Merkez Bankası’nda ona yakın üst düzey bürokratın görevden alınmasından sonra Bilkent Üniversitesi ekonomi profesörlerinden Refet Gürkaynak, Financial Times’a şöyle demiş:
“Bu değişiklikler daha çok yanlış para kararı alınmasına neden olmaktan başka doğruyu söyleyecek kimse bırakmayacak.”
Son zamanlarda duyduğum en çarpıcı – ve ürkütücü – tespit bu:
Doğruyu söyleyecek kimse kalmadı.
Doğruyu söyleyecek kimsenin kalmaması, yanlış para politikası izlemekten daha vahimdir. Zira doğruyu söyleyecek kimse kalmazsa doğru olanı yapmak zorlaşır, hatta imkânsızlaşır, kandırmak kolaylaşır.
Merkez Bankası’nda yapılan son değişiklikler, 2000’lerin başındagirişilen bir deneyin tamamen tarihe karıştığını gösteriyor.
Bilmiyorum hatırlayan kaldı mı: AKP iktidara gelmeden önce Türkiye 1994, 1999 ve 2001 yıllarında büyük mali krizler yaşadı.
Sonuncusu en hasarlı olanıydı. Her zaman olduğu gibi IMF ile Dünya Bankası imdada çağrıldı. O tarihlerde Türkiye, dünyada IMF yardımına en sık başvuran ülke idi.
Hükûmetler ekonomide reform yapmak koşuluyla IMF’den kredi alıyorlar, parayı cebe atar atmaz herhangi bir şey yapmaktan vazgeçiyorlardı.
IMF ile Dünya Bankası bu defa aynı oyuna gelmeyecekti. Birçok reform içeren bir kurtarma planı hazırladılar ve hükûmetin emrine o tarihe kadar en kapsamlı destek programı olan, 16.2 milyar dolar tutarında bir fon verdiler.
Ama bu fonlar her zaman olduğu gibi Türkiye’nin hesabına geçirilmeyecek hükûmetin önüne konulan reform programındaki kararlar ve yasalar yürürlüğe girdikten sonra peyderpey kullanılabilir olacaktı. Yani Türkiye – rezaletin rezaleti – reform yapsın diye dışarıdan ödeniyordu.
Reform programının içinde iki ilginç unsur vardı:
· Bazı temel politikaların düzenlenmesini politikacıların elinden alıp bağımsız kurumlara teslim etmek.
· Ve ihale yasasını değiştirerek yöneticilerinin Türkiye’yi soymasının önünü kesmek.
Bu çerçevede, okyanuslar kadar yolsuzluğa açık ihale yasası, bağırta bağırta değiştirildi.
Merkez Bankası bağımsız hâle getirildi. Ve diğer kritik sahaları düzenlemek üzere Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Rekabet Kurumu, Elektrik Kurumu, Telekom Kurumu, Kamu İhale Kurumu gibi bağımsız örgütler meydana getirildi.
Amaç bu temel sahalarda, birçok ileri ekonomide olduğu gibi, kararları politikacıların elinden alıp uzmanlara bırakmaktı.
AKP 2002’de iktidara gelince büyümeye başlamış bir ekonomi ve büyük bir bölümü yürürlüğe konmuş bir reform reçetesi buldu. Ve hükûmeti kurar kurmaz reformları geri çevirmeye başladı.
Meclisteki ilk işi İhale Yasası’nı değiştirmek oldu. Ondan sonra da birçok defa değiştirilen yasa, Cumhuriyet tarihinde en çok değiştirilen yasa oldu. Yenisi, okyanuslar kadar yolsuzluğa açılan eskisinden daha fazla yolsuzluğa açıktır.
AKP iktidar koltuğuna alıştıkça reformları tersyüz etmeye devam etti. Bütün otonom kurumlar, ilgili oldukları bakanlıklara bağlanarak veya başka yollarla bağımsızlıklarını yitirdiler.
Sallana sallana da olsa son ayakta kalan bağımsız kurum, Merkez Bankası da, birkaç hafta önce sizlere ömür oldu.
Zamanında, kurumlar çözülür, ihale yasası paçavra edilirken, çok yazı yazmıştım ve benden başka bu konuları işleyen hiçbir gazeteci olmadığını görmüştüm. CHP dâhil, siyasi partiler de olayı önemsememişti.
Şimdi, doğruyu söyleyecek kimse kalmayınca, hepsi ağlıyor.
Kendi düşenin ağlamaması gerektiğini hâlâ öğrenemediler mi?