Fenerbahçe, deplasmanda Antwerp’i ilk yarıda attığı üç golle rahat bir şekilde geçti ve nihayet grupta galibiyetle tanıştı. Eintracht Frankfurt neredeyse gruptan lider olarak çıkmayı ve Avrupa Ligi’nde devam etmeyi garantiledi. Kalan iki maç Fenerbahçe’nin Avrupa Ligi için play-pff bileti alıp alamayacağını gösterecek ama en kötü durumda bile Konferans Ligi’ne devam edilecek gibi görünüyor. Pereira’nın takımın seviyesini Konferans Ligi için nasıl bulacağı konusunu elbette bilemiyoruz!
Dünkü maçta ilk yarıda anlatılacak onlarca konu vardı, ikinci yarı ise kapanıp bekleme ya da oyuncu değişiklikleri ile dinlenme şeklinde geçti. Ancak en büyük gol silahı Valencia kadroda yokken, Mert Hakan, Sosa, Meyer, İrfan Can ve Berisha’nın maç temposu eksikleri varken yarım saatte üç gol bulunmasının, çok daha fazlasının ise kaçırılmasının mutlaka bir hikâyesi olmalı.
Her yazıda mutlaka bir fırsat bulup konunun dörtlü ya da üçlü savunma varyasyonları ile ilgili olmadığını vurguluyorum. Pereira da aslında “önemli olan diziliş değil saha içindeki davranıştır” diyerek bu düşünceyi ortaya koyuyor. O davranışlardan anlaşılması gereken oyun alanını daraltma, defansı da işin içine katarak ikinci bölgede çok kalabalık olabilme, sürekli pres, gerekmedikçe uzun toplardan kaçınıp kısa ve çabuk paslarla ya da uzun çapraz paslarla oyunu aniden genişletip hücumda çoğalma demek oluyor. Bunu yapacak adamlarınız varsa geriye bu adamları hazır tutmak ve onlardan maksimum verimi alacak çözümleri düşünmek kalıyor. Dün gece de ilk yarıda tam olarak bunlar yaşandı; goller de geldi, saç baş yolduracak pozisyonlar da geldi.
Herkes dörtlü savunma diye tuttururken gözden kaçırılan aslında 3-4-2-1 sisteminde sıkı rakiplere karşı orta sahada oluşan ve tempo düşüklüğü nedeniyle giderilemeyen zaaflardı. Dün gece klasik ve hayli defansif bir ön libero olan Gustavo yerine oyun kurucu bir ön libero olarak Sosa olunca takımın oyuna çıkışına pas kalitesi geldi. Takımda zaten Gustavo/Crespo dışında bir defansif ön libero yok, o profili gerektirecek maçlar elbette oluyor ancak pek çok maç aslında orada saf bir kaliteyi arıyor. Böylece sekiz numaraya oyun kurdurtma derdinden kurtulup onu hücuma destekle görevlendirebiliyorsunuz. Meyer ve Mert Hakan, Sosa önünde sol ve sağ iç olarak konumlanınca ve kanatlardaki Samuel ile Ferdi de dahil olunca beşli bir orta saha ortaya çıktı. Bu orta saha işin defansif tarafında yer yer üç kişi aynı adama bastılar, ciddi alan daralttılar ve savunma, çıkışlardaki top kayıplarının dönüşleri haricinde neredeyse hiç zorlanmadı. Birbirlerinin açıklarını savunma anlamında kapatırken bir yandan da hızlı paslaşmalarla goller ve pozisyonlar buldular. Bakın henüz daha İrfan ve Berisha safhasına gelmedik ama Sosa’nın önünde konumlanmış olan dörtlünün her üç golde de payı var ve altı pastan kaçırdıkları pozisyonlar var. Nihayet her ne kadar golle sonuçlanmasa da kornerlerde bir organizasyon da gördük, oradan da iki tane gol kaçtı. Etraf bu kadar hareketli ve kalabalık olunca İrfan Can ve Berisha da kalitelerini ortaya koydu ve açıkça oynadıkları oyundan keyif aldıklarını belli ettiler. İlk yarı 8-0 bitebilecek kadar bereketli bir maç izledik.
