da bir tek Valencia'dan çıktı. Bu kadar geniş bir havuzdan doğru bir üçlü kombinasyon üretmek ilk bakışta çok da zor olmasa gerek. Pozitif bir oyun oynamak isteyen Hatayspor maçında hızlı hücum edebilecek forvet silahları beklenenden çok daha fazla iş görmüşken tamamen kapanan Başakşehir gibi takımlar karşısında hiçbir üretkenlik de çıkmayabilir. Orada da şut kozunun devreye girmesi gerekir ama şu ana dek Zajc'ın Antalyaspor maçındaki şutundan başkasını göremedik. Her maçın senaryosu ayrıdır, maçın içinde bile senaryolar değişebilir. Her kilidin de çilingiri ayrıdır ve o çilingirin yöntemleri de maçtan maça değişebilir. Önemli olan da bu kadar yıldız ismin olduğu bir bölgede maç başına ve hatta maç içinde ezbere kaçmadan plan yapabilmek ve bu yıldızları da o plana ikna etmektir. Bir ihtimal buradan her maç doğru kombinasyonlar çıkar ve sonuçlar gelir, ki isimler bazen içgüdüsel olarak bile fark yaratabilir, ya da bir ihtimal devre arasında oraya gerçek bir kalite transfer edilir. 7 maç sonunda puan farkıyla lider olan ve maç başına 2.28 puan ortalaması olan bir takımın maç başına gol ortalamasının 1.5 golden az olması fazlasıyla dikkate değerdir. Belki doğru orta saha ve defans sizi ligde yarışın içinde tutar ama doğru forvet şampiyon yapar.
Daha köprülerin altından çok sular akacaktır ama zaman bize bu takımın üstüne koyarak gitmeyi başarıp başaramayacağını, arada belli kazalar olsa da üzerine bina edilecek bir temelin olup olmayacağını gösterecektir. O temel olmazsa ve inşaat da durursa bu takımın geçmişinden gelen en büyük alışkanlığı devreye girebilir ve yokuş aşağı sürüklenmek de kaçınılmaz olur.