Ünlü iktisatçı kahinimiz yine ‘’kriz’’ uyarısında bulundu. Yeni kriz için verdiği süre önümüzdeki 10 yıl. Gerekçe olarak da; mali reformların doğru yönde ilerlemediği, atılan adımları yeterli olmadığı ve niceliksel gevşemenin işe yaramayacağına inanması. Kahin Roubin’in ‘’yeni kriz’’ uyarısı bu hafta ayrıntılı yorumlanacaktır piyasalarca. Biz, uluslararası piyasalarda geçen hafta neler olmuş ve beklentiler neler onlara bir bakalım isterseniz. Piyasalarda Risk iştahı yüksek Geçen hafta, hem ABD hem de Avrupa ekonomilerinde yaşanan gelişmeler, küresel risk iştahını artırsa da, piyasalarda tedirginlik henüz azalmış değil. Avrupa bölgesinde, sorunlu ülkelerin piyasa kanalından borçlanmaları devam etmekle birlikte, teklif / satış ve maliyet oranlarının önceki borçlanmalara göre bazı sıkıntılara işaret etmekte. Sorunlu bölge ekonomilerinden İrlanda’nın ikinci çeyrekte büyüme beklentisine karşılık, bunun gerçekleşmemesi ve resesyon korkularının gündeme gelmesi; yeni bilgi niteliğindeki Eylül verilerinin zayıf kalması gibi gelişmeler Avrupa Birliği’nin endişeleri arttırıyor. ABD ekonomisinde ise, FED’in faiz toplantısında büyüme görünümüne yönelik endişeli tutum ve deflasyon riski karşısında ek parasal gevşemeden kaçınılmayacağı ifadesi, küresel krizden çıkışın zorlu bir süreç olacağını bir kez daha göstermiş oldu. Ancak, ABD’den gelen ılımlı konut verileri piyasaların yukarı yönde hareket etme çabasının devam etmesini sağladı. Euro-Dolar’da AB krizi öncesi seviyelere dönüş ve altında yeni rekorlar FED’den gelen deflasyon ve ek parasal genişleme sinyalleriyle 1,34’ün üzerine çıkarak Mayıs türbülansı öncesi seviyelere çıkan Euro-dolar paritesinin, AB bölge ekonomisine yönelik endişeler nedeniyle yükselişin devam etmesi konusunda tereddütler yaşandığını göstermekte. AB borç sorunu ve ekonomik görünümünün daha fazla sorgulanması durumunda yukarı hareket mutlaka zorlanacaktır. Küresel krizden çıkış stratejilerinin sürekli öteleniyor olması, altının güvenli yatırım aracı olma özelliğini daha fazla ön plana çıkarıp yeni rekorlar yaşanmasına neden oluyor. Geçen hafta 1.300 dolar hedefini gören altın fiyatları, “yukarı” yönünü korumakla birlikte şu anda test edildiğini düşündüğümüz 1.300-1.320 dolar bandında bir düzeltme hareketi yaşayabilir. Bununla birlikte 1.275-1.250 dolar aralığının alım için uygun seviyeler olduğunu görülüyor. Yönün aşağıya döndüğünü söyleyebilmek için 1.250 doların altında bir kapanış görmemiz gerekiyor. “Krizden çıkış” için yine kamu desteği gerekebilir Son dönemde temel dengeler ve borç dinamiklerinden gelen sinyaller, ekonomilerin kendi başına ayakta durmaları ve toparlanma eğilimini devam ettirmesi hususunda ciddi sıkıntıların yaşanabileceği; dolayısıyla kamu desteğine ihtiyaç duyulabileceği görüşünü destekler nitelikte. Nitekim, Fed’in de son faiz toplantısında ek parasal destek yönünde yaktığı yeşil ışık, bu konuda adım atılma beklentisini artırmış durumda. Ancak önemli olan, ek önlemlerin finansal piyasalardaki kalıcı algılamasının ne olacağı. Fed açıklamaları sonrası piyasalarda yaşanan dalgalanmalar, bu konudaki endişelerimizi haklı çıkarmış görünüyor. Piyasalarda Fed desteği sonrası edinilen kazanımların bir süre sonra geri verildiği ve risk iştahında tereddütlerin oluştuğu gözlendi. Piyasa algılamasında oluşan bu değişikliğin arkasındaki ana neden de, ek kamu