İlk yazıma gelen tepkilerden çok umutlandım çünkü Cizre ve ‘Genç Kürt Birey’ bana tepki veriyor. Aslında karşımızda sokaklarda çatışanlardan daha fazla ‘insanca konuşmak ve tartışmak’ isteyen büyük bir genç bir kitle var. Hala ‘Bizi anlayın artık!’ çabasında olan bir kitleden söz ediyorum. Bu çaba aslında tam da çözümü Ankara’da görme çabası, sırtını Ankara’ya dönme değil. Bu nedenle çok değerli. Ama ne yazık ki çok yakında çok geç olabilir.
Cizre’de karşılaştığım aşırı politize hal o kadar yapışkan ki ilçenin içine girdiğinizde hemen üzerinize yapışıyor ve hatta ayrıldıktan sonra bir süre üzerinizden çıkmıyor. Ankara ile PKK arasındaki çatışma bu aşırı politize halin yoğun bir sis bulutu veya bir örtü şeklinde her şeyi örtmesine neden oluyor. Hal böyle olunca da Cizre ve Güneydoğu’da çatışmaların devam ettiği 13 il/ilçe merkezinde (özellikle toplamda çoğunluğu genç yaklaşık 1 milyona yakın bir nüfusu kapsayan 30 mahallede) günlük hayatın ‘kilitlenmesine’ yol açıyor. Hayat akmıyor ve insan ‘sonsuz şimdinin’ içine hapsoluyor. Ama siyaset tam tersi demek değil midir aslında? Hayatı açan, toplumun önünde giden ve çözüm üreten. Ben Cizre’de görüştüğüm çoğu gencin bu aşırı politize halden bıktığını ve bireysel de olsa aşma çabası içinde olduğunu gördüm. Kimi kaçma, kimi büyük şehirlere gitme, kimi ara sıra Rojava’ya kaçıp ter atma, kimi de ne yazık ki uyuşturucu derdinde. Ama ne yazık ki Ankara’nın kamu aklı önce ‘güvenlik ve kamu düzeni’ söylemine o kadar tutunmuş ki bu aşma isteğini anlamaktan çok uzak. PKK mı? PKK bu aşırı politize hale sıkışmanın yarattığı aşma isteğini görmüş ve durumu idare ederek yönetme peşinde. Nasıl mı? Öğreniyorum ki PKK YDG-H içindeki lider kadroların tamamını 22 yaş ve altı gençlerden seçiyor. Bu gençleri periyodik olarak yer değiştiriyor. Çok sivrilenleri de risk almamak için hemen dağ kadrosuna çekiyor. Hatta Cizre ve Silopi’den bu gençleri toplu itaatsizlik yaşandığını düşündüğü durumlarda toplu olarak ya Cudi’de ya da Lice’de ifadeye çağırıyor. Çok çok sivrilenlerin Kandil’e bile ifadeye götürüldüğü söyleniyor. Kısaca Ankara ‘Genç Kürt bireyinin’ bu aşırı politize halin yarattığı sıkışmışlığı aşma isteğini ‘anlamıyor’, PKK ise bir adım önde çok iyi anlamış ama ‘baskılıyor.’ Ama inanın bunların her ikisi de sürdürülebilir değil.
