20-23 Eylül tarihleri arasında Viyana’daki Avusturya Ulusal Savunma Akademisi’nde yapılan ‘Ortadoğu’da Zayıflayan Devletler Güçlenen Milisler’ adlı bir çalıştaya katıldım. Tüm dünyadan 70’e yakın akademisyen, uzman ve bürokratın katıldığı çalıştayda üç gün süreyle Ortadoğu’daki Peşmerge güçleri, Haşdi Şabi gibi devlet-altı yarı-resmi milis güçleri ile PKK, Hamas, Hizbullah ve IŞID gibi silahlı devlet dışı aktörlerin dönüşümü hakkında çok iyi sunum ve tartışmalar oldu. Çalıştayda ben de Suriye kuzeyi (Rojava) tecrübesinin sırası ile PKK’nın ideolojisine, siyasi ve askeri stratejisine, bölge sosyolojisine, örgütün uyguladığı taktik/tekniğe, propaganda yeteneklerine ve küresel aktörlerle kurabildiği ilişkilere olan etkisini konu alan bir sunum yaptım. Aşağıda daha önce Bilgesam tarafından basılan Stratejist dergisinin Eylül sayısında da yer alan bu sunumumun bir özetini bulacaksınız.
PKK 1984 yılında ilk eylemlerine başladığına kendini Marksist-Leninist bir ideolojiye sahip, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin belirli bölgelerinden oluşan ‘Bağımsız Birleşik Kürt Devleti’ni kurmak amacında, bunun için de bütün Kürt halkının askeri ve siyasi şekilde dahil olduğu, Maocu Halk Savaşı Teorisine göre şekillendirilmiş gerilla savaşı yürüten kırsal bir direniş hareketi olarak tahayyül etti. Bu vizyonda temel hedef belli bir toprak parçasında ‘devlet otoritesi’ tesisi idi. Ancak, 2012 yılından başlayarak PKK bu toprak merkezli (territorial) vizyondan vazgeçerek, Abdullah Öcalan’ın Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin siyasi sınırlarına saygı duyarak Kürtlerin kitlesel hak taleplerine cevap vereceğini düşündüğü ‘demokratik özyönetim’ gibi, post-materyal kavramları dillendirmeye başladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) ve Türk mahkemelerine verilen savunma metinlerinde Öcalan erken modernitenin demokrasi anlayışına yakın, mevcut siyasi sınırlara saygı duyan ve ‘yerel halkların’ açık konseyler, yerel meclisler ve daha büyük kongreler şeklinde organize edilmiş ‘özyönetimi’ şeklinde özetlenebilecek devlet-altı ve territorial olmayan bir ideolojiye kaymıştı. 2014 Eylül-Aralık’ta DEAŞ’a karşı ‘Kobane direnişi’ ile PKK’nın Öcalan’ın ‘demokratik özyönetim’ anlayışı ve Amerikalı anarşişt Morray Bookchin’in düşüncülerinin kombinasyonu olan devlet altı bir ‘özgürlükçü yerel yönetim’ rüyalarından erken dönem ideolojisi olan toprak kazanımı ve genişleme hedefine geri döndüğünü görüyoruz. PKK’nın ideolojik terminolojisi içerisinde ‘devletleştirme pratiği’ olarak tanımladığı bu dönüş aynı zamanda PKK’nın post-materyal değerlerden genel olarak devlet, toprak kontrolü, güvenlik ve istikrar ile alakalı düşünülen geleneksel materyalist düşüncelere geri dönmesi anlamına geliyor
‘Rojava pratiğinin’ PKK’nın ideolojisi üzerindeki bir başka etkisi ise giderek belirgin hale gelen aşırıcı Selefi/Cihadçı silahlı grupların asıl düşman olduğu vurgusu. Türkiye’nin Suriye’deki Salafi/Cihatçı silahlı grupları Kürtlere karşı sözde kullanımı örgütün yeni dönemdeki ideolojisinde giderek belirginleşiyor.
