Hafta sonu Diyarbakır’daki Demokratik Toplum Kongresi’nin Demokratik Özerklik Çalıştayı’ndan çıkan taslağa nasıl bakmak lazım?
Baştan söyleyelim: Bu sadece bir taslak ve Türkiye artık her konuyu tartışabilecek bir düzeyde. Bu tartışmalar sonucu ortak bir yol bulunup ilerlenecektir. Taslakta yazılan her şey kesin bir sonucu göstermez ama bir niyeti ortaya koyar. Herkes de niyetini beyan etmekte özgürdür.
Taslağın dili, içeriği özellikle, öz savunma güçleri, bayrak gibi konular tartışılabilir ama öncelikli değildir. Sadece tepki çeker.
Ama en çok dikkat çeken “insanlığın kök hücresi gibi olan bu halk” satırları. Ne demek isteniyoranlaşılır gibi değil. Milliyetçi dilin en ağdalı şekli. Bu mantık Kürt hareketinin giderek içine kapanmasına yol açıyor. Türk milliyetçiliğini eleştirirken aynı tuzağa düşülmüş gibi.
Ama asıl önemlisi metnin içerik açısından Öcalan’ın avukat görüşmelerinde söylediklerinin kesilip yapıştırılmasından oluşmuş gibi durması. İçerik özgün değil, Türkiye’yi kapsayıcı olmaktan ziyade içeriye kapanmacı bir metin. Yani tüm Türkiye’ye hitap etmiyor, halklardan çok halktan söz ediliyor. Ayrıca öz savunma güçleri gibi yapılanma 1970’li yıllardaki sol örgütlenme şemasına benziyor, ayakları yere basmıyor ve hayata geçirilmesi kolay değil.
Oysa ateşkesin sağlandığı, silahların sustuğu bu dönemde yapılması gereken yeni anayasaya yoğunlaşmak alternatif metinler üretmek ve buradan yürümek, barajı zorlamak ılıman havayı çevirmek olmalı.
Bu süreci iyi değerlendirmek gerekiyor. Bu süreçte sadece Kürt değil Türk kamuoyunu da barışa ikna edecek projeler ve taslaklar üretmek, süreci keskinleştirmeden daha yumuşatarak yürütmek en mantıklısıdır.
Ancak, anlaşılan, koşulları keskinleştiren bir politika tercih ediliyor. Özgün metinler yerine İmralı patentli taslaklar hazırlanıyor.
Türkiye’nin demokratikleşmesi, Ankara’nın merkezi statükosundan kurtulması zorunludur. Bu eyalet sistemi olur başka bir isim konur. İki dilli eğitim altyapısı hazırlandıktan sonra mümkündür ve bir haktır.
DTK ve BDP ayrı yapılar olsalar bile ateşkes sürecini somut, özgün ve gerçekleşebilir önerilerle sürdürmelidir. Zor olan herkesin haklarını sonuna kadar kullanabildiği bir ülkede birlikte yaşamaktır.
Ancak bu tür taslak ve tartışmalar Türkiye’yi bölünmeye götürür korkusu da yersizdir. Asıl tehlikeli olan baskı kurmak, tartışmamak örtmek susturmak ve hakları teslim etmemektir. Vaktimizi iyi kullanmalıyız