Suriye’de IŞİD’e yönelik bir büyük askeri hazırlık var. IŞİD’e karşı yaklaşan bu savaş nasıl yaşanacak? Aktörlerin sahadaki durumları neler? Daha da önemlisi bu savaşta Türkiye’nin temel çıkmazı ne?
Hem Türkiye’deki siyasi karar alıcıların açıklamalarından hem de uluslararası medyada yer alan haber ve yorumlardan anlıyoruz ki Suriye iyice ısındı. Görünen o ki Suriye’de IŞİD’e yönelik büyük bir askeri harekat hazırlığı var. Kuvvetle muhtemel bu hafta sonu Antalya’da toplanacak olan G20 zirvesi bu konuda kritik olacak. Bu yazıda IŞİD’e karşı ‘dizayn edilecek’ savaşın bir analizini sunmak isterim. Bu analizde de önce IŞİD’i kısaca askeri olarak tanıtmak, sonra Suriye’yi bir harekat alanı olarak tanımlamak ve en sonda da IŞİD’e karşı girişilecek harekatın dizaynı hakkında bilgiler sunmak sanırım en doğru yöntem.
Kim ne derse desin IŞİD hala özellikle taktik düzeyde çok etkin kullanabilen bir savaş makinası. IŞİD bölük (80-100 savaşçı) ve tabur (200-300 savaşçı) seviyesinde hareket ediyor, genelde motorize ve hareket kabiliyeti çok yüksek. Hem El Yapımı Patlayıcı (EYP), intihar saldırıları ve vur-kaç eylemleri gibi terörist taktikleri hem de bölük ve tabur düzeyinde konvansiyonel askerî taktikleri uygulayabiliyor. Kısaca IŞİD’i meskûn mahal çatışmaları (urban warfare) alanında çok mahir, kendisine arazi (territorial) hedefleri seçen ve asıl amacı elde ettiği geçici askerî başarıları uzun soluklu bir siyasi yapıya dönüştürmek isteyen bir yarı-askerî, yarı-siyasi yapı olarak tanımlamak mümkün. IŞİD’in Suriye’de yaklaşık 30.000 savaşçısı bulunuyor. Bunların üçte birine yakını eğitimli ve tecrübeli savaşçılardan oluşuyor. Bu savaşçıların 10.000 kadarının yabancı olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca IŞİD içinde eski Baas kadroları, Sünni aşiret mensupları ile organize kaçakçılık şebekeleri de etkin. IŞİD, askerî anlamda ABD’nin Afganistan’da ve Irak’ın bir bölümünde ayaklanmaya karşı koyma taktiği olarak uyguladığı “temizle-tut-inşa et” (clear-hold-build) taktiğini başarılı şekilde uyguluyor. Değişen durumlara çabuk adapte olma ve çabuk öğrenme konusunda çok iyi. Irak’ın düz arazideki yollar ve yollar üzerindeki yerleşim merkezleri olarak tanımlanabilecek arazi yapısı IŞİD için çok büyük bir avantaj. Ayrıca IŞİD’in kafa kesme, infaz, işkence vb. yöntemleri bir askerî strateji olarak yaptığı söylenebilir. IŞİD ürettiği bu “barbarca şiddet” sayesinde ele geçirdiği yerlerde istemediği sivilleri ve askerleri kaçırtarak kendisi için daha steril ve bu nedenle yönetilmesi çok daha kolay bir “nüfusa” sahip oluyor. Aslında IŞİD, kısaca ABD’nin meşhur “FM 3-24 Ayaklanmaya Karşı Koyma Talimnamesinde (2006)” öğrendiklerinin aynısını Suriye ve Irak’ta uyguluyor. IŞİD ele geçirdiği yerlerde önceki siyasi otoriteyi önce sarsıyor sonra yok ediyor, daha sonra ise ele geçirdiği kasaba ve şehirlerde kendi kendine yeten küçük “şehir devletçikleri” kuruyor. En sonunda bu devletçikleri bir network içinde birleştiriyor. Irak’la ilgili yapılan stratejik analizlerde genelde Irak devleti analiz düzeyi olarak alınırken IŞİD, analiz düzeyi olarak şehirleri ve kasabaları alıyor; mücadele stratejisini buna göre kuruyor. Bu da IŞİD’e büyük bir stratejik avantaj sağlıyor.
Kuvvet yapısı olarak ise IŞİD’in çok akışkan, hemen hemen her gün değişen bir komuta yapısı var, tüm birlikleri “mobil” ve çok dağınık. IŞİD’in sabit bir askerî karargâhı, harekât merkezi, deposu veya askerî birliği bulunmuyor. Bu nedenle ABD hava saldırılarında herhangi bir sabit askerî tesis değil; sadece hareket eden araçlar, geçici konaklanan evler vurulmuş durumda. IŞİD komutanlarının savaşmaları da çok kolay. Çünkü IŞİD’in kullandığı “sadece ne yapılacağını” açıklayan, “nasıl yapılacağını” sahadaki komutana bırakan “görev tipi” denilen kısa emirler sahadaki komutanlara büyük inisiyatif sağlıyor. Neticede IŞİD’in hareketli, dağınık ve mobil yapısı, hava saldırılarının güçlü bir kara stratejisi uygulayan yer birlikleriyle desteklenmediği sürece çok da etkili olamayacağı anlamına geliyor.
