Daha günlerce süreceği kesin gözüken terörle mücadele tarihinin bu en kritik operasyonunda en önemli husus kadrolu teröristlerle ‘kazara teröristleri’ birbirinden ayırmak. Acaba güvenlik güçleri bunu yapabiliyor mu yoksa çatışma alanlarındaki her sokakta direneni ‘terörist’ olarak mı görüyor? İşte bu hayati sorunun cevabı aynı zamanda çatışmaların geleceğini belirleyecek.
80 milyonluk Türkiye’nin kelli felli siyasetçileri, akademisyenleri, gazetecileri, aydınları 2013 Mart’ında başlayan çatışmasızlık ortamında az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik ve Türkiye’nin önüne hendekler inşa edilmesini siyasi ve entelektüel akılla engelleyemedik. Şimdi önce hendeğin etrafında dolaşıp sonra altını temizlemek yerine siyasi karar alıcılarımız ‘içini’ temizlemeye karar verdi. Siyasi sorumluluk onlarda. Kent merkezlerinde böylesine çapta ve etkide ‘sert güce’ başvurmadan önce ‘bölgeyi anlayın, insanlarla konuşun, rıza süreçleri oluşturun, o hendeğin içine asla girmeyin, sert güç hendeğin içini temizlemeyi amaçlar erdemli güç ise altını, hendeği yok etmeye çalışmayın altını boşaltın’ dedik ama dinletemedik.
Önümüzdeki tablo şu: 22 yaşındaki genç polis Mehmet’i ve 14 yaşındaki Kürt Genci Baran’ı o hendeğin içine indirip dövüştüreceğiz ve çıkan sonuca göre kim galip, kim mağlup karar vereceğiz. Bu karara göre de YARININ TÜRKİYESİ’Nİ inşa edeceğiz. Şimdiden peşinen söyleyeyim hepimiz mağlubuz, galip de olmayacak bu hendek savaşında. Neden mi?
Çünkü bu ‘Hendek Savaşı’ daha önceki tüm terörle mücadele operasyonlarından çok farkı. Çünkü öncelikle beğensek de beğenmesek de ‘Çözüm süreci’ ile uluslaşma sürecinde büyük mesafeler almış, siyasi bilinci yükselmiş, beklentileri tavan yapmış bir Kürt siyasi kimliği var artık karşımızda. Şimdi bu siyasi bilincin beklentileri ile sahadaki gerçeklik olan çatışmalar arasındaki farka biz kısaca hayal kırıklığı ve öfke diyoruz. İşte tam da budur PKK’nın şu anda üzerinde sörf yaptığı bu dalga. Hayal kırıklığı ve öfke dalgası. Bu dalganın arkasında da ondan daha büyük sıkışmışlık ve umutsuzluk dalgası var ki o daha vahim. Bir de değişen küresel ve bölgesel dengeler nedeniyle Rojava’dan ve Irak’taki ateşten beslenen ‘romantik pan-Kürdist’ duyguları koyun bu dalganın üzerine. Tüm dinamiklerle değerlendirildiğinde ben bu ‘Hendek Operasyonu’nu Kürt’ün (özellikle genç kürt bireyin) yüzünü mü yoksa sırtını mı Ankara’ya döneceğine karar vereceği tarihi bir karar noktası olarak görüyorum.
Şimdi gelelim bu Hendek operasyonlarının püf noktasına. Biz her gün televizyonlarda ve gazetelerde birer başarı vesikası olarak sunulan ‘etkisiz hale getirilen terörist’ haberlerini dinliyor ve okuyoruz. Çünkü Türkiye’de hala Türk’le Kürt’ün mücadelesindeki temel dinamik silahlı şiddet ve temel başarı kriteri ölüm. Biz Türklere çok öldürürsek başarılıymışız gibi geliyor, çok ölürsek ‘Ne oluyor ya, nerede hata yaptık?’ diye soruyoruz. O zaman ne kadar çok teröristi öldürürsek, pardon ‘etkisiz hale getirirsek’ o kadar başarılı olacağız. Zaten bir kısım medyadaki BAŞLARINI EZİYORUZ (‘öldürüyoruz merak etmeyin’in kibarcası) ile bir başka kısım medyadaki ÖLÜMÜNE DİRENİYORUZ (ölüyoruz ama yılmıyoruz) ‘dili’ çatışmalarda hayatını kaybeden insan sayısı üzerinden ‘başarıyı/başarısızlığı’ ölçme akıl tutulmasını bilinçaltımıza usul usul üflüyor.
