Ozanköy
Kulak tıkaçlarımla uyumuş olmama rağmen dolunun cama vuran sesi beni uyandırdı.
Dolu, gece yarısından sonra vardığı handa içeri alınmak için kapıyı yumruklayan bir yolcu gibi ısrarkeş idi.
Tıkaçlarımı çıkardım ve uzanıp saate baktım: İki buçuk. Kalkıp pencereye yürüdüm. Kapı lambasının ışığında, yerde beyaz birikintiler vardı. Dağa bakan pencereden gördüğüm yol ise dere olmuştu.
Gün ağarmadan yatmayan oğlum, karanlık balkon kapısının önünde duruyordu. “Hiç böyle bir şey görmedim” dedi başını çevirip. “Bu büyüklükte dolu yağdı.” Baş parmağı ile işaret parmağını birleştirerek içinden bir ceviz geçecek kadar bir çember yaptı.
Zavallı, güneş görmek için yanıma gelmiş, ama adanın yüzyılda birkaç defa görülen yağmurlarından birine toslamıştı. Londra’da havanın güneşli ve 19 derece olmasına hayıflanıp duruyordu.
Dolu, beş on dakika yağdıktan sonra yağmura döndü. Sanki çok yükseklerden büyük kovalarla çatının üzerine su boşaltılıyordu. Azala çoğala gece boyu sürdü.
Birkaç pencere su alıyordu, oralara havlu koyduk, ama çatı akıtmadı. İyi ki elden geçirtmişim diye kendimi tebrik ettim, ilk defa olmayarak.
Ama daha kaç doluya dayanacaktı?
Yakınlara evi sarsan bir yıldırım düştü ve elektrikler kesildi.
Kulak tıkaçlarımı yerleştirip yatağa, daha soğumamış olan yorganla çarşafın arasına geri döndüm.
Sabahleyin hasar kontrolü için bahçeye çıktığımda ilk gözüme çarpan, mutfağa çıkan basamaktaki Latin çiçeği oldu. Yaprakları lime lime olmuş, üzerindeki çiçekler dökülmüş, yanına bağladığım kamıştan sarkmıştı.
Beyaz zambaklar parçalanmış, portakalın çiçekleri dökülmüş, dev rezeneler yere yatmış, incirlerin yeni çıkan yaprakları yırtılmış, çağla bademler ise yerlerdeydi.
Dün bana gururla çiçeklerini gösteren arpa çiçekleri süklüm püklümdü.
Ağaçların arasındaki yeşillik, sarı papatyaları ve yabani yulaflarıyla birlikte, ütülenmiş gibi dümdüz olmuştu.
Doğa, bahçeyi geri almıştı.
Başka yerlerde ne olmuştu acaba?
Küresel ısınma nedeniyle yağmursuzluk beklerken art arda büyük yağmurlara tutulduk bu kış.
Doğa, yağmurlarını kesmeden önce bize son bir armağan vermek ve “Artık yağmur yağmaz,” diye doldurulan, yataklarına inşaat yapılan dereleri, doğal su yolları kapatılan yamaçları geri alacağını haber mi vermek istiyor?
İklim değişikliği, insanın doğaya karşı giriştiği güç denemesine ve yaradılışa olan saygısızlığına, tabiat ananın verdiği tepkidir.
Tabiat ana, buzulları eriterek, okyanusları yükselterek, bazı yerlere büyük yağmurlar ve bazılarına kuraklık göstererek, yangınlar ve cehennemî sıcaklar başlatarak ve dev tayfunlar yollayarak çocuklarının en hayırsız ve arsızına büyük bir ders vermeye hazırlanıyor.
***
Aklıma Bob Dylan’ın A Hard Rain’s A-Gonna Fall (Ağır Bir Yağmur Düşecek) adlı karanlık şarkısı geliyor.
Şarkının kahramanına “Şimdi nereye gideceksin mavi gözlü oğlum,” diye sorulduğunda “rengin siyah, sayının hiç” olduğu yere, diye cevap veriyor.
Orası neresi diye sorulmuyor.
Sorulsa belki “Her yer,” diyecek.