Olumsuz ABD verilerinin “çift dip” senaryosunu daha fazla gündeme taşımasına karşın...
Piyasalar geçtiğimiz haftayı; ABD ekonomisinden konut ve ekonomik aktiviteye yönelik zayıf veriler ve uluslararası piyasalarda satış eğiliminin artmasını izleyerek geçirdi. Olumsuz ABD verilerinin “çift dip” senaryosunu daha fazla gündeme taşımasına karşın, Avrupa bölgesinden gelen verilerin kötü olmaması piyasanın daha sakin geçmesini sağladı. Sorunlu AB ülkelerinin piyasa kanalından borçlanmalarında ciddi sorun yaşanmadı geçtiğimiz hafta yine. Ayrıca, FED Başkanı'nın ekonomik büyümeye gerektiğinde destek vereceklerini açıklaması, kötümser senaryoların bir ölçüde dizginlenmesini sağladı. Bu ortamda, 1,26-1,27 bandında yön çizmede zorluk çeken Euro-Dolar paritesi bu bandın hafif üzerine çıkarken, ham petrol fiyatları 71 dolara kadar geriledikten sonra 73 doların üzerine bir toparlanma gösterdi. Altın fiyatları ise 1.240 dolar civarına çıkarak yükseliş trendini korudu. Geçtiğimiz haftanın takip edilen diğer bir konusu ise Japonya oldu. Japonya Maliye Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı’nın Yen’in değerlenme hareketini yakından takip ettiklerini ve gerekirse müdahale etmekten çekinmeyeceklerini açıklaması büyüme endişeleri gidermeye yetmemişti. Ancak, cuma günü Japonya Başbakanı’nın 31 Ağustos’ta ek önlem paketi ve güçlü Yen konusundaki kararlarını açıklayacağını söylemesi bu yönde beklenen adımın atılmakta olduğunu gösterdi. Piyasalar, BOJ’un da 6-7 Eylül toplantısı öncesinde güçlü Yen’e karşı müdahale kararı almasını bekliyor ve yatırımcıların aldığı pozisyonların çoğu da bu yönde gözüküyor. FED Başkanı’nın konuşması FED Başkanı Ben Bernanke, Kansas şehrinde Jackson Hole’de yapılan ekonomi sempozyumunda gerekirse ekonomiye ek destek vermeye hazır olduklarını, yeni adımlara dair bir plan üstünde anlaşmış olmadıklarını açıkladı ama, piyasalar konuşmayı çok etkileyici bulmamış olmalı ki, borsalarda bir miktar alış-satış dışında pek bir şey yaşanmadı. 2011 yılında global ekonominin gidişatına ilişkin olarak olarak olumlu beklentilerinin olduğunu kaydeden Bernanke, “Konut finansmanı güçleniyor, gelirler artıyor, kredi şartları iyileşti, hane halkı harcamaları bu yıla göre daha hızlı artacak” dedi. Bernanke, Avrupa’ya ilişkin olarak borç krizi konusunda önemli aşamalar kaydedildiğini de vurguladı. Bernanke, “Federal Açık Piyasa Komisyonu (FMOC) ileriki dönemde atılacak adımlar konusunda somut bir plan olmadığını, ikinci çeyrek büyüme rakamlarını aşağı yönlü revize etsek de ABD ekonomisinin 2011’de büyüyeceğine yönelik öngörülerinin değişmediğini’’ belirtti. “Merkez bankacılar tek başlarına dünyanın ekonomi problemlerini çözemez” diyen Bernanke; “ABD’de şu anda deflasyon riski görmüyorum. FED Açık Piyasa Kurulu’nda fiyatların sapmasına karşı güçlü. Önceden aldığımız önlemler sayesinde Japonya tarzı bir deflasyona karşı korunmalıyız.” diyerek ‘’deflasyon riski’’ karşısında beklemede olduklarının da altını çizmiş oldu aslında. Piyasalarda bu hafta Bernanke, ikinci çeyrek büyüme rakamlarını aşağı yönlü revize etsek de ABD ekonomisinin 2011’de büyüyeceğine yönelik öngörülerinin