Cizre 2000 yıllık tarihi ile kadim bir medeniyet merkezi. Tarihi ve kültürel kodları çok kültürlüğe, çok etnikliğe, çok kimlikliliğe o kadar açık ki. Şimdi bir asker eskisi olarak bana sorsanız Cizre’de en önemli çatışma ne: Şablon cevap PKK-Devlet çatışması. Yani terör ve terörle mücadele. İşte yukarıda da vurguladığım gibi bu çatışma aslında her şeyi örtüyor ve dip faktörleri anlamamızı engelliyor. Cizre’deki dip faktörlerin körüklediği asıl çatışma mı? ‘Öz Cizreli’ ve ‘Şık Köylü’ çatışması yani Cizre’nin yerlileri ile 90’lardan beri Cizre’ye göç edenlerin çatışması. Kentin varoşlarında daha da belirginleşen bu çevre-merkez çatışmasının üzerine bir de endüstrileşmeye çalışan orta yaş kuşağı ile bu kuşağı bilgi düzeyinde çoktan aşmış gözüken15-30 yaş arası Genç Kürt bireylerin oluşturduğu post-modern kuşak arasında da bir çatışma var. Cizre’nin önemli ailelerinden bir aksakallı (sözü geçen bir kanaat önderi) bir evine davet ediyor. ‘Bunlar’ diyor gençleri kast ederek ‘bizi anlamıyor. Ne töre kaldı ne gelenek. Eskiden sözümüz geçerdi ama şimdi nerde?’ Keyifli bir sohbet yapıyoruz Amca’nın bir hikayesi ilginç. ‘Şimdi’ diyor salonun halısını göstererek:
‘90’larda Başbakan Süleyman Demirel Cizre geldiğinde bu halinin üstüne yemek yemişti. Başbakanı evimizde ağırlaşmıştık. Bize ne gurur vermişti. Ama ertesi gün de köyüme gitmek istedim de pırpırlı bir uzman çavuş bana kontrol noktasında çocuklarımın gözü önünde fırça çekmiş gidemezsin demişti. Ya bak. Devletin Başbakan evine geliyor, yemeğini yiyor, çocukların görüyor şerefleniyorsun, gururlanıyorsun. Sonraki gün aynı devletin çavuşu sana çocuklarının gözleri önünde hakaret ediyor, yıkılıyorsun.’
Şimdi 90’ların o çocukları 30’lu yaşlarda. Hepsi tüm bu dramları, acıları ve zıtlıkları yaşamadılar, ama gördüler ve dinlediler. Bir önemli akademik not: Filistin’deki çatışma dinamiği (ki şu an 3.nesil bunu yaşıyor) bize gösteriyor ki ‘dinleyenler’ ‘yaşayanlar’ daha çok radikalleşiyor.
Genç Kürt bireyi 1984’den beri devam eden çatışmaların 3. Nesli. O 2000’li yılların başlarından beri süreci yaşıyor ama daha öncesi onun için birilerinin ‘anlattığı’ mitler, hikayeler ve efsanelerden ibaret. Köy boşaltmaları, köy yakmaları, infazlar, faili meçhuller, Beyaz Toroslar ve onların yaşattığı hikayeleri dinleyerek büyümüş. Bu hikayelerin çoğunu yaşamadığı için zaman-yer ilişkisi kuramıyor, hikayelere çok da tarafsız bakamıyor. Yukarıdaki aksakallının hikayesine dönersek o ‘yaşayan’ olarak kendisine hakaret ederek köyüne gitmesine izin vermeyen ‘pırpırlı çavuşu’ bir dereceye kadar empati kurup anlayabilirken ‘dinleyen’ oğul ve oğullarından ‘dinleyen’ torunları için olaydan zamanca uzaklaşıldıkça bu empati imkanı ortadan kalkıyor. Bu tarz içinde acı, dram, baskı, ayrımcılık ve hatta ölüm olan yaşanmış olaylar anlatılan hikayeler haline gelince radikalleştirme etkisi daha yüksek oluyor. Bir de yaşanan tecrübe kişisel intikam hissi ile desteklenirken, dinlenilen hikayelerde öfke kitleselleşiyor.
Sosyal medya genç Kürt bireyinin en önemli bilgilenme kaynaklarından. Cizre’de gözlemim her gencin elinde akıllı telefon. Herkes telefon görüşmelerinde Whats Up, Viber, Line kullanıyor. Twitter kullanımı çok yaygın. Sosyal medya pek çoğu için çoğulculuğun olduğu, ücretsiz, arkadaş grubu içinde hayatın gerçeklerinden kaçabileceği bir liman. Ama sosyal medyanın radikalleşmelerinde bir önemli etkisi var. Buralarda paylaşılan Polis Özel harekatın (veya pek çoğunun ifadesi ile ‘yeni Gladyo’nun’) duvar yazıları, yazılı mesajlar ve görüntüler onları çok etkiliyor. Pek çoğu emekli binbaşı olduğumu duyunca bundan çok şikayet etti ve ‘polis böyle şeyler yapmasın’ dediler.
