Tam 4 yıldan sonra ilk kez Cizre’yi gördüm. Herkesle konuştum ve anladım ki ‘Tünelden önceki son çıkıştayız.’ Bu çıkışı kaçırırsak içine gireceğimiz ‘Korku Tüneli’ Türkiye treninin içindeki herkesin tadını kaçırtacak cinsten. Hem de herkesin......
13 Kasım Cuma günü bir kaç güzel dostla Cizre’yi ziyaret etme imkanımız oldu. Herkesle konuştuk, Nur Mahallesinde dolaştık, acıları, hikayeleri, şikayetleri, pişmanlıkları ve geleceğe dair umut parçacıklarını dinledik. Kah umutlandık kah içimiz karardı. Günün sonunda anladım ki Türkiye treni tam da Korku Tünelden önceki son çıkışta. Eğer biz Cizre’deki resmi iyi okuyamazsak ve son çıkışa sapamazsak Türkiye içine girebileceği Korku Tünelinden bütün vagonları tam şekilde çıkamaz. İşte tam da bu kaygı bana bu yazıyı yazdırıyor.
Mesajlarımı hemen şimdi vereyim ki arada kaynamasınlar. İddiam net: Ben ne Ankara’nın ne de PKK’nın Cizre ve Güneydoğu’nun diğer il/ilçe merkezlerindeki çatışmanın temel dinamiklerini ve ‘Genç Kürt bireyi’ tam anlayamadığını düşünüyordum. Bu gezim ve sahadaki gözlemlerim bu görüşümü pekiştirdi. Şimdi;
- Ankara! Ne yazık ki senin Güneydoğu’da 30 yaş altı genç nüfusla iletişimin kopmuş. ‘Yaşlı’ bir aktör olarak o kadar çok bağırıyorsun ve atarlısın ki onları durup bir dinlemeyi aklından bile geçirmiyorsun. Şimdi seçimlerden moralsiz çıkan Kürtleri dövebileceğim kadar döveyim, bastırabileceğim kadar bastırayım derdindesin ama umarım o kritik şiddet eşiğinin aşıldığının, çatışmaları ve baskıyı sürdürerek hem moralsiz, hem de dayak yiyen, yediği dayağı ötesinde zühürriyetinin (atası, toprağı ve kimliği) aşağılandığını düşünen ‘Genç Kürtlerin’ sabır eşiğini geçtiğinin farkındasındır. Çatışma ve baskıyı daha ne kadar sürdürmeyi düşünüyorsun bilemiyorum ama naçizane bir asker eskisi olarak gözlemim bu konuda vereceğin kararın zamanı kararın kendisinden bile daha önemli olabilir. Aslında çok yakında çok geç olabilir. Çünkü o Nur Mahallesindeki duvar yazılarının içerik analizini iyi yaparsan göreceksin ki bu yazılarda hala ‘UMUT’ teması var. Bu temayı öldürürsen ve ‘Kürt güçten anlar’ dayatmasını ‘Genç Kürt bireye’ de dayatırsan Korku Tüneline girdik demektir.
- PKK! Sakın ‘Genç Kürt bireyi iyi ideolojik cendereye aldım, sağlam sıkıladım ve taş gibiler’ kof güvenine kapılma çünkü senin ideoloji paketin Genç Kürt Bireyin kalbini ve beynini tutuşturan çatışma dinamiğinin tamamını açıklayamıyor. Kendini bir kayığının dümenini tutan dümenciye benzet. O kayık şimdilik senin istediğin yere doğru gidiyormuş gibi gözükse de o kayığın istikametini belirleyen tek şey senin dümene hükmetme gücün değil. Dalga durumu, akıntılar, rüzgar, kayığın motorunun yarattığı titreşim gibi ‘Dip Faktörler’ de senin kayığının istikametini belirlemede etkili. Yani aslında sen bir ‘Bileşke İstikamete’ gidiyorsun. Eğer deniz akıntısı ve rüzgar değişirse dümeni ne kadar sıkı tutarsan tut istikametin değişebileceğini unutma. Aslında Ankara aradan bir çekilse ve Genç Kürt Bireyle karşı karşıya kalsan onu düşündüğün kadar iyi anlayamadığını göreceksin. Çünkü onun kafasındaki resimde otorite ile mücadele dinamiği çok belirgin. Peki ya sen otorite olduğunda?