Suriye çok da dağlık alanları olmayan düz bir harekat alanı. Bu arazi şartları karada çok süratli bir kaydırmalara imkan tanırken mutlaka zırh korumasını zorunlu kılıyor. Ayrıca yollar ve yollar üzerindeki il/ilçe merkezleri de mutlaka kontrol altında tutulması gereken kritik noktalar olarak karşımıza çıkıyor. Çatışmalar da haliyle ya yollara yakın bölgelerde il/ilçe merkezleri içinde veya çevresinde gelişiyor. Bu nedenle sivil kayıpları çok yüksek. Arazi düz olunca çatışmaların da temposu çok yüksek oluyor. Blitzkreig (Yıldırım harbi) yani günün 24 saati ve haftanın 7 günü süren yüksek tempolu ve bol menavralı savaş bir Suriye klasiği. Suriye’deki önce ABD koalisyounun sonra Rusya’nın başlayan yoğun hava bombardımanları nedeni ile IŞİD artık açık alanlarda çok da rahat edemiyor. Ama bu hava bombardımanlarının bir etkisi IŞİD’in il/ilçe merkezlerindeki halkın içine çekilmiş durumda. İşte bu halkın içine çekilme stratejisi IŞİD’le mücadeleyi çok zorlaştıranen önemli faktör. Şubat-Nisan 2015 döneminde tam da bu strateji nedeniyle ABD Irak ordusu ve Peşmerge’lerle Musul’u kurtarma harekatından vaz geçmek zorunda kalmıştı. IŞİD Suriye’de kafeslenmemek için uyguladığı bir diğer stratejisi ise yutulmamak için Sünni coğrafyada çeşitlenmeye, cephe açmaya çalışıyor. Yani ABD veya Rusya gibi küresel güçlerin yutamayacağı kadar büyük olmaya, Yemen, Libya, Sina yarımadası, Afganistan gibi bölgelere yayılmaya ve eylemlerini taşımaya çalışıyor. Bu nedenle Suriye’de IŞİD’e yönelik her türlü askeri faaliyet Türkiye’ye yönelik IŞİD tehdidinin artması anlamına geliyor.
Yukarıdaki bilgiler ışığında IŞİD’e yönelik;
1- Temizleme
2- Tutma/Kontrol Etme
3- Yeniden İnşa Etme
olarak aşamalandırabileceğimiz 3 aşamalı bir mücadele stratejisi gerekiyor. Bunlardan IŞİD’ı kontrol ettiği bölgelerden çıkarma ve onu taaruzi bir harekatla bir nevi süpürme amacı taşıyan ‘Temizleme’ aşaması kesinlikle askeri olmak zorunda, daha sonra temizlenen yerlerin (ki buralar çoğunlukla sivil halkın yaşadığı il/ilçe merkezleri olacak. Tam da bu nedenle bu iş çok zor) elde tutulmasını ve kontrol altına alınmasını sağlayacak olan ‘Tutma/kontrol etme) aşamasında hem savunmaya yönelik askeri faaliyetler hem de yeniden bir siyasi otorite ve kamu düzeni tesisini yönelik kapasite geliştirme gibi sivil faaliyetler öne çıkıyor. Son aşama olan ‘Yeniden İnşa’ aşamasında ise önce IŞİD’dan temizlenen, sonra elde tutulmaya devam edilen yerlerde artık sürdürülebilir bir siyasi düzen kurmaya ve materyal kapasitenin yeniden inşasına faaliyetler öne çıkıyor. Aslında bu son aşama hepimizin bildiği ‘Suriye’deki siyasi geçiş sürecinin’ ta kendisi.
Şimdi ilk aşama olan ‘Temizleme’ aşamasına dönelim. İşte tamamen askeri olan bu aşamada IŞİD’ı alt edebilmek, kontrol ettiği yerlerden söküp atabilmek için nasıl bir savaş dizaynı olması gerekiyor? Cevabım: sahada 3 katmanlı bir savaş dizaynı şart. Bu katmanlar yukarıdan aşağıya:
1. Harekat Bölgesine Sağlanacak Stratejik hava desteği: Şu an bu katmanda sorun yok. Çünkü hem ABD liderliğindeki koalisyonun hem de Rusya-Suriye ikilisinin savaş uçakları vızır vızır Suriye hava sahasında uçarak IŞİD’in kritik hedeflerini bombalıyor. Bu katmanda özellikle IŞİD’ın meskun mahallerdeki kritik komuta-kontrol tesisleri, lojistik depoları, karargahları, iletişim merkezleri hedef alınıyor.
