Bu yazıyı yazmak için transferlerin tamamlanmasını bekledim. 7 hazırlık ve 5 resmi olmak üzere toplam 12 maçtaki bütün gözlemlerimin doğru olup olmadığını anlayabilmek için transferleri görmek de şarttı. Artık tüm taşlar yerine oturdu ve bunları sizlerle de paylaşmanın zamanı geldi.
Vitor Pereira, ikinci gelişinde ilk günden itibaren hiç vazgeçmeden 3-4-2-1 taktiği ile oynuyor. Her yerde bunu üçlü defans diye okuyorsunuz ve bütün yorumlar da sanki bu iş tamamen üç tane defans oyuncusundan ibaretmiş gibi yapılıyor. Bundan 20 sene öncesine kadar Türkiye’de de oldukça moda olan ve özellikle doksanlı yıllarda sıklıkla izlediğimiz 3-5-2 ile bugünkü oyun anlayışı aynı mı acaba?
Öncelikle üç tane defans oyuncusuna bakalım. Mevcut durumda görünen o ki sol stoper Szalai, sağ stoper Tisserand ve onların arkasında da Min Jae Kim oynayacak. Peki Kim transfer edilene kadar sol stoperde hiç de stoper geçmişi olmayan Novak’ın oynamasına ve hatta belli hazırlık maçlarında hiç de stoper geçmişi olmayan Nazım’ın sağ stoperde denenmesine ne diyeceğiz? Ya da Kim’in henüz listeye yazılmamış olması nedeniyle Helsinki deplasmanında Gustavo’nun defans göbeğine geçmesine ne diyeceğiz? Pereira, üçlü sistemlerin iyi işlediği takımlarda sıklıkla gördüğümüz maç içinde gerektiğinde ama özellikle rakibin ani ataklarında birden dörtlü defansa geçmenin planlarını da yapıyor olabilir mi? Ana plan değişmeyecek ama saldırırken üçlüymüş de savunurken dörtlüymüş gibi de pozisyon alınıyor olabilir mi?
Gelin bu duruma oyuncularla beraber bakalım ama bunu kanatlardan kopararak yapmak olmaz; Nazım- Tissarand- Kim- Szalai ve Ferdi denemesi üzerinden düşünelim. Ben de dahil olmak üzere herkes Ferdi’nin orada oynayamayacağını söylüyorken Ferdi birdenbire arkasına Szalai yerleştiğinde performansın ciddi anlamda yukarı çekti. Szalai de sol stoperde olabildiğince öne çıkarak oynamaya çalışıyor. Maçın içinde Ferdi öne çıktığında, sanki 4-2-3-1 sol açığı gibi oynuyorken Nazım sağ bek, Tissarand- Kim tandem ve Szalai sol bek gibi oynamaya başlıyor ve birdenbire Ferdi’nin o kanatta tek başına olma durumu ortadan kalkıyor ve defansif anlamda ondan beklenen de Szalai göbeğe çekilene kadar yetişip alanını kapatması oluyor. Anlaşılan o ki sola alınacak oyuncuda da aranan ilk özellik sıkı bir defansif beceriden de önce sağlam bir hücum repertuvarı olacak. Böyle düşününce Novak o bölgenin oyuncusu olmayacak ve sol stoper rotasyonunda kalacak sonucu çıkıyor.
Sol tarafa hepimizin içini daha rahat ettirecek bir transfer yapıldığını ve bu sefer de Samuel- Tisserand- Kim- Szalai ve transfer edilen oyuncu denemesi yapıldığını düşünelim. Samuel öne çıktığında, herkes biraz sağa kaydığında da benzer durum oluşacak. Samuel’den de ilk beklenti hücuma destek ve Tissarand defansın içine çekilmek durumunda kaldığında gelip yerini kapatması olacak. Bu iki senaryoya bakarak şunu söyleyebiliriz; her iki kanattaki oyuncunun da kanadı ileri-geri çok iyi kullanması elbette ideal senaryo ama bir tarafta daha hücumcu, diğer tarafta da daha savunmacı oyuncu görmek de oldukça olası. Ön taraftaki kalabalığı düşünecek olursak hücuma sürekli katkı ve defansa da hızla geri dönebilme, şut ve gol atabilme özellikleri ile Valencia bu iki kanat için en doğru adres olabilir. Transferin son dört gününde olan biten de Valencia’nın takımda yerini belirleyecek. Benim düşünceme göre şu sistemde nereye olur bilemem ama kadroya ilk onun ismi yazılacaktır. Son olarak tekrar defans üçlüsüne dönelim ve Serdar Aziz’in de Tisserand ya da Szalai değil Kim’in yedeği olacağını söyleyelim; zira bek gibi de oynayabilme becerisi yok.
Her iki kanadın da hücuma çıktığı anda da farklı bir durumla karşılaşıyoruz. Dikkat ederseniz solda Szalai ve sağda Tisserand ilk toplara oldukça önde basıyorlar, sanki stoper değil de bekmiş gibi pozisyon alıyorlar. Bu durumda Szalai ve Tisserand bek gibi pozisyon alırlarsa o defansın göbeğinin de kapanması gerekiyor, çünkü sadece geriye Kim kalıyor. Tam da bu noktada Gustavo devreye giriyor ve oradaki açığı kapatıyor. Ben de dâhil olmak üzere pek çok kişi orta sahada Gustavo’nun takımı yavaşlattığını söylüyoruz ki bunda da pek haksız sayılmayız. Ancak rakibin ani çıkışında bu emniyet supabı rolünü düşündüğümüzde Gustavo orada rakipsiz kalıyor. Burada ya Gustavo’ya eveleyip gevelemeden ayağından topu hızlı çıkarması söylenecek ya da Gustavo’nun yerine biri gelecek. Crespo bunun için mi geldi göreceğiz.