Şimdi gelelim meselenin Ankara’nın ve PKK’nın gözünden kaçan püf noktasına...
Önce Cizre’de gördüğüm resmi bir arz edeyim sonra da analizimi sunmak isterim. Şu an Cizre’de hakim dip faktörleri (Hani PKK’nın üzerinde kayığını yürüttüğünü düşündüğü) özetleyeyim.
Güvenilir bir kaynaktan aldığım bir bilgiye göre Cizre’nin şu anki nüfusu 122 bin kişi. Bu nüfusun yüzde 70’i 30 yaş altı. yüzde 40’ı ise 20 yaş altı. Yani Cizre’yi henüz ortalama 18 yaşındaki bir GENÇ gibi düşünün. Güneydoğu’nun çoğu il/ilçesindeki rakamlar da buna yakın. Peki Cizre’de sayıları 30-40 bini bulan 30 yaş altı genç erkek nüfusun yüzde 70’inin sabit bir işi olmadığını yani İŞSİZ olduğunu size söylesem. Arap Baharını 2011 yılında ne başlatmıştı? Tunus’lu üniversite mezunu olan işsiz Muhammed Buazizi’nin işporta tezgahının polis tarafından parçalanması. Ankara’daki karar alıcılara naçizane uyarım şu an sadece Cizre’de en az 15 bin Buazizi var. Ve sen tam da şu an onların işporta tezgahlarını parçalıyor, yani içlerindeki umudu öldürüyorsun gibime geliyor. Tabi ki PKK sen de bu suça ortaksın. Ve de HDP bir siyasi parti olarak acaba senin Cizre gibi merkezlerde giderek yükselen mega-trend olan nitelikli genç işsizliği hakkında bir projen/stratejin var mı bilemiyorum ama bu konuya sokaklarda şov yapmaktan kalan boş vakitlerinde bi eğil derim. Bu genç patlaması dinamiği artık giderek Ankara ve PKK tarafından üretilen ‘aşırı politize hal’i aşılması gereken bir süreç olarak görüyor. Hal böyle olunca da bölgede tüm eski/geleneksel paradigmalar güneş karşısında eriyen buz misali eriyor.
Ankara anlayabildiğim kadarıyla sen ‘önce bir herkesi döveyim ve sokaklarda güvenliği sağlayayım sonra masaya oturur özgürlüğü konuşuruz’ derdindesin. PKK sen de ‘şu gençlere önce kendi güvenlik paradigmamı dayatayım’ derdindesin. Ama bence ikiniz de yanılıyorsunuz. Çünkü bu gençler önce güvenlik değil özgürlük, yani en azından hayatlarında tek bir dayatma değil de farklı alternatifler olmasını arzuluyorlar. Bu nedenle ‘Önce benim güvenliğime tabi ol. Bana itaat et’ dayatmanız Ankara senin için kısa vadede, PKK senin için biraz daha uzun vadede ama son tahlilde işe yaramaz. Çünkü inan PKK, Ankara aradan bi çekilse sen de bu gençler üzerinde kendi paradigmalarını dayatamazsın. Çünkü gördüm ki Cizre gençliği, hatta Nur mahallesindekiler bile özellikle otorite ile ilişkilerinde ne istemediklerini çok iyi biliyorlar, ama ne istedikleri konusunda kafaları karışık. Bu gençler ilk Ankara’nın dayatmasını daha sonra PKK’nın dayatmasını kabul etmez. Ne mi istiyorlar? Valla benim de kafam karışık. Nur’daki gence soruyorum ‘Bu hendeği niçin kazdınız?’ İdeolojik ‘öğretilmiş’ cevap otomatik şekilde ve patlarcasına ağızdan tek nefeste çıkıyor ama biraz asimetrik sorularla bu temel soruyu deşince anlıyorum ki ‘öğretilmiş’ ideolojik cevapların arkası boş. İşte Nur’da gördüğüm bu zihinsel arka plan boşluğu beni bir yandan umutlandırırken diğer yandan kaygılandırıyor. Çünkü hem Ankara’nın hem de PKK’nın bu boşluğu tek düze, dayatmacı ve alışa gelmiş şablonlarla dolduramayacağını öngörüyorum. Aslında hem Ankara’nın hem de PKK’nın 2030’ların Cizresine o kadar yabancı olduğunu fark ediyorum....
