Ozanköy
Geçen haftanın güneşli, tenha, sakin günlerinden biriydi.
Öğleden sonranın ilk saatlerinde, otoyolun yavaş şeridinde, Lefkoşa’dan Girne’ye gidiyordum.
Önümde bir araba vardı. Geçmeden önce aynaya bakınca arkamdan hızla büyük, bembeyaz bir Range Rover’ın gelmekte olduğunu gördüm.
Ben yüz kilometre hızla gittiğime göre o herhalde yüz otuzla gidiyor olmalıydı. Azami hız limitinin en az otuz kilometre üstünde.
Düşünüyorum da, belli bir yaştan sonra, galiba kendimden başka kimseyle yarış içinde olmadım
Vın diye yanımdan geçti.
Yeniden aynaya baktığımda aynı şeritte Range Rover’dan da süratli, krem rengi bir BMW gördüm.
BMW Range Rover’ı çarçabuk yakaladı ve kuyruğuna takıldı.
Range Rover BMW’ye yol vermedi. Hızını da artırmadı. Aralarında birkaç metre mesafe böylece yola devam ettiler.
Şoförlerinin arasında şu sessiz konuşmanın geçtiğini düşündüm.
BMW: Çekil!
Range Rover: Çekilmiyorum!
BMW: Çekileceksin!!
Range Rover: Çekilmiyorum. Bir Range Rover BMW’ye yol vermez!
Bu şekilde, “inatçı keçiler” haline kilitli, bir süre gittiler.
Yol tenha, önlerinde her iki şerit de boştu.
Sonra BMW yavaş şeride kaydı. Biraz gitti. Hızlı şeride girdi ve Range Rover’in önüne geçti.
BMW: Öyle olmaz, böyle olur!
Gözden kayboldular. Başlangıcını gördüğüm insanlık dramının son perdesini göremedim.
Eğer tam BMW yavaş şeride geçerken Range Rover de sol yapsaydı, kaza olsaydı, ambulansla hastaneye veya morga götürülürlerken sürücülerin bu minik yarışa bakış açıları ne olacaktı?
Bazen çok basit veya masum veya rutinmiş gibi görünen davranışların bedeli çok ağır olur.
Hayatın ne egosu, ne şakası var. Kimsenin gözünün yaşına bakmaz.
Sık sık kullandığım bu yolda buna benzer çok yarış gördüm. Bazen kıçı kırık bir iş aracı bir Mercedes’i geçmeye çalışır. Bazen yavaş bir araba hızlı bir arabaya inatla yol vermez. Bazen üç-dört araba birbirine yol vermeme yarışına girişir. Bazen iki pahalı araba aynı şeritte yarışır.
Başkalarıyla yarış içinde olduğum zamanlarda da geçmek istediğim kişi yine kendimdi
Üzerinde 155 bin 688 kilometre ve ona yakın çizik bulunan Suzuki’mle çok dağ tepe dolaştım ama oralarda bir tek Range Rover görmedim. Ne de Range Rover muadili araç.
Belli ki başka amaçlar için alınıyorlar.
Neden olmasın?
Madem ki dünyadan haz almaya geldik. Madem ki paramız var veya yok ama olduğunu sansınlar istiyoruz. Madem ki komplekslerimiz var. Madem ki statü önemli. Madem ki egomuz büyük. Madem ki hayatı herkesi geçtiğimiz bir yarış olarak görüyoruz.
‘Madem ki’den bol ne var?
Başkalarının neyi neden yaptığını bilmek mümkün mü?
Düşünüyorum da, belli bir yaştan sonra, galiba kendimden başka kimseyle yarış içinde olmadım.
Başkalarıyla yarış içinde olduğum zamanlarda da geçmek istediğim kişi yine kendimdi.
Kendimi geçebildim mi?
Evet. Hem de birçok kere.
Çünkü çok önceleri bir bilge kişi kulağıma fısıldamıştı: “Zirveye ulaştığında tırmanmaya devam et.”