Enflasyon, ekonominin enerjisinin büyük bir kısmını, iş yaratan yatırımlara değil, fiyat spekülasyonlarına kaydırır.
Altın fiyatları ile emtia fiyatları arasında ilişki son yıllarda bozulmaya başladı. Aşağıda verilen grafikte de görüldüğü gibi, enerji hariç tüm emtiaların (yağ, kakao, fasulye, bakır, mısır, pamuk, soya fasulyesi, petrol, çelik, şeker, kalay, buğday ve yün) altınla aralarındaki ilişki 2008 yılından itibaren değişmeye başlamıştır. Altın fiyatları ile emtia fiyatları arasında ilişki belirgin bir şekilde benzerlik göstermekle birlikte, tarihsel süreçte altın fiyatları emtia fiyatları ile paralel hareket ederken, 2008 yılından itibaren emtia fiyatlarını ters yönde etkilemeye başlamış ve altın fiyatlarında yaşanan düşüşler ve artışlar emtia fiyatlarının yönünü belirgin bir şekilde değiştirmeye başlamıştır.
Kaynak:Blommberg.com Dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli nokta ise, son yıllarda yaşanan, altın fiyatlarıyla emtia fiyatları arasında farkın açılmasıdır. Fiyatları yukarı çeken ne? Peki, fiyatları yukarı çeken ne? Enflasyonist para politikası mı, küresel büyüme mi yoksa ikisi birden mi? Bunlara sağlam cevaplar getirmek mümkün değil gibi dururken, altın fiyatlarındaki kabarcığın, neredeyse dünyanın tüm büyük ekonomilerindeki merkez bankalarının benzer bir para politikası uyguladığı dönemde oluşması ilk seçeneğin daha ağır bastığını gösteriyor diyebiliriz. Bu da, artık deflasyonun “bittiği” manasına gelmektedir. Eğer ABD ‘de deflasyon bittiyse ve enflasyon geri döndüyse, grafiğin de gösterdiği üzere, ekonominin yine dip yapabileceği görüşü oldukça ürkütücüdür. Bilindiği üzere, Bernanke ve diğer FED yöneticileri, Japon tarzı deflasyon ve zayıf ekonomik büyümenin ABD ekonomisini ileriki yıllarda etkileyeceğinden endişelenmektedir. Bu endişeler, “Phillips Eğrileri” teoreminden (ekonomi potansiyelinden düşük bir performans gösteriyorsa, fiyatlar üzerinde aşağı yönlü ve güçlü baskılar vardır.) kaynaklanmaktadır. Aşağı yönlü fiyat baskıları (yani deflasyon) da tüketici talebine yansımaktadır. Ancak bu endişeler, Japonya ve Amerika’nın para politikası ve göstergelerinin tamamen farklı olduğu noktasında boşlukta kalmakta ve Japonya’da ki deflasyonun neden daha kalıcı olduğunu anlatmaktadır. Bu durum ayrıca, Japon Merkez Bankası’nın yıllardır deflasyonist para politikası uygulaması ve Amerikan Doları, para sepetine karşı en düşük düzeylerindeyken Japon Yeni’nin 40 yıldır pek çok para birimi karşısında değerlenmesinden de anlaşılabilir. Ayrıca Amerika’nın demografik verileri gelecek için nüfus artışı öngörürken, Japon işgücünün küçülmekte ve nüfusunun yaşlanmakta olduğu da bir gerçektir. Hepimiz biliyoruz ki, yüksek enflasyon ekonomik büyümenin “dostu” değildir. Enflasyon, ekonominin enerjisinin büyük bir kısmını, iş yaratan yatırımlara değil, fiyat spekülasyonlarına kaydırır. Ayrıca, özellikle merkez bankalarının daraltıcı para politikası uyguladığı durumlarda, enflasyon ekonomik güçsüzlüğü beraberinde getirir. Fakat, mevcut durumda odaklanılması gereken enflasyonun “olması” değil; deflasyonun “olmaması”dır. Eğer ekonomiye deflasyonist önlemler getirilirse, beklenen getiriler artar; bu da aksine enflasyonu daha da arttırır. Enflasyonun artacağı beklentisi, tüketicilerin elinde daha az tutabileceğine, böylece para çarpanının artacağına ve dolayısıyla büyümenin artacağına işarettir.