Gelelim püf noktasına: Bize göre çatışmalarda PKK tarafında ölen herkes ‘terörist’. Peki size ‘Tamam terörist de kardeşim bazıları ‘kadrolu’ bazıları ise ‘kazara terörist’ desem ne dersiniz? Önce bu iki kavramı açıklayayım..
‘Kadrolu terörist’ kısaca PKK’nın dağ kadrosuna yer alan TC nüfus cüzdanına örgütün el koyduğu, PKK kimliğini cebinde taşıyan, kod adı, ait olduğu bir silahlı birimi olan, dağa çıkışı-eğitimi açısından en az 4-5 aylık bir ‘teröristleşme süreci’ yaşayan kişi demek. Tecrübeli, ideolojik eğitimi sıkı ve askerce tabirle ‘durumsal farkındalığı yüksek’ yani eylemlere katılmış, ne için öldürdüğünü, nerede olduğunu, neyi göze aldığını bilen kişi demek. Kadrolu terörist bir zamanlar kırsalda olan ‘çatışmanın mekanına’ gitmek ve hazırlanmak için aylarca emek harcar sonra yavaş yavaş ‘teröristleşirdi.’
Çatışmalar ‘kazara teröristin’ kentine, mahallesine, sokağına, evinin kapısının önüne geldi, o yaratmadı. Yani en başta çatışmaları ‘kazara teröristin’ kapısına getirenlerin devlet ve PKK olduğunu vurgulamak gerekiyor. Bu açıdan ‘kazara terörist’ kent çatışmalarının bir nedeni değil ama bir sonucu. ‘Kazara terörist’ belki biraz meraktan, belki biraz gençlik heyecanı, belki biraz arkadaş çevresi baskısı, belki biraz da ideoloji nedeniyle ‘halı saha maçına gidercesine’ sokağa çıkıveren, sonra belki de hiç beklemediği şekilde çatışma ortamında kalıp da güvenlik güçlerinin ‘etkisiz hale getirdiği’ veya ‘yaralı ya da sağ’ ele geçirdiği genç birey demek. Kazara teröristlerin genel karakteristikleri ise;
- Kentlerdeki çatışmayı yaratmadıkları, aslında devlet-PKK çatışmasının sonucu oldukları için bir dereceye kadar ‘masum’ görülmeleri gerektiği,
- Ezici çoğunluğunun 18 yaş altında yani hukukumuza ve evrensel hukuk ilkelerine göre ‘Çocuk’ olması.
- Ezici çoğunluğunun durumsal farkındalığının düşük olması. Yani ne için kentlerdeki gösterilere katıldıklarını, neyi göze aldıkları, ne için öldürmeye çalıştıkları, yaptıklarının sonuçlarının neler olabileceği konusundaki farkındalıklarının çok ama çok düşük olması.
- Ezici çoğunluğunun temel askeri eğitimlerinin çok zayıf olması. Bu nedenle güvenlik güçleri ile yapılan çatışmalarda ‘kolay av’ olmaları. Örneğin bir çoğu güvenlik güçlerinin gece karanlıkta hem karada hem de İHA’lar vasıtası ile havadan termal görüş yeteneklerinin çok yüksek olduğunun yani kısaca gece zifiri karanlıkta bile ne kadar saklanırlarsa saklansınlar görülebildiklerinin ve bu termal kameralara sıfırlanmış silahlarla vurulabileceklerinin farkında değiller.
-Kazara teröristlerin tamamı bulundukları mahallenin, sokağın çocuğu (İşte burada PKK’nın stratejik aklını hatırlayalım).
-Kazara teröristlerin ‘teröristleşme süreçleri’ de kadrolular gibi aylar sürmüyor, çoğunluğu 2-3 hafta eğitim alıyor. Çatışma alanlarında bulunma kararlarında bilinçli siyasi tercihler kadar merak, arkadaş baskısı, heyecan yaşama isteği gibi tesadüfi süreçler de etkili.