2. Kara Unsurlarına Sağlanacak Yakın Hava Desteği: Yakın Hava Desteği doğrudan sahada mücadele eden kara birliklerine sağlanan destek anlamına geliyor. Bu ya ABD’nin İncirlik’e yeni getirdiği A-10 veya Rusya’nın şu an Suriye’de uçan SU-25 savaş uçakları, ya da ABD’nin Apache veya Rusya’nın MI-24 gibi taaruz helikopterleri ile sağlanıyor. Yakın hava desteğinde temel amaç karadaki birliklerin talepleri doğrultusunda (ki bunun için de kara birliklerinin özel eğitimi, özel teçhizatı, iletişim vb. İmkanları önem kazanıyor) onlara ateş desteği sağlanması amaçlanıyor. Özellikle IŞİD’in elindeki tankların ve zırhlı muharebe araçları ile topçu/roket birliklerinin yakın hava desteği ile imha edilmesi amaçlanıyor. Çünkü kara birliklerinde bunları imha edebilecek kadar yeterli donanım/eğitim yok.
3. KARA GÜCÜ: İşte Suriye’de Meselenin Püf noktası tam da burası. Çünkü IŞİD’ın karşısına aslanlar gibi çıkıp ona tabur veya tugay düzeyinde zırhlı taaruzi harekat da icra edebilecek, tempolu bir taaruzla onu yapıştığı il/ilçe merkezlerinin içine girip söküp atabilecek (Bana göre IŞİD şu anda dünyada meskun mahallerin içinde muharebe konusunda dünyanın en iyisi) bir kara gücü yok.
Suriye’de kara gücü olarak elde alternatifler neler?
a- Rusya-Suriye ordusu ve bu gücü destekleyen yandaş para-militer güçler,
b- ABD tarafından desteklenen ve ‘Suriye’nin Demokratik Güçleri’ adıyla makyajlanan PYD,
c- Abdulkadir Selvi’nin 9 Kasım Tarihli ‘Büyük Operasyon Geliyor’ başlıklı yazısında okuduğumuz kadarı ile Türkiye’nin tezi ise Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Türkmenler’den oluşan ama Batı’nın pek de hoşlanmadığı Ilımlı Cihadçıları kapsamayan bir kara gücü. En son Sayın Başbakan’ın CNN röportajında dediği gibi bu güce Irak kuzeyinden ‘taşımalı sistemle’ getirilecek Peşmergeler de katılabilir.
Görünen o ki bu üç alternatif de masada olacak. Ancak benim dikkat çekmek istediğim. Türkiye’nin IŞİD’e karşı ‘temizleme’ aşamasındaki en kritik askeri unsur olan kara gücüne yönelik sunduğu seçeneğin bu üç opsiyon içindeki en zayıf opsiyon olması. Bir de Türkiye’nin PYD konusundaki alerjisi meseleyi daha da karmaşıklaştırıyor. Rusya’nın da tam da yaptığı bu. PYD’yi Fırat’ın batısına geçme konusunda gaza getirmeye çalışarak aynı anda hem ABD’nin oyununu bozmaya çalışıyor hem de Türkiye’yi PYD ile tokuşturmaya çalışıyor. Benim bu noktada bir korkum da ‘Senin önerdiğin kara gücü ne?’ sınavından bütünlemeye kalacağı gözüken Türkiye’ye acaba ‘Hem somu önerin yok hem de PYD’yi istemiyorsun. O zaman sen in sahaya kardeşim!’ derler mi? Bence derler. İşte burada da Türkiye’de yeni dönemde nur topu gibi bir sivil-asker ilişkileri sorunsalı karşımıza çıkıyor: AKP’nin pragmatizmi/idealizmine karşı askerin realizmi.
Son dönemde sesleri çok çıkan ‘Suriye’ye girelimci’lere bir not ile yazıyı sonlandıralım. Ben ‘girelim’ veya ‘girmeyelim’ diyemem ama bu konuda siyasi direktif, beklenen amaç ve harekatın kapsamı çok net şekillenmeli ve çok ama çok ciddi bir risk analizi yapılmalı. ABD’nin Afganistan ve Irak tecrübesi gösterdi ki Suriye gibi ‘AKIŞKAN’ harekat alanlarına girmek çok kolay ama çıkmak çok zor. Bu nedenle artık uluslararası güvenlik ortamında kabul gören görüş önce sağlam bir ÇIKIŞ STRATEJİSİ, sonra çok iyi bir KALIŞ STRATEJİSİ şekillendirilmeli. Nasıl girileceği mi? İşte Çıkış ve Kalış stratejileri belirlendikten sonra bu soru çocuk oyuncağı. ‘Hele bir girelim de Allah kerim..’ ile girilmesine girilir ama girdiğimiz bölgede tutunabilir miyiz ve daha da önemlisi dönüşümüz nasıl olur? Bu soruların cevaplarını düşünmek bile istemiyorum.