değişmediğini’’ belirtse de; ABD’den üçüncü çeyrek itibariyle gelen yavaşlama sinyallerinin devam etmesi, global ekonomide “ikinci dip” korkusunu artırmış durumda. ABD’de dört çeyrektir büyüyor ama, FED ikinci çeyreğe ilişkin önceden yüzde 2.4 olarak açıkladığı büyüme rakamı aşağı doğru revize edildi ve yüzde 1.6 olarak duyuruldu. Oysa ikinci çeyrekte GSYH’nin yüzde 1.4 büyümesini bekliyordu. ABD ekonomisi bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 3.7 oranında büyüme kaydetti. Ekonomi dört çeyrektir üst üste büyüme kaydetmesine karşın ortalama büyüme sadece yüzde 2.9. Ancak ABD’de işsizlik oranı yüzde 9.5 olanca mevcut seviyesini koruması için bile ekonominin yaklaşık yüzde 3 büyümesi gerekiyor. Son dönemde tanınmış ekonomistlerden bu korkuları destekleyen açıklamaların gelmesi büyüme görünümüne yönelik daha temkinli bir tutumun sergilenmesine neden oluyor.Avrupa bölgesinin bütçe açıkları endişeleriyle kamu harcama disiplini konusunda ihtiyatlı tavırları, ekonomilerin kendi dinamikleriyle ayakta duramayacağına yönelik beklentilerin güçlenmesi “ikinci dip” senaryosunun daha fazla itibar görmesine yol açabilir açıkçası. Bu durumda da, ünlü ekonomist Stiglitz’in de ifade ettiği gibi Japonya’da yaşanana benzer uzun dönemli “zayıf büyüme” sürecine girilebilir. Son küresel krizi öngörmesiyle ön plana çıkan ekonomist Roubini de, ABD ekonomisinin büyüme oranının üçüncü çeyrekte % 1’in altına inebileceğine ve yeni bir resesyon olasılığının % 40 olduğuna dikkat çekiyor. Ancak, bir grup iktisatçının görüşü ise; gerek Avrupa bölgesinden göreceli olarak daha ılımlı gelen büyüme verilerinin, gerekse de Çin, Hindistan ve gelişmekte olan Doğu Avrupa bölgesi ülkelerinin büyüme momentumlarının “ikinci dip” senaryosuna geçmek için henüz şartların yeterli olmadığına yönünde. FED’in ekonomik büyümeyi desteklemek için tüm imkanlarını kullanmaya hazır olduğunu açıklaması iyimser ekonomistlerin destek unsurlarından biri. Özetle bu hafta, daha karamsar bir büyüme görünümüne geçilip geçilmeyeceğine dair ekonomik veriler yakından takip edilecek: ABD ekonomisinde, ağustos Tarım Dışı Özel Sektör İstihdamı (ADP) ve Tarım Dışı Toplam İstihdam, ISM, Chicago PMI, tüketici güveni, oto satışları, temmuz kişisel gelir ve harcamalar, inşaat harcamaları, fabrika siparişleri, bekleyen ev satışları; Avrupa bölgesinde, Ağustos iş ortamı endeksi, tüketim, sanayi, hizmetler ve ekonomik ortam güven endeksleri, PMI, Temmuz işsizlik, perakende satışlar, ikinci çeyrek revize büyüme oranı gibi kritik verilerin sonuçları büyüme görünümü ile ilgili hakim olan senaryonun değiştirilip değiştirilmeyeceğine gösterecek. Özellikle, ABD’de istihdam, ISM, kişisel gelir ve harcamalar, Avrupa’da güven endeksleri ve piyasa trendlerinin oluşması açısından büyük önem taşıyor. Avrupa Merkez Bankası’nın 2 Eylül’de gerçekleştireceği toplantısında faiz oranları ile ilgili yaklaşımı ve ekonomik büyümeye yönelik değerlendirmeleri önem taşıyor. Özetlersek, üçüncü çeyrekte ABD ekonomisinden gelen zayıflama sinyallerine karşın Avrupa bölgesinin daha sağlam duran görüntüsünün ne kadar kalıcı olabileceğine en önemli takip konusu.