Ne yazık ki şu anda güvenlik güçleri çatışmalarda, Türkiye hukuk sistemi ise yargı süreçlerinde kadrolu terörist, kazara terörist ayrımı yapmıyor. Devlet aklına göre bunların hepsi ‘terörist’. PKK bu zaafiyeti çok iyi görüyor olmalı ki şu anda kadrolu teröristlerle kazara teröristlerin birleşmesinden oluşan müşterek birlikler oluşturuyor. Yani hendek başındaki o sokağın kazara terörist olmuş çocuğu ile kadrolusunu birleştiriyor. Sizce PKK bunu neden yapıyor? Askeri açıdan o kazara teröristlerin bilgi, tecrübe ve savaşçılığına pek de ihtiyacı yok. Çatışmalarda kolay lokma olduklarını da biliyor. PKK niçin güvenlik güçleri karşısında tutunamayacaklarını bile bile bu tecrübesiz çocukları güvenlik güçlerinin üstüne salar? Niçin bu çocukların ellerine RPG-7 roketatar veya BIXI makinalı tüfekler verir. Bu soruların cevapları hakkında düşünün derim. Veya acaba her gün Genelkurmay Başkanlığımızın yayınladığı basın açıklamalarında sayısı verilen teröristlerden acaba kaçı kadrolu terörist kaçı kazara terörist? Size söyleyeyim çatışmalarda öldürülen ‘teröristlerin’ büyük çoğunluğu işte bu 18 yaş altı, tecrübesiz, o kentin, o mahallenin ve o sokağın çocuğu ‘kazara teröristler’. Her ne kadar ellerinde ölümcül silah taşısalar da bunların da büyük çoğunluğu için çatışmalar ‘halı saha maçına gitmekten’ biraz hallice bir oyun.
Şimdi en kritik iki soru:
1. Çatışmalarda güvenlik güçleri ‘kadrolu’ veya ‘kazara’ terörist ayrımı yapmaya çalışmalı mı? (Ki bu teröristlere daha çok yaklaşma çabası demek. Bu çaba ise ne yazık ki güvenlik güçlerinin ekstra risk alması, belki de şehit olmaları anlamına geliyor.)
2. Türkiye hukuk sistemi, çatışmalarda sağ ve yaralı ele geçirilen teröristler için kadrolu veya kazara terörist ayrımını yapmalı mı?
Bu iki soru için 4 kombinasyon var:
Evet-Evet: Eğer her iki soruya da ‘Evet’ cevabı verenlerdenseniz prensipte kadrolu teröristle kazara terörist arasında hem çatışma anında hem de sonraki hukuki süreçlerde ayırım yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz. Ayrıca ekleyeyim bu cevap en riskli ama en merhametli cevap. Bir de küçük not: Bu karar PKK’nın yapmaya çalıştığı kadrolularla kazara teröristleri birleştirme, melez güçler oluşturma ve bunlarla kentleri savunma stratejisine darbe vurmak anlamına geliyor.
Hayır-Evet: İlk soruya ‘hayır’ ikinciye ‘Evet’ dedi iseniz bir yandan askerimizi-polisimizi düşünüyor ama diğer yandan da bilinciniz bir ayrıma gidilmesi gerektiğini salık veriyor. Bu cevap çatışmada merhametsiz, ama sonrası için merhametli. PKK’nın stratejisine bir miktar darbe vurur. Ölen öldüğü ile kalır, yaşayanlara umut vermiş olursunuz.
Hayır-Hayır: Zihninizde kadrolu ve kazara terörist ayrımı yok. Siz ‘Eline silah aldıysa ben silaha bakarım tetiği kimin çektiğine değil. O da karşılığını alır’ diyen şahinlerdensiniz. Ayrıca büyük ihtimalle ‘Bu salak yazıyı niye hala okuyorum?’ diye düşünüyorsunuz. Ha bu arada bu cevap en risksiz ama en de merhametsiz karar. Ama diğer yandan tam da PKK’nın istediği şekilde kadrolularla kazara olanları birleştirmiş, müşterekleştirmiş, birini diğerinden farklı görmeyip tek kategoride topladığınız için onun oyununa gelmiş oluyorsunuz.
Evet-Hayır: Mantık tutarlılığı yok. Boş cevap.
Şimdi benim cevabımı ve gerekçemi merak ediyorsunuz değil mi? Bense Sayın Cumhurbaşkanı’nın, Sayın Başbakan’ın, Sayın Genelkurmay Başkanı’nın ve Sayın İç İşleri Bakanı’nın cevaplarını çok merak ediyorum. Çünkü benim değil ama onların bu iki soruya cevapları halen devam eden PKK-devlet arasındaki silahlı çatışma dinamiğinin gelecekte neye evrileceğini gösterecek en temel gösterge olacak.