D_Masthead_970x250

Sorun Fransa’nın değil “bizim”

Türkiye’de sürekli dejavu yaşıyoruz. Aynı filmi birkaç kez izlememize rağmen...

Türkiye’de sürekli dejavu yaşıyoruz. Aynı filmi birkaç kez izlememize rağmen sanki ilk kez karşılaşıyoruz havası hâkim. Oysa arşivlerde 6 yıl öncesine dönecek olursak benzer haberleri görmemiz mümkün: “Ermeni soykırımını inkârın cezalandırılmasını öngören yasa teklifi Fransız Senatosu tarafından oy çokluğuyla reddedildi.”  2006 yılında Fransız parlamentosu aynı tasarıyı kabul etmiş, Anayasa komisyonu “Yasama organlarının tarih yazamaması gerekir, tasarı Fransız Anayasası ve ifade özgürlüğüne aykırı" gerekçesiyle reddetmiş, Senato ise yasayı geri çevirmişti. O dönem de Cumhurbaşkanı  Sarkozy’nin partisine mensup milletvekilleri tasarıyı desteklemiş ama çoğunluğu sağlayamamışlardı. O dönem de seçimler vardı. Yine bir seçim dönemi öncesi, yine aynı parti mensupları tek farkla aynı şeyi gerçekleştirdi: Parlamentoda kabul edilen tasarı Senato’dan geri dönmedi.  Fransız Senatosu’nun kararının birçok yönden tartışılmaya ihtiyacı var: Sadece  Fransa cephesinden değil Türkiye açısından ve hatta Ermenistan ve Azerbaycan cephesinden de. Önümüzde duran karar “aynayı” herkesin kendisine tutmasını gerektiriyor.    Fransa Senatosunun kabul ettiği karar  2001 yılında Ermeni Soykırımını tanıyan Fransız yasasını tamamlayıcı nitelikte. Şu ana kadar Ermeni soykırımını kabul eden ülkeler şunlar: Rusya, Kanada,  Hollanda, İsviçre, Belçika, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Lübnan, Vatikan, Litvanya, Uruguay, Şili, Arjantin, İsviçre, Slovakya, Almanya, Venezüella, Şili. Fransa’nın durumu son çıkan kararla birlikte daha özgün bir hal aldı. Aslında Fransa’nın bu yasayı kabul etmesinin bir başka anlamı daha var. Sorulması gereken soru ise diğer AB ülkeleri bu listeye girip girmeyecekleri?  Çünkü AB’nin 2007’de kabul ettiği Çerçeve Karar “yabancı düşmanlığı, ırkçılığa ve soykırıma karşı mücadele edilmesi için tüm AB ülkelerine çağrıda bulunuyor.”   SAHA GENİŞLEYECEK Mİ?  Fransa’da alınan karar hukuki olmaktan öte tarihi yargılamak ve bu yargıyı tartışmaya kapatmak. Durumu daha geniş bir açıdan (her ne kadar Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy Başbakan Erdoğan’a yazdığı mektupta kararın Türkiye’yi hedef almadığı öne sürse de) son dönemde birçok alanda kendini gösteren Fransa-Türkiye sürtüşmesi, Fransız hükümetinin her alanda Türkiye karşıtlığı/rekabeti, Sarkozyn’in dış politikadaki başarısızlıklarını örtmeye yönelik bir tavır olarak da değerlendirilebilir. Ama hepsinden önemlisi Fransız senatosunun aldığı karar önümüzdeki 3 yıl içinde neler olabileceğinin ipuçlarını da vermektedir.  1915’de yaşanları soykırımı/katliam/tehcir/karşılıklı katliam/emperyalist ülkelerin kışkırtması yani ismini ne koyarsak koyalım 2015 yılında 100. Yılına ulaşacak. Ve 2015’e kısa bir süre kala Fransa benzeri kararların daha fazla ülkeler tarafından kabul edilmesi, bu amaçla yoğun kampanyaların düzenlenmesi ve Türkiye’nin birçok platformda zorda kalması söz konusu olacaktır.   MADALYONUN DİĞER YÜZÜ  Şimdi madalyonu tersine çevirip sorulara geçebiliriz: Peki, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri bundan önce benzer girişimler sonrasında Ermeni Meselesinin “görülmemesi ve yok sayılmasının” ötesinde açıkça tartışılması konusunda bir plan ve program hazırlamış mıdır? Benzer konular sıcak gündem maddesi olmaktan çıkınca “bir başka bahara havale edilmemiş midir?” Amiyane tabirle Ermeni meselesi Türkiye’nin “kucağına düşmedikçe” konuyu erteleme, farklı açılardan yüzleşme yerine ötelemeye devam mı edilecektir? Türkiye soykırımı kabul etmemekte ama ne olduğuna dair açık bir adım da atmamaktadır. Türkiye’nin sorunu, 1915’daki Büyük Felaketi “ne yapalım onlar da bize yaptı” düzeyinde ele almasıdır. İlk elden Ermeni meselesi ile ilgili her türlü yüzleşme özgür bir ortamda ve açıklıkla yapılmalıdır. Eğer bunu Türkiye kendi topraklarında yapmaz ise sorunla ilgili başka kurumlar ve parlamentolar devreye girmekte ve Fransa’ya kadar uzanıp siyasilerin oyuncağı olmaktan kurtulamamaktadır. Ermeni meselesinin Türkiye dışında tartışılması normal ama bu konuda karar alınması da kadar yanlıştır. Sorun bu toprakların sorunu dolayısıyla sorunun çözülmesi gereken yer bu topraklardır. Bu, tarihte yaşanan olaylara parlamentoların karar vermesinin önünün kesilmesinden, Anadolu’da  yaşanan bir olayın Fransızlar tarafından değerlendirmesinden daha önemlidir. Ayrıca, bu topraklarda yaşan bizlerin tarihle yüzleşip/hesaplaşıp insani ve vicdani  muhasebemizi yapmamız için zorunludur.   “Ermeni soykırım yoktur” demeyi yasaklamak ne kadar yanlış ise “Ermeni soykırımı olmuştur” demeyi yasaklamak da aynı zihniyeti bir ürünüdür. Unutmayalım ki “30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü” diyen Orhan Pamuk’un,  mahkum edilmesi benzer bir durumdur. İfade özgürlüğü ve insan hakları zemininde her türlü görüş tartışılabilmelidir. Ancak Türkiye 1915 Felaketi konusunda sürekli defansif davranması, hiçbir şey olmamış gibi davranması dışarıda olduğu gibi içeride de milliyetçiliği körüklemektedir. Keza Fransa benzeri alınan kararlar yine aynı şekilde Türkiye’de, Ermenistan ve Azerbaycan’da bu konuya tarihi, insani, vicdani yaklaşımlardan çok milliyetçi havayı güçlendirmektedir. Ermeni diyasporası bu havadan beslenirken Türkiye’deki bazı çevreler de yine bu havayı sevmektedir. Bu meselenin pan zehiri bu konuda her anlamda milliyetçi yaklaşımlara karşı çıkmaktır. Türkiye ile Ermenistan arasında başlayan ilişki süreci Dağlık Karabağ meselesi nedeniyle Azerbaycan’ın muhalefetine takılıp derin dondurucuya alındı. Bu süre zarfında Azeri tarafının ne tür katkıda bulunduğu hala soru işaretleri ile doludur. Üstelik bu sürecin dondurulması Ermeni diyasporasının alanını yine genişletmiştir. Türkiye ile Ermenistan’ın masada kalması halinde durumun farklı cereyan edebileceğini tahmin etmek zor değildir. 'SORUN BİZİM' DİYEBİLMEK 2006 yılında 9 önemli aydının imzası ile çıkan bildiri aslında bugün hala geçerliliğini korumakla birlikte son Fransa’nın son kararına karşı bir manefisto gibidir. Ama aynı zamanda 1915’e nasıl yaklaşılması gerektiğine de: "Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olan bizler, İmparatorluğun son döneminde Osmanlı Ermenilerinin uğradığı insanlık dışı felaketin tüm ağırlığını üzerimizde hissediyoruz. Ermenilerin acıları bizim acımızdır. 1915 vahşetini, insan olduğunu söyleyen hiçbir kişi inkâr edemez. Bu konuda neden ve amaç aramak nafiledir. İnsanlığa karşı işlenen suçlarla mücadele gibi, ifade özgürlüğü de evrensel bir ilkedir. Birinin varlığını savunmak diğerinin varlığını yok edemez. Bugün ne yazık ki taraflardan ikisi de kendi algılama tarzını diğerine aktarabilmekten acizdir. Tam tersine, bugün Fransa'da olduğu gibi, Ermeni milliyetçileri, son yıllarda Türkiye'de devletin inkârcı politikasını ülke sınırları dışına taşırmasına karşı tepki olarak, bu konuda ifade özgürlüğünü sınırlayan yasaları destekliyorlar. Fransa'da veya başka ülkelerde bu tür yasa tasarılarına önayak olanlar, 1915 olaylarının serbestçe tartışılmasını benzer yollarla engellemeye ve cezalandırmaya çalışan kişi ve kurumların varlığını dikkate almak zorundadır.” Fransa’nın kararına tepki göstermek gerekiyor. Bu durum Ermenistan Ermenilerine moral bir üstünlük sağlasa bile konunu böyle çözümlenmeyeceğinin bilinmesi gerekir. Unutmayalım ki Rahmetli Hrant Dink  301’den yargılanırken bile Fransa’daki yasaya karşı çıkmıştı. 2001’de Fransa parlamentosunda 1915 olaylarının soykırım olarak kabul edilmesi öncesinde, “Paris’e gideceğim. Orada Concorde Meydanı’nda bir taşın üzerine çıkacağım ve haykıracağım: 1915’te Ermenilere soykırım yapılmamıştır. O taşın üzerinden ineceğim, Ankara’ya gelecek Güven Park’ta bir taşın üzerine çıkacağım ve ‘1915’de Ermenilere soykırım yapılmıştır! Fransa bir kolumdan Türkiye öteki kolumdan tutup beni hapiste sürüklemek isteyecek. Ama ben düşünce özgürlüğünü savunmaktan bir an bile geri kalmayacağım.  Bu benim bir aydın olarak, bir insan olarak namusumdur, ödevimdir, sorumluluğumdur.” demişti.  Zaten sorun da buradadır Türkiye’nin tarihi ile yüzleşmesi, hesaplaşması. Bunu biz yapmaz ise başkaları başka yollarla yapmaktadır. Sorun artık ifade özgürlüğünün olup olmaması da değildir. Karar Türkiye için yok hükmünde olsa1915’da yaşananlar tarihe mal olmuştur. Yüzleşmek ve hesaplaşmak bir erdemdir. Bunu Türkiye başkası için değil kendisi, kendi insanları ve bu topraklar için yaptığı zaman başkalarının anlamsız ve nobran müdahalesine maruz kalmayacaktır. Önemli olan, geç ve zor olsa da bu süreci başlatmaktır.