Bu gerçekten hareketle orta ikilinin de neye benzeyeceği ortaya çıkmış oluyor. Aykut Kocaman takımları gibi iki sağlam ön libero görmeyeceğiz. Gustavo, belli ki ilk isim olacak ama yanındaki profil daha fazla hücuma katılacak ve kendi önündeki ikilinin arasına girecek, onları ya kanada ya da santrfor yanına yaklaştıracak ve ceza sahası civarından da gol arayacak. Pasla çıkmak bir opsiyon ama özellikle kapanan rakiplere karşı, ki bu da bu sezon ligde neredeyse 25-30 maç demek, asıl olarak dripling kozunu da kullanan atletik, hızlı, mücadeleci oyuncuları gerektirecek. Ozan bu oyun için mükemmel bir seçenek olurdu ama artık yok ve kazanılamamış olmasına da hayıflanmamak mümkün değil. Geriye kalanlara bakınca Zajc ve hele ki Sosa arka planda kalacaktır, geçmişini bulmuş bir Meyer ise ideal seçenek olacaktır. Crespo’nun biraz daha Gustavo’nun alternatifi olmasını tahmin ediyorum ama Mert Hakan artık kendisini bu role atmak durumunda yoksa o da otobüsün arka tarafındaki arkadaşlarının yanında yer alacak; zira ön ikilide kendisine yer bulma olasılığı kalmadı.
Kadro dizerken herkes santrfor arkasındaki ikiliye Mesut ve İrfan isimlerini yazıyordu. Mesut’un performansını yetersiz bulanlar Pelkas diyordu, Valencia’nın anormal katkılarını görenler de onu buraya koyuyordu. Hiç kimse beklemezken yapılan Rossi transferi işi biraz karıştırdı ama planı anlamayı da kolaylaştırdı. O iki formadan birisi biraz daha arkada, pas oyunun içinde, yeri geldiğinde kanatta ama temel olarak oyunu açma ve yönlendirme rollerini üstlenecek ve bunun için de akla Mesut- İrfan ikilisi geliyor. Diğer oyuncu ise biraz daha dripling yapan, rakip ceza sahasında santrfora yakın ve ikinci forvet gibi oynayan, gol atma beklentisi de yüksek oyuncu olacak ve bunun için de akla Pelkas- Rossi geliyor. Görünen o ki bu sene Mesut-İrfan ve Pelkas- Rossi rekabetini konuşacağız ve eminim ki bu sezon en az 50 maç oynanacağı düşünülecek olursa bu rekabetin doğru yönetilmesi bile tek başına bu takıma çok ciddi artı yazar. Her makamın alternatifi ve belki de başrol oyuncusu olan Valencia bu denkleme girerse İrfan’ın orta ikiliye yerleşip yerleşmeyeceğini (Meyer’in hangi Meyer olduğu ve Crespo’nun et mi tavuk mu olduğu da bunu belirleyecektir) bilemem ama Mesut da Ocak gibi MLS yollarına düşebilir. Sahi biz MLS’in en kıymetli oyuncusu olan Rossi’yi nasıl oldu da kiralık olarak almayı başarabildik?
Santrforla ilgili herkes kule beklerken gelen Berisha’nın “kulemsi” olması da planın son parçasını açıklıyor. Santrfor oyunun içinde olacak, sadece yüksek toplar değil tüm toplar için istasyon olacak, yeri geldiğinde geriye gelip alan boşaltacak ve boşalttığı yere de arkasındaki ikiliden biri girecek. Adana Demirspor maçında Serdar’ın yaptığını anlattığımı tahmin etmişsinizdir. Bu takımın sağdan soldan yüksek toplarla, ortalarla gol arama gibi bir planı olmayacak. İşte tam da bu yüzden Vedat Muriqi gelmiyor ve defans becerisi Ferdi’den daha az olmadığı muhakkak olan Caner Erkin gidiyor.
Bütün bu anlattıklarımı topladığımda ben bu takımın ana planına 3-4-2-1, hücum anındaki duruşuna 2-6-2, rakip çıkarken duruşuna ise 5-3-2 derim. Bunu daha evvel Türkiye’de izlemedik, izlediğimiz 3-5-2 takımlarının da böyle bir planı yoktu. İlk bakıldığında çok karmaşık ama biraz düşündükçe fazlasıyla berraklaşıyor.
Bu planın işlemesi için gereklilikleri bir daha sıralayalım:
Hoca bu plana inanıyor, yönetim ise hocaya ve planına sonuna dek sahip çıkıyor. Hoca, çok kısa bir zamanda ciddi bir kredi topladı ve takımın da oyuncu özellikleri bu oyunu oynamaya gayet müsait görünüyor. Ancak burası Fenerbahçe, burada başarısızlıktan da nemalanmaya müsait her türlü adam var ve rakipler de boş durmuyor ve hiçbir manada da durmayacak. Yaşayıp neler olacak göreceğiz.