Yerleşik hayata ve tarıma geçiş, insan-doğa ilişkisinde, hâlâ devam eden, kader değiştirici bir dönüşüme neden oldu.
İnsan, o konargöçer çağlarda avlayarak ve toplayarak yaşarken diğer yaratıklar gibi doğada ne varsa onunla yetiniyordu.
Bu var olan şeyler – av hayvanları, kökler, mantarlar, meyveler ve diğer yiyecek şeyler – onun müdahalesine gerek olmadan doğuyor, büyüyor, çoğalıyordu.
Bu, insanın fazla mesai yapmadan hayatını sürdürmesini mümkün kılıyordu.
Var olmayı değil, sahip olmayı yeğleyerek kendi sonunu hazırladı
Nitekim Afrika’nın Kalahari bölgesindeki avcı-toplayıcı gruplar üzerinde yapılan araştırmalar, Buşmenlerin haftada on saat civarında çalışmalarının karınlarını doyurmalarına yettiğini gösterdi.
Tarım – kendiliğinden var olan yerine, yetiştirilen ve büyütülenle yaşam sürdürme tarzı – insanın çevreyi tekeline alma girişiminin ilk adımıdır.
İnsan, ektiği alanlarda ektiği şeyin dışında bir bitkinin yaşamasına izin vermez. Ağaçları keser, çalıları söker, otları ve çiçekleri ortadan kaldırır.
Kuşları, ot yiyen hayvanları da orada istemez, ürünü paylaşmamak için önlem alır.
Tarım öncesi çağlarda tavşan, geyik, antilop gibi hayvanlar; insanların ve aslan, sırtlan, pars gibi yırtıcı hayvanların ortak gıdasını teşkil ediyordu.
İnek, domuz, koyun gibi hayvanları evcilleştirmesi durumu değiştirdi.
Aslan için yabani et ile evcilleştirilmiş et arasında fark yoktur. Çiftçilerin hayvanlarını kapmaya başlayınca insan ona düşman oldu.
Bütün et yiyen hayvanları ortadan kaldırmaya başladı.
İnsan, sadece et yiyen hayvanlara düşman olmadı. Tarım ve hayvancılık için kullanmak istediği alanlardan beslenen bütün canlılara düşman oldu. Gözle görünen bütün canlıları oradan kovdu.
Yerleşik hayat ve tarım, insan sayısının olağanüstü bir hızla artmasına neden oldu.
Bilim insanları, on iki bin yıl kadar önce avlama- toplama dönemi bitmeye başlarken dünyada yaşayan insan sayısının 2-4 milyon olduğunu tahmin ediyorlar.
Milattan Önce (M.Ö.) 2000 yılında nüfus 25 milyon, M.Ö. 1000 yılında 50 milyon oldu.
İsa’nın doğduğu yıl nüfus 170 milyondu. Yıl 1800 olduğunda insan sayısı bir milyar sayısına dokundu.
Bugün dünyada 7,5 milyara yakın insan yaşıyor. Nüfus Saati’ne göre günde 353,000 çocuk doğuyor.
Çoğaldıkça, insanın sadece kendi kullanımı için ayırdığı alanlar genişledikçe, doğa gerilemeye, diğer yaratıklar azalmaya başladı.
İnsan 5 ila 30 milyon hayvan türünden sadece biri, ama dünya kaynaklarının büyük bir oranını tek başına kullanıyor
İnsan dünyada var olduğu tahmin edilen 5 ila 30 milyon hayvan türünden sadece biridir, ama dünya kaynaklarının büyük bir oranını tek başına kullanıyor.
Yeryüzünü önemli oranda değiştirdi ve değiştirmeye devam ediyor. Ünlü bilim dergisi Science’da birkaç ay önce yayınlanan bir araştırmaya göre, yeryüzünün üçte biri ila yarısı insan eli ile değiştirildi. İçilebilir su kaynaklarının yarıdan fazlasını insanlar kullanıyor. Ve kuş varlığının dörtte birini yok etti.
Atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu Endüstri Devrimi’nden bu yana yüzde 30 arttı. Bunun sonucu olarak iklim geri döndürülmez bir biçimde değişti.
İnsan 12,000 yılda dört milyar yıldır var olan dünyayı, bitkin duruma düşürdü; yeryüzünün onu taşıma kapasitesini aştı.
Var olmayı değil, sahip olmayı yeğleyerek kendi sonunu hazırladı.
(NOT: Bu yazı perşembe çıkan yazının ikinci ve son bölümüdür.)