Her şerde bir hayır var derler ya, belki de Gustavo ve Valencia’nın yokluğu Pereira’ya plan üretme baskısı yaratmıştır. Daha önce kapanıp çıkma planlarının işlediği maçlar görmüştük; dünkü plan kapanmadan da orta sahada üstünlüğü almanızı sağlayabilecek bir Fenerbahçe planının olabileceğini gösterdi ve bu plan bir cepte her zaman bulunmalı. Ancak yenilgi ile tamamlanan Başakşehir, Alanya ve Konya maçlarını ve hatta bu hafta sonu oynanacak Kayseri maçını bu planla açamayabilirsiniz. Planın mücadele kısmında sorun yok, rakibin sertliğine her türlü cevap verilir ve rakip kendi ceza sahasına itilir ve hatta bugüne kadar bu hep başarılabildi ama kapanan rakibe karşı bir kalite takviyesi daha gerekecektir. Rossi doğru tercih değildir; o fizik gücüyle gerçekten kontratak oynamadığın müddetçe Rossi’nin takımda yeri pek olmayacaktır. Meyer yerine Mesut/Pelkas seçeneği düşünülmelidir; böylece orta sahada yine defansla birleşilip alan daraltıldığında neredeyse 7 kişilik (Szalai, Tisserand, Ferdi, Osayi, Mert Hakan, Sosa, İrfan Can) bir blok olur, Mesut/Pelkas için ise önde biraz daha serbesti ve enerji tasarrufu olur. Takım 3-5-1-1 gibi dizilir; Sosa, İrfan Can, Mert Hakan ve Mesut/Pelkas ile orta sahada fazlasıyla kaliteli bir “baklava düzeni” kurulabilir. Eğer kendilerini halen daha kaybetmediysen bu sistem, Mesut/Pelkas için en çok verimi alacağın sistemdir. Tam da bu noktada şu soruyu sormadan geçmek olmaz: “Hem Sosa, İrfan Can, Pelkas ve Mesut’tan verim almalısın hem de 4-2-3-1 oynamalısın” diyen birisi acaba yukarıda saydığım isimlerden hangisini kaleye geçirmeyi ya da defansa çekmeyi düşünmektedir? Geçen yıl son 10 maçta Emre Belözoğlu, bunu ancak Mesut ve Pelkas’ı kanatlara çekerek yapmaya çalışmıştı, bir yere kadar gitti ama kanat oyuncusu olmadıklarından verimlerinde gözle görülür bir düşüş oldu. Tekrar vurguluyorum; sen kaliteli adamları, günümüz futbol gerçeklerine uygun bir formatta ve kendi özelliklerine uyan yerlerde olacak şekilde sahaya sür, gerisi sadece toplamı 10 kişi olan sayılardan ibarettir.
Eksiklik olarak bakıldığında her takım için söz konusu olabilecek olan çıkarken top kaybetme konusuna özellikle dikkat etmek gerekiyor. Bunun çözümü uzun top olamaz; orta sahanı kalabalık tuttuğun bir sistemde bu, tüm orta sahayı çöpe atmak demektir. Kesicilikte çok üst düzey olan Kim, derin paslarda sıklıkla hata yapıyor. Bir de özellikle altı pas civarına gönderilen ortalarda Berke çekingen kalıyor. Gerçek anlamda ilk defa Fenerbahçe kalesine geçecek olmasının yarattığı bir durum mudur bilemem ama bizim ligde o cezaları kesen çok olur.
Sonuç olarak bir soluk alındı; bu soluğun değer bulması için Kayseri galibiyeti mutlak surette gereklidir. Birkaç maç üst üste alınacak galibiyet hem camiayı rahatlatacak hem de takımı yarışın içinde tutacaktır. Sonraki milli maç arası ise umarım önceki milli maç arası gibi olmaz.