Ankara her ne kadar bize ‘Çözüm Süreci’ diye bir şey yaşandığı gerçeğini unutturmaya çalışsa da sahadaki gerçeklik tam tersini dayatıyor. Ben etnik kimlikleri üzerinden Türkiye Kürtlerini 5 ana kategoriye ayırıyorum:
1- Etnik Uyuyanlar: Henüz etnik olarak uyanmamış bu Kürtler için Kürt kimliği hayatın içinde çok da bir anlam taşımıyor.
2- Kültürel uyanmışlar: Kültürel uyanmış Kürtler için Kürtçe, temel folklorik ve kültürel değerler üzerinde Kürt Kimliği önemli ve kültürel düzeyde bu kimlik mutlaka korunmalı.
3- Kültürel ve siyasal uyanmışlar: Kültürel uyanmış bir Kürdün bu kimliğini siyasette de merkez konuma koyması ve bu kimlik üzerinden bir siyaset üretmesi kaçınılmaz. HDP elitini ve bu partiye oy veren Kürtleri bu grupta ele alabiliriz.
4- Hem kültürel ve siyasal uyanmışlar hem de bu kimliğin silahlı şiddetle dayatılmasına sempati duyanlar
5- Kürt siyasi kimliğini silahlı şiddetle dayatanlar: PKK kadrolarını bu grupta toplayabiliriz.
Çözüm Sürecinin Kürt siyasi bilincine etkisini inceleyen pek çok akademik saha araştırması gösteriyor ki beğenelim veya beğenmeyelim ortada değiştiremeyeceğimiz bir gerçek var: Çözüm süreci kültürel uyanmış Kürtleri siyasallaştırdı, süreç PKK odaklı yürütüldüğü için kültürel ve siyasal uyanmışları PKK’ya sempati duyar hale getirdi (Çünkü pek çoğuna göre her şey PKK’nin mücadelesi sayesinde olmuştu). Yani çözüm süreci Kürt ulusal kimliğini ve kollektif Kürt hafızasını güçlendirdi. Artık Ankara’nın yeni çözüm süreci dizaynını bu gerçek üzerine inşa etmesi gerekiyor gibi.
Cizre’de sürekli değişen güvenlik ortamı, barajlar, havaalanı, yol gibi büyük inşaat projeleri ve en önemlisi Irak ve Suriye ile sınır aşan kaçakçılık ‘vahşi kapitalizmin’ etkisini çok arttırmış. Gözlemliyorum pek çoğu uzun yıllar çalışma yerine tek bir işle ‘voleyi çakma sonra da ya yatma ya da kaçma’ derdinde. Temel mantık bu olunca acımasız bir kapitalist düzen çıkıyor karşımıza.
Yukarıda özetlediğim dip faktörler (özellikle kontrolsüz kentleşme ve genç işsizlik) Cizre başta olmak üzere Güneydoğu’da kriminal bir patlamaya neden olmuş. Kaçıranlar için YDG-H’nin 2 sene önce ilk doğuşu ‘uyuşturucu ve fuhuşla’ mücadele. Anlatılanlara göre uyuşturucu ve fuhuş bölgede o kadar yaygınlaşmış ki artık halk kendi mahallelerini bu iki illetten temizlemeye karar vermiş ve PKK da bu ihtiyacı görerek gençlik yapılanmasını başlatmış. Bazılarına göre YDG-H bu iki illeti tamamen temizlemiş bazılarına göre ise sadece sokaklardan uzaklaştırmış ve ‘kayıt içi ekonomi’ haline getirmiş. Artık hangisine inanırsanız.
1. Umarım şu sıralar sahadaki güç silahlı güç mücadelesini (savaşı) kazanmaya odaklanmış gözüken Ankara, savaşı kazanmaya çalışırken barışı ıskaladığının farkındadır.