Ayrıca Rojava’da Batılı aktörlerin (özellikle ABD’nin) PKK bağlantılı PYD ile siyasi anlamda ve onun askeri kanadı YPG ile sahada yakın çalışmaları sayesinde klasikleşmiş sosyalist/ anti-batı ve antiemperyalist kimliği batılı radikal solcu/anarşist elementlerin de ideolojik çerçeveye eklenmesiyle bulanık hale gelmeye başladı. ‘PKK’nın ideolojisinin küreselleşmesi ve romantikleşmesi’ süreci olarak özetlenebilecek bu süreçle PKK ideolojisinde sarkaç Kürt etnik-milliyetçiliği vurgusundan radikal sol/anarşist tarafa doğru kaydı. Yine ‘Suriye kuzeyinde 1936-1939 İspanyol İç Savaşında devrimcilerinkine muadil bir küresel radikal sol/anarşist silahlı direniş sergilendiği’ algısı PKK ideolojisinde Kürt-etno milliyetçiliği vurgusunu zayıflatıyor görünüyor.
Siyasi strateji açısından Rojava deneyiminin PKK’nın stratejik düşüncesini ‘askerileştirdiğini’ söylemek mümkün. Bölgeyi yakından izleyen kaynaklara göre de YPG’nin orta düzey lider kadrolarında ‘devletleşme pratiği’ giderek önem kazanıyor.
‘Rojava pratiği’ PKK’nın askeri stratejilerini oluştururken belirleyici olan üç alanı kökten değiştirdi:
Silahlı çatışmanın mekanı: PKK, Rojova deneyimi ile birlikte meskun mahal muharebesi (urban warfare) alanında giderek uzmanlık kazanmış ve Suriye kuzeyindeki çatışmalarda “Kent Gerillacılığı” olarak adlandırılabilecek yeni stratejinin oluşturulması ve sürdürülmesi anlamında yararlanmıştır.
Silahlı çatışmanın karakteri: Çatışma bölgesi göz önüne alındığında, başlangıcından itibaren kırsal alanda silahlı mücadele sergileyen, bu nedenle bölgesel kontrol/ alan hakimiyetini sağlamak için askeri stratejisini belirleyen PKK, ‘Rojava pratiği’ ile konvansiyonel taaaruz ve savunma yetenekleri, kuşatma muharebesi (siege warfare), topçu ve roket görmeyerek ateş desteği ve yakın hava desteği gibi muharebe fonksiyonları ile personel, lojistik akış, bakım, sıhhi tahliye ve tedavi, muhabere-komuta-kontrol gibi muharebe destek fonksiyonlarında askeri kapasite kazanmaktadır. YPG’nın takım düzeyinde zırhlı birlik taktikleri geliştiren, tank ve ağır zırhlı araç kullanabilen, sahadaki yaya/mobil unsurlarına görmeyerek ateş desteği sağlayabilen, geniş ölçekli lojistik-bakım sistemi kurup işletebilen, yakın hava desteği koordinasyonu ile insansız hava araçları sayesinde ileri-topçu gözetlemesi ve keşif yapabilen ‘düzenli bir orduya’ geçiş sürecinde olduğu görülmektedir.
Silahlı Çatışmanın Aktörleri: Suriye kuzeyinde kasaba ve kentlerde çatışmaların yoğunlaşmasıyla birlikte sivillerin korunmasızlığı artmış ve sivillere savunma sağlanması geçmişte olduğundan zorlaşmıştır. Dünyanın 20’ye yakın farklı ülkesinden gelen ‘Yabancı Savaşçıların’ YPG’ye katılmaları ve 2014’den itibaren YPG’nin Rojava’da 18-30 yaş aralığındaki erkekler için en az 1 yıl zorunlu askerlik hizmeti (zorunlu öz savunma görevi) uygulamasına geçmesi çatışmanın aktörlerini değiştirmektedir. Aynı zamanda PKK’nın sıkı örgüt içi disiplinle hiç bir zaman alt kademelere devretmediği ‘şiddet kullanımı tekelini’ ‘Rojava pratiği’ alt kademelere devrettiği görülmektedir. Suriye kuzeyinde mücadele eden orta ve alt düzeyde birimlere ‘şiddet kullanma tekeli’nin delegasyonu yakın gelecekte ‘Rojava’nın’ belki de Kandil’e kafa tutabilecek yeni bir ‘güç/cazibe merkezi’ haline gelmesine neden olabilir. Aynı zamanda bu delegasyon PKK’nın karar mekanizmalarındaki katı hiyerarşinin ve organizasyonel disiplininin bozulmasına da yol açabilir.
