“Suriye Kürtlerinin askeri kolu olan YPG terörist değildir.”
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, geçen hafta bunu söyleyince Türkiye’de ortalık kalktı oturdu.
Bunu çok komik buldum. Kirby aylardır bunu söylemekteydi. Neden bu defa bu kadar tepki çekti?
AKP rejiminin dış politikasında ve onu destekleyenlerde mantık ve izan aramaktan çoktan vazgeçtiğim için bu sorunun cevabını hiç merak etmedim.
ABD Dışişleri Bakanlığı hafta içinde her gün basın toplantısı yapar ve bu toplantı metin ve görüntü olarak bakanlığın sitesine konur*. Orada, YPG’nin ne olduğundan daha önemli bir şey var:
ABD ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 40’a yakın ülkenin yürüttüğü IŞİD karşıtı harekatın bir “NATO operasyonu olmadığı.”
Bunun, çekiç olduğundan beri her şeyi çivi görmeye başlayan hükümet açısından büyük önemi var:
Her ne kadar IŞİD karşıtı operasyonda birçok NATO ülkesi varsa da yürütülen harekat NATO antlaşması çerçevesinde yapılmamaktadır. Bu nedenle, harekat sırasında, örneğin Rusya ile bir sıcak çatışma meydana gelmesi halinde, NATO karışmak zorunda değildir. Bunun bir uzantısı, Türkiye’nin Suriye’ye girmesi ve orada Rusya, Suriye ve İran ile çatışmaya girmesi halinde tek başına olacağıdır. NATO lafla onu destekleyebilir ama tabancasını çekip yalnız kovboyun imdadına koşmaz. Hiçbir devlet, AKP rejiminin zehirli dış politikasını desteklemek için Rusya ile savaşa girmez.
Sadece bu gerçek akıllı bir hükümeti frenlemeye yeter.
Ama, AKP aklı dış politikadan karar alınırken kullanılan bir araç olmaktan emekli edeli yıllar geçti.
Hükümetin anlamamakta ısrar ettiği temel bir geçek var:
Suriye ABD’nin çıkarları için hayati bir ülke değildir. Obama bu nedenle uzun süre Suriye’ye bulaşmamaya direndi ve bulaşınca da küçük parmağıyla bulaştı.
Washington için önemli olan kendisi ve Avrupalı dostları için terör tehdidi oluşturan IŞİD’dir. YPG’yi İŞİD’e karşı Suriye’de en etkin savaşçı olduğu için destekler.
Washington IŞİD’i alt etmek için mücadele verir ama ne IŞİD’in kökünü kurutmak ne de Esad’ı devirmek için Suriye’ye (ve Irak’a) asker yollamaz. Bu politika hep böyleydi ama Rusya’nın savaşa müdahil olmasından sonra iyice kesinleşti.
Washington Ankara gibi aklını ekmek peynirle yemediği için kendisi için önemsiz bir konuda Rusya ile çatışmayı göze almaz.
Aslında bu yaptığım biraz bayatlamış bir analizdir.
Son durum Washington’un (ve Avrupalıların) Suriye’deki iç savaşı Rusya’ya bırakmış olmalarıdır.
Bunun birçok sonucu olacak. Bir tanesi, ılımlı Esad karşıtı denilen grupları savaşı bırakmanın eşiğine getireceğidir. Onlar gidince Suriye’de üç güç kalacak: Esad’la beraber çarpışan Rus ve İran güçleri, aşırı İslamcı gruplar ve Kürtler.
Bunun izini Suriye’nin üçe bölünmesi şeklinde coğrafyada da göreceğiz. Esad ve müttefikleri Şam ve Halep’i de kapsayan, denize sahili olan bölgeye hakim olacak. Kürtler Türkiye’nin güney sınırında yer alacak. Eski Suriye’den geriye kalan, Irak’la hemhudut olan bölge, IŞİD ve diğer İslamcı gruplara kalacak.
Bunların gerçekleşmesi AKP rejiminin bu güne kadar Suriye’de güttüğü, baştan sona yanlış politikanın, A’dan Z’ye başarısızlığa uğraması demektir.
Erdoğan ve Davutoğlu’nu çileden çıkartan bu olasılık ve Türkiye’nin bu olasılığı bertaraf edecek güce sahip olmamasıdır.
Ama bu Erdoğan’ı caydırmaz. Rus uçağının düşürülmesi, fevrilik ve gözü karalık gibi özelliklere sahip olan Cumhurbaşkanı'nın, sonucu hesaplanmamış çılgınlıklara meyilli olduğunu bütün dünyaya kanıtladı.
“Ya Allah, Bismillah deyip,” bir İttihat ve Terakkicilik’e kalkışması şaşırtıcı olmaz. __________________________________________________
* İlgilenenler için: State.gov’a gir. Media Center altında Daily Press Briefings.