2. Ankara ivedilikle bölgedeki vatandaşlarla, özellikle Genç Kürt Bireyle iletişim dilini değiştirmeli. Yerel devlet bürokrasisi ve güvenlik elitlerinin bu güç mücadelesini ‘İslam’la Gavurun’, ‘Türk’le Yunanın’ savaşı veya ‘7 düvele’ verilen bir küresel mücadele gibi kodlamamasına dikkat etmeli. Bu tür ‘şeytanlaştırıcı’ söylemlerle önce birbirimizi, sonra da memleketin geleceğini öldürüyoruz. Mesele bu kadar basit.
3. Umarım herkes bir tankın meskun mahal içinde ilk mermiyi attığı an veya bir savaş uçağının kent merkezlerinde bir hedefi bombaladığı anda bunların bizi bir iç savaşa sürükleyebilecek kritik nedensel mekanizmayı tetikleyebileceğinin farkındadır.
4. Ankara’nın ‘Çözüm Süreci 2.0’ a başlamaya niyeti var mı bilemiyorum ama buna bölgede tam da şimdi o kadar ihtiyaç var ki. Ankara ilk bölümde belirttiğim kritik şiddet eşiklerini geçerse ve geçtiğinin farkında olmazsa bir ‘şiddet kapanına’ sıkışabiliriz. Umarım Ankara bu kapana düşmemek için uyguladığı şiddetin sahadaki etkisini çok iyi analiz edip ona göre düzeyini ayarlıyordur. Ankara için Güneydoğu’da bundan sonra ‘sert güç’ değil ‘erdemli güç’ zamanı.
2. Sahadaki karar alıcıların (vali ve kaymakamların) ya halkla (özellikle de genç Kürt bireyle) iletişimi hiç yok ya da olanlar çatışmaların başlaması ile inisiyatif alamadıkları için çok zayıflamış. Sahada vali ve kaymakamlar bence ‘Ankara’nın pasif nesnesi’ olmaktan çıkartılıp inisiyatif sahibi bir özne haline gelirlerse aslında çoğu sorunlar yerelde çözülebilir ve çatışma yatıştırılabilir. Bu da zihinsel bölünmenin kitleselleşmemesini sağlar.
1. Çözüm Süreci 2.0’da mutlaka 25 yaş ve altındaki gençlerden oluşan ve Türkiye sosyolojisini yansıtan bir ‘Genç Akil Heyeti’ teşkil edilmeli ve bu heyetin tespit ve önerileri mutlaka dinlenmeli.
2. Valilik ve kaymakamlıkların her birinde il/ilçe gençlik konseyleri teşkil edip vali/kaymakamların bu konseylerle haftalık görüşmeleri sağlanmalı.
3. Öncelikle çatışma bölgelerinde sonra tüm Türkiye’de bir ‘Nitelikli Genç İşsizliği Önleme’ master planı hazırlamalı ve ivedilikle bu plan hayata geçirilmeli.
4. Çatışma bölgelerinde ‘güçle diz çöktürme, bastırma ve itaat ettirme’ kadar rıza üretme ve ikna mekanizmaları ile ‘onurlu bir çatışmasızlık’ üzerine şimdiden düşünülmesi lazım.
5. Çatışma bölgelerindeki kriminal dip faktörlerle (özellikle uyuşturucu ve fuhuş) mücadele konusunda etkin adımlar atılmalı.
1. Ben hala il ve ilçelerde hendek kazılarak, bu hendekler bombalı tuzaklarla ve elinde RPG-7 roketatar ile devriye gezen 13-20 yaşındaki gençlerle bu hendekler korunarak nasıl bir ‘demokratik’ özerklik amaçlandığını anlamadım. Keşke tüm bu silahlı ‘aktivist şiddet’in ötesine geçen ve giderek askerileştiği gözlenen şiddetle demokrasinin nasıl bağdaştırılabildiğini biri bana izah etse.