desteği ihtiyacının özünde büyüme görünümüne yönelik aşağı yönlü risklerin artmasından kaynaklanması. Bu hafta da, kritik ve yoğun veri açıklamaları altında büyüme görünümü dolayısıyla risk iştahı test edilmeye devam edecek. Piyasaların zayıf verilere karşı geçmiş haftalardan daha az toleranslı yaklaştığı görülebilir. Özellikle, Avrupa borçlanmaları ile ilgili sıkıntıların gündemde daha fazla yer tutacaktır. ABD veri gündeminde, Eylül ISM, tüketici güveni, Chicago PMI, Richmond Fed, KC Fed, Michigan endeksleri, oto satışları, Ağustos Chicago Fed, kişisel gelir ve harcamalar, inşaat harcamaları, Temmuz Case Shiller, revize ikinci çeyrek büyüme rakamı; Avrupa bölgesinde ise Eylül iş ortamı, tüketici, sanayici ve ekonomik güven endeksleri, satın alma müdürleri endeksi, Ağustos işsizlik, bölgenin lokomotif ekonomisi olan Almanya’da Ekim Gfk endeksi, Eylül TÜFE ve işsizlik, Ağustos perakende satışlar gibi önemli açıklamalar mevcut. Özellikle, hayal kırıklığı yaratan Eylül verilerine yönelik endişeli tablonun korunması durumunda risk algısındaki olumsuz hava devam edecektir. Çin’in dış ticaret fazlası 100 milyar doları aştı Çin’in dış ticaret hacmi Ağustos ayında yıllık bazda yüzde 34,7 genişleyerek 258,7 milyar dolara çıktı. Gümrük Bürosu’nun açıkladığı dış ticaret verilerine göre, yıllık bazda ihracat geçen ay yüzde 34,4 artarak 139,3 milyar dolara yükseldi. İthalat yüzde 35,2 artarak 119,2 milyar dolara çıktı. Temmuz ayı ile kıyaslandığında, ihracatta 3,2 baz puanlık yavaşlama dikkat çekerken, ithalat artış hızında 12,5 baz puan yükseliş kaydedildi. İthalatın hızlanması ise, 20 milyar dolar ile yılın en yüksek ikinci dış fazlasının verilmesine engel olamadı. Japonya, Çin’in tahvil alımlarından endişeli Çin’in elinde tuttuğu Japon tahvillerini artırma eğilimine girmesi, Japonya’yı endişelendiriyor.Çin’in elinde tuttuğu Japonya tahvillerinin tutarı son 7 ay üst üste artış gösterdi. Çin’in Temmuz ayında 583 milyar yen (6,97 milyar dolar) net tahvil alımı gerçekleştirdi. Japonya, Çin’in son aylarda artan tahvil alımlarını, Pekin yönetimi ile görüşmelerinde gündeme getirdi ve Pekin’in kısa vadeli alımlarının Yen’in üzerinde değerlenme baskısı yarattığını açıkça belirtti. Konuşma işe yaradı mı? Tabi ki hayır… Çin’in Japon tahvili alımlarındaki hedefi ne? Hatırlarsanız, Çin, uluslararası baskılar yüzünden, haziran ayında parasını kontrollü bir değerlenmeye bırakacağını açıklamıştı. Çok belli ki bu karar, Çin’in ihracatını olumsuz etkileyecek bir unsur. Çin’in bütün ekonomisi ihracata dayalıyken böyle bir şeye kolayca kalkışır mı? Hayır… Peki Çin ne yaptı ? Çözümü çok kolay buldu aslında Çin… Çin’in bulduğu çözümü, Radikal’in, ekonomi yazarı Uğur Gürses’in 17 eylül de yayınladığı köşe yazısından bir bölüm aktararak anlatayım sizlere: ‘’Çok açık ki, Çin; normal koşullarda değerlenmesi gereken parasının, değer kaybetmiş halinden memnun idi. Böylece dış pazarlarda rekabetçiliğini koruyordu. Ama uluslararası baskılar derken, göstermelik de olsa ‘paramın değerini daha esnek belirleyeceğim’ diyerek topu taca attı. Peki, Çin kendi parasının görece (efektif) değer kaybetmesini sağlayacak ne yapabilirdi? Tabii ki ticarette bulunduğu ülkelerin parasının değerlenmesini sağlayarak! Kendi paranı devalüe edemiyorsan diğer paranın değer kazanmasını sağla! Böylece döviz kurundan gelen rekabetçi gücü kaybetme!’’