Belki mutlu bir hayat değil, ilginç bir hayat dilemek lazım. Çünkü mutlu bir hayat mümkün değil, ama ilginç bir hayat mümkündür.
Belki şöyle demeliyim:
Birçok şeyin irademiz dışında olduğu bu hayatta; ilginç bir hayat, mutlu bir hayattan daha elde edilebilirdir.
Bir dakika bakalım.
“Dilemek” de ne demek?
Kimden?
Kâinat çok büyük.
Yeryüzü, mahallemiz sayılabilecek Samanyolu Galaksisi’nde küçük bir evdir. Samanyolu, o kadar büyüktür ki NASA’da öğrendiğime göre, ışık hızı ile seyahat edebilsem bir ucundan diğer ucuna 100,000 senede gidebilirim.
Hıh!
Kâinatta, Samanyolu gibi milyarlarca galaksi var.
Bazı galaksiler o kadar uzaktır ki ışıklarının dünyaya varması, milyarlarca yıllık bir yolculuktan sonra olmuştur.
Işıkları dünyaya on dört milyar yılda varan yıldızlar var. Şavkı hâlâ bize ulaşmamış galaksiler olduğu gibi.
İşin gerçeği şu ki kâinatın ne kadar büyük olduğunu kimse bilmiyor. Kâinat sonsuz olabilir ve bu kâinat, var olan tek kâinat da olmayabilir.
Belki mutlu bir hayat değil, ilginç bir hayat dilemek lazım
Sonsuz, başlangıcı ve sonu olmayan demektir ve bu, başı ve sonu olan insan tarafından anlaşılabilecek bir konsept değildir.
Çok eskiden kendime sorardım: Kâinat bu kadar büyük de neden insanların mutluluğu bu kadar küçük? Kâinat, insanlara daha cömert olamaz mıydı?
Artık bu soruyu sormuyorum. Aptalca buluyorum çünkü. Birçok yönden.
Kâinat neden insanın mutluluğunu organize etme zahmetine katlansın ki? Kâinatın – isterseniz Tanrı veya başka bir şey deyin – kimseye borcu yok.
Borcu yok, kuralları var.
İnsan, bırakın kâinatı, bu küçük dünyanın mutluluğuna katkıda bulunuyor mu?
Yoksa olanı da mı yok ediyor?
Herhangi bir makamdan – öyle bir makam varsa – herhangi bir şey talep etmeye hakkı var mı?
Bence yok.
İnsan; zeki ama akılsızdır, yapmacı değil yıkmacıdır
Mutlu değil belki, ama ilginç bir olgu: Dünyaya gelmek, gece yıldızları görmek ve kâinatın ne kadar büyük olduğunu kavrayacak, galaksiler arasındaki uzaklığı ölçebilecek zekâya sahip olmak.
Sorun da orada. Zekâ yeterli değil. Akıl da lazım.
Akıl ile beraber gelmeyen zekâ yıkıcıdır.
İnsan; zeki ama akılsızdır, yapmacı değil yıkmacıdır.
Zekâ doğuştandır, ama akıl aranarak bulunur.
Mutluluk, ilginçlik değil, akıl dilemek lazım o zaman.
Gene bu “dilemek” lafı.
Zeki olduğu için insanın kibrinden geçilmiyor.
O zekâ ona, kendi kendini yok etsin diye verildi, bilincinde değil.