2. PKK Güneydoğu’da aslında büyük bir dalganın üzerinde sörf yaptığını fark etmeli. Çarpık kentleşme, genç patlaması, sosyal medya, kriminal patlama, vahşi kapitalizm, işsizlik, sınır aşan kaçakçılık vb. dip faktörlerin köpürttüğü bu dalga ‘yıkmak’ için ideal ama ‘yıktıktan sonra yeniden inşa’ için uygun değil.
3. Bölge insanı temposu yüksek çatışmalardan bıkmış durumda ve çok yorgun. Bu bıkkınlık hissi ve moralsizlik üzerine ‘demokratik özerklik’ inşa edilemeyeceği görülmeli.
4. Eminim PKK kendini küresel ve bölgesel fırsat pencerelerinin şakır şakır açıldığı en şanslı zamanında hissediyor. Pek çoğu ABD, diğer yanda Rusya, Avrupa ve diğer dünya devlerinin PKK elitleri konuşmak için sırada olduğunu düşünüyor. Ama ‘IŞID’la mücadele ediyorum’ söylemi ile her bir ülkenin öncelikle kendi milli çıkarlarını yürüttüğü, reel-politik yürüyen bu güç oyununda Kürt realitesinin araçsallaştırıldığı görülmeli.
5. Ankara aradan çekilse rıza üretme ve ikna konusunda PKK’nın da pek de başarılı olmadığı görülecek. Otorite, hiyerarşik güç ilişkileri, kategorik yaklaşımlar ve sek ideoloji artık Genç Kürt Bireyinin pek de kafasına yatmayan şeyler gibi. Acaba Genç Kürt Bireyi PKK’nın ürettiği ideolojiyi önceki nesiller kadar tatlı tüketiyor mu?
6. Acaba Ankara aradan çekilse bu il ve ilçelerde PKK vahşi kapitalizmi nasıl ve hangi mekanizmalarla ehlîleştirecek, serbest piyasayı nasıl oluşturacak ve arz-talebi nasıl dengeleyecek çok merak ediyorum. Hemen aklıma 18 yıldır PKK’nin kontrolünde olan Kuzey Irak’taki Mahmur geliyor. 30 bin nüfuslu Mahmur’u soruyorum ve oradaki ekonomik sorunları dinliyorum, fakirlikten gençlerin hep Erbil’e göç ettiğine dair örnekler duyuyorum. Acaba 30 bin nüfuslu Mahmur’u bile doğru düzgün yönetemeyen ve ekonomisini geliştiremeyen PKK 120 bin nüfuslu (nüfusun %40’i 20 yaş altı) bir Cizre’yi nasıl yönetecek? Soruyorum. Sıkı ideolojik cevaplar dışında sosyo-ekonomik gerçekliği kavramış cevaplar yok.
1. 12-18 yaş arasındaki gençlerin eline RPG-7 roketatar ve BIXI makinalı tüfekler hiç yakışmıyor. Eğer olay sivil direniş ve aktivist şiddetse taş hatta Molotof bile kabul ama bu tarz ağır silahlar hem şehirlerde çatışmaların düzeyini arttırıyor ve hem de bizi ‘Şiddet Kapanı’na sürüklüyor. Bu nedenle ivedilikle şehir merkezleri bu tarz ağır ve yıkıcı silahlardan arındırılmalı. Şayet şiddet kapanın içine sıkışıp kalır ve ‘sonsuz şimdiye’ hapsolursak Kürt Siyaseti kazanır mı?
2. Türkiye içindeki silahlı şiddet Kürt siyaseti için bir organizasyonel bütünlüğü koruyan bir ‘yapıştırıcı’, siyasete alan açan bir ‘sigorta’ ve devlete diz çöktürecek bir siyaset aracı mı? Yoksa bir alkoliğin alkol problemi gibi giderek bağımlılığa dönüşen bir illet mi? Ben artık silahlı şiddettin en azından Türkiye içinde artık Kürt siyaseti için ‘alkol bağımlılığına’ dönüştüğünü gözlemliyorum. Sizce alkol-alkolik ilişkisinde kontrol kimdedir? Ve bir alkolik bu bağımlılıktan nasıl kurtulabilir?