Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında baş gösteren su krizi iki rant devletinin çıkar çatışmasıdır.
Rant devleti toplum yerine seçilmiş kişilerin çıkarını kollayan devletlere denir. Türk ve Müslüman devletlerin hepsi bu sınıfa girer. Bunların demokratikleşememelerinde, refah devleti olmamalarında, medenileşememelerinde gelir tahsisindeki bu çarpıklığın büyük rolü vardır.
Su, susuzluktan kırılan adaya geldi. Eğer sorun olmasaydı 1 Ekim’den başlayarak Lefkoşa’ya verilebilirdi.
Ama sorun var.
Sorun suyu kimin dağıtacağı ve su parasını toplayacağıdır. Rant, yani.
Ankara, su idaresini, yap işlet devlet modeli ile özel bir şirkete vermek istiyor.
KKTC’deki koalisyon hükümetinin sağcı yarısı, yani Ulusal Birlik Partisi (UBP), Türkiye’nin formülünü desteklerken solcu yarısı, yani Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) karşı çıkıyor.
CTP suyun özelleştirilmemesini, belediyeler eliyle dağıtılmasını istiyor.
Her iki tarafın tezi de geçersizdir.
AKP bir ara Türkiye’de su özelleştirilmelerine girişmiş ama kısa sürede bu merakından vazgeçmişti. Çünkü suyun özelleştirilmesi büyük tepki çekmiş, özelleştirmeden beklenilen – daha ucuz su faturaları, daha az su kaybı – elde edilememişti.
Türkiye için iyi olmayan neden Kıbrıs’a iyi gelsin?
CTP’nin önerisi de parlak değil. Belediyelerin mali yapısı zayıftır. Projeyi yürütecek teknik olanaklara ve insan gücüne sahip değildirler ve finansman bulma şansları sıfıra yakındır.
Lefkoşa’da dolaşan dedikodulara bakılacak olursa AKP suyu hangi şirkete vereceğini kararlaştırdı bile. Gerçi ihale yapılacak ama Türk diyarlarında ihalelerin kaç para ettiğini herkes biliyor.
Ortak bir şirket kuran belediye başkanları suyu alırsa ne olacak? Elde ettikleri ekstra geliri işe adam almak ve yeniden seçilme şanslarını artırmak için kullanacaklar.
Tahminim su yüzünden KKTC’de hükümetin bozulacağı ve seçime gidileceğidir.
Hükümetteki tek sorun iki ortak arasında değildir. CTP içinde birbirlerine şiddetle muhalif iki grup var. Bunlardan birinin başını parti başkanı (ve eski cumhurbaşkanı) Mehmet Ali Talat diğerininkini eski başbakan Ferdi Sabit Soyer çekiyor. Kavgaları ideoloji değil iktidar kavgasıdır ve bu CTP’nin yapmayı en iyi bildiği şeydir.
Suyun KKTC’ye gelmesi üç yıldan uzun bir zaman aldı. Bu süre içinde Kıbrıslılar hiçbir hazırlık yapmadı. Hem Ankara’yı hem belediyeleri tatmin edecek bir formül üzerinde hiç kafa yormadı. Suyun adaya geldiğine sevinilmedi bile.
Bunlar susuzluktan kırılan bir ada için, siyasi kadro adına, akıl almayacak bir beceriksizlik, akılsızlık ve duyarsızlık örneğidir. Ve bu siyasi, kadronun elinde KKTC’nin ileri değil geri gideceğinin garantisidir.
Bu kafayla giderlerse Kıbrıslılar Rumlara yem olmaya mahkumdur – daha önce TC tarafından yutulmazlarsa, tabii.
Bu arada, su denize mi akıtılıyor?
Bu sorunun cevabı hem evet hem hayırdır.
Su adaya ulaştığı yerden yakınlardaki bir baraja pompalanıyor. Barajın dolmasına daha üç aydan fazla zaman var.
Devlet Su İşleri adına projeyi KKTC’de yöneten Birol Çınar’a göre su belirli aralıklarla baraj yerine denize veriliyor. “Çünkü baraj yeni olduğu için tedrici olarak doldurulması gerekmektedir. Bütün yeni barajlarda bu böyledir. KKTC ile TC arasında anlaşmaya varılsın veya varılmasın, su zaman zaman denize akıtılmaya devam edecek.”
NOT: 10 Ocak’a kadar yazılarıma ara vereceğim.