Yazının başında dedik ya: Cizre şu anda henüz 18 yaşında bir genç. O zaman Cizre’yi anlamak için 18 yaşındaki gençlerle konuşmak lazım. Ankara Genç Kürtleri hiç anlamıyor, PKK ise bence şimdilik anladığını sanıyor. Cizre’li genç diyor:
‘Geçen gün vali yanımıza geldi. Selam verdi ve konuşmaya başladı. Selamını almamızı bile beklemedi. Belki de gerek duymadı. Tam 3 dakika bize dış güçlere ve yerli işbirlikçilerine verdiğimiz 2.Kurtuluş Savaşından, ABD’nin ve İsrail’in oyunlarından bahsetti ve hepimiz kardeşiz, Tırnakla etiz ayrılamayız, bize destekli vermelisiniz dedi. Sonra bizi bu oyunlara gelmeyin diye babacan bir sertlikle uyardı. Sonra da belki sıradan bir şekilde ‘Var mı bir isteğiniz?’ diye sordu ve yanımızdan cevabı beklemeden uzaklaştı. O belki de bizim büyüklerimiz gibi ‘Vali bizle konuştu’ diye güce tapacağımızı düşünüyor ama işin aslı öyle değil. Bize söz hakkı bile tanımadı. Gençler nedir derdiniz diye yaklaşsa ve dinlemeye çalışsa. Obama’ya Putin’e gidinceye kadar bizi dinlesin. Yukarıdan buyurmasın ve anlamaya çalışsın. Eskiden bu dayatmacı yaklaşımlara öfkeleniyorduk, şimdi sadece acıyoruz. ’
İşte Ankara’nın hatası bu cümlelerde gizli. Ankara şimdi önce dinleyip anlamaya çalışmak yerine basmakalıp ve aslında artık Cizre’li genç bir Kürt için pek de anlam ifade etmeyen açıklamalarla yani ‘dış güçler ve Türkiye’deki maşaları tarafından kandırılmayın’ diyor. İşte en temel yanlış burada başlıyor. Siz 15-25 yaş arasındaki Z Nesline ‘kandırıldın’ diye söze başlarsanız ne istemediğini çok iyi bilen bu gençler ‘Sana ne. Kandırıldıysam ben kandırıldım. Seni ırgalayan ne?’ atarlığı ile cevap verir. Sen de bu cevabı küstahça olarak algılar ve güçle terbiye etmeye çalışırsan o zaman da o da sana güçle karşılık verir. Ama devir onun devri olduğu için, senin güçle otorite kurmaya çalıştıkça meşruiyetini kaybedersin.
Cizre’de artık 55-70 arasındakiler geleneksel (hem aşiret ve feodal sistem hem de dini hiyerarşi) güç alanlarına hala hakim ama bu alanlar hızla kan kaybediyor. Genç Kürtler yeni güç alanları inşa ediyor. Örnek mi? Düğünler. Biz gittiğimizde Nur Mahallesinde düğün vardı. Genç kızlar şıkır şıkır, makyajlı en son moda kıyafetler ve elde Iphone’lar. Genç erkeklerin de bir kısmı Polat Alemdar tarzı ağır abi takım elbiseli, bir kısmı ise salaş ama ciks kıyafetli. Gene elde akıllı telefonların bini bi para. ‘Biz’ diyor genç erkek ‘Abi gençler olarak düğünlerde kendimiz ayrı da toplanıyoruz. O eski düğünlere gitmek tat vermiyor. Yaşamak lazım abi.’ Parası az, belki işi yok ve sürekli sokağa çıkma yasağı ilan edilen Nur Mahallesinde ama hala ‘yaşamaktan’ umutla bahsediyor. İşte o umut biterse bu gençlerin önünde ne Ankara ne de PKK durabilir.