‘Rojova deneyiminin’ bir diğer etkisi de Suriye kuzeyindeki Kürt-yoğun bölgelerdeki halkın militarize olması veya PKK’nın terminolojisi ile ‘Öz-savunmanın toplum tarafından içselleştirilmesidir.’ Ancak bu yaklaşım PKK içinde ‘militer toplum’ anlayışını vurguladığı ve askeri elitler ve sivil politikacılar arasında gerginliğe neden olduğu da bilinmektedir.
‘Rojova deneyiminin’ PKK’nın sosyolojisi üzerindeki bir başka etkisi ise örgüt içindeki ‘kadın savaşçıların’ güçlendirilmesidir. Modern ordularda kadınların erkeklerle birlikte hizmet verdiği bir organizasyonun yerine, PKK’nın uzun geçmişinde ilk kez, YPJ’de kadın komutanların yetkisinde sadece kadınlardan oluşan askeri birlikler dizayn edilmiştir. Bu değişimi PKK’nın ideolojik temellerinde toplumsal olarak halen önemini koruyan ataerkil düzene yeni bir meydan okuma olarak görmek mümkündür.
PKK ‘Rojava deneyimi’ sayesinde taktik/teknik açısından 90’lı yıllardakiyle karşılaştırıldığında çok daha gelişmiştir. PKK’nın mühimmatındaki çeşitlilik aşağıdaki kalemlerde görülebilir:
‘Rojava deneyimi’ sayesinde PKK’nın hem stratejik propaganda söylem ve hikayeleri hem de propagandada kullandığı yöntem/vasıtalarda bir değişim gözlenmektedir. PKK’nın özellikle Batı dünyasındaki karar alıcı elitler nezdinde uluslararası meşruiyetini arttırma ve yine yabancı hedef kitleler nezdinde ‘sempatisini’ arttırmak için ‘barbar ve zalim DEAŞ ve diğer Cihadçı örgütlere karşı küresel medeniyeti, demokrasi ile Laiklik gibi Batılı değerleri koruyan özgürlük savaşçıları’ olduğu hikayesini hem geleneksel medya (televizyon ve yazılı basın) hem de sosyal medyada çok iyi satabildiği görülmektedir. PKK’nın Suriye kuzeyindeki gelişmeleri iyi hazırlanmış görsel paketlerle de desteklenmiş içerik hazırlayıp bunları en uygun vasıta ve yöntemlerle yayabilen 24/7 çalışan bir propaganda ekibi kurduğu bilinmektedir. Ayrıca örgüt Suriye kuzeyindeki gelişmelere 24/7 medyaya aktarabilmek için ilk kez tam zamanlı ‘Basın Sözcülüğü’ sistemine geçmiştir. PKK’nın ‘Rojava deneyimini’ kullanarak özellikle Batı kamuoyu nezdinde uluslararası tanınırlık ve meşruiyetini arttırma çabalarından da sonuç aldığı görülmektedir.
PKK Suriye kuzeyinde edindiği kazanımlarla özellikle Fırat nehri doğusunda ABD ve Fırat Nehri batısında Rusya ile eş zamanlı ilişkiler geliştirip, bu ilişkileri hem diplomatik/siyasi zeminde hem de sahada askeri zeminde 2-3 yıl gibi bir sürede sürdürebildiği görülmektedir. Aynı anda hem ABD hem de Rusya ile işbirliğine devam edebilmek, hem bu iki aktör ve hem de bölgesel güçler arasındaki güç ilişkilerini yakından takiple mümkündür. Bu açıdan ‘Rojava deneyiminin’ PKK’nın diplomasiyi kullanma yetenekleri de önemli ölçüde geliştirdiğini söylemek mümkündür.
PKK’nın, başta ‘Rojava deneyimi’ olmak üzere pek çok aktör/süreç ve ilişkinin şekillendirdiği bir dönüşüm sürecinde olduğu görülüyor. Türkiye her ne kadar ülke içinde PKK ile mücadelesine amansız devam etse de yeni durumda Suriye kuzeyi ‘asıl cephe’, Türkiye içi ise ‘tali (ikincil) cephe’ görünümünde. O nedenle PKK’nın dönüşümünü anlamak için Suriye kuzeyinde yapmak istedikleri, yapabildikleri ve yapamadıklarını iyi analiz edip bu sonuçlara yol açan faktörleri iyi incelemek gerekmekte.
Bu analizden çıkan bir başka sonuç ise giderek ihtimali arttığı görülen YPG ile silahlı çatışmanın doğasının ve karakteristiklerinin kesinlikle bundan önceki PKK ile gerçekleşenlere benzemeyeceğidir.