Cizre’de beni etkileyen en önemli dip faktör her yaştan ve her görüşten Cizre’linin yüksek siyasi bilince sahip olması oldu. Benim İstanbul’da 8 yaşındaki kızım dışarı çıkarken hala ‘Anne, hangi elbisemi giyeyim?’ diye sorarken Cizre’de karşılaştığım 10 yaşındaki Mehmet MHP’nin Kürtlere yönelik yanlış politikalarını, 74 yaşındaki Hacı Yahya Amca Rusya’nın Suriye’de askeri müdahalesinin sebeplerini anlatıyor. PKK’ya katılma yaşı 12’ye kadar düşmüş. Nur Mahallesindeki fırıncı: ‘Metin Abi’ diyor ‘Seni sürekli televizyondan seyrediyorum. Genelde iyisin ama bazen eski asker olunca çok milliyetçi konuşuyorsun. Ama anlıyorum senin de şartlanmışlıkların var!’ diyor ve beni şaşırtıyor. En çok da beni ve söylemimi anladığını, hatta bir üst anlamlılık düzeyinde aşarak anlayış gösterdiğini ifade etmesi şaşırtıyor. Gittiğimiz esnaf lokantasındaki şef garson ‘Ooo Metin Abi hoş geldin. Dün akşamki programda iyiydin’ diyor.
Açıkçası bu yüksek siyasi bilinç devletin ‘resmi’ söylemini çoktan aşmış durumda. Ama sıkı durun. Bana göre bu yüksek siyasi bilinç PKK’nın gayri resmi ‘resmi’ söylemini de aşmaya başlamış. Bu konuda çok iyimserim. Umarım önce Genç Kürtlerin sonra bölgedeki tüm vatandaşlarımızın bu araştırma, anlamaya çalışma ve eleştirisel tutumları hiç bozulmaz çünkü bana göre işte tam da bu bizi bu şimdiki çatışma ortamından çıkaracak temel dinamik.
Belki bu yüksek bilinçten olsa gerek Genç Kürtlerin bir kısmı Ankara’nın ve PKK’nın çatışmasını öfke ile değil de biraz aşmışlık duygusu ile yukarıdaki bir anlamlılık düzeyinden acıyarak bakıyor, hatta ‘iki eziğin sahadaki güç mücadelesi’ olarak kodluyor. İşte bu ‘aydınlanmış Genç Kürtlerin’ siyasi bilincinin neye evrileceği sorusunun cevabı bence çatışmanın sonucunu tayin edecek. Ankara’ya destek verirlerse Ankara, PKK’ya destek verirlerse PKK, ama ikisine de destek vermez, şu tarafsızlıklarını ve eleştirisel tutumlarını sürdürürlerse de Türkiye kazanır.
Rojava’nın ateşi Genç Kürtlerin hem kalplerini hem de beyinlerini ısıtıyor. Suriye’deki Kürtler ve mücadeleleri hepsinin en önemli gündem maddesi. Hatta Türkiye’deki çatışmalardan bile daha fazla konuşuyorlar. İnanın Cizre için Rojava’daki savaş Kars’taki veya Iğdır’daki gençlik yapılanmasının mücadelesinden bile daha öncelikli bir gündem maddesi. İleride Ankara’nın ‘Çözüm Süreci 2.0’ı başlatma gibi bir niyeti varsa bu dinamiğe dikkat etsin derim çünkü Rojava’nın geleceği ve Türkiye’nin bu konudaki tavrı bu yeni sürecin en önemli parametrelerinden olacak. Veya şöyle de diyebiliriz. Çözüm Süreci 2.0, bir önceki kadar ‘Türkiyeli’ olamayacak. Bu Ankara’nın tavrına göre tehdit de olabilir fırsat da olabilir. Göreceğiz.
Şimdilik burada yazımızı noktalayalım. 2.bölümde devam ederiz..