Koronavirüs salgını bütün ülkelere yayılıyor.
Ama her ülkenin bu felaket karşısında, vatandaşlarını ve ekonomisini koruma başarısı aynı olmayacak.
Bu başarı, ülkelerin maddi durumuna ve yöneticilerinin ve kurumlarının kalitesine göre farklılık gösterecek.
KKTC’deki yönetimin salgın hastalığın ekonomide açacağı yarayı, işsiz kalanların ve düşük gelir sahiplerinin acısını giderme imkânları kısıtlıdır.
Kısıtlıdır çünkü KKTC partileri, özellikle cumhuriyet kurulduğundan beri döne döne ülkeyi yöneten CTP ve UBP, on yıllar boyunca Rumlar karınca gibi çalışırken, ağustos böceği gibi öttüler. Güçlü bir bürokrasiye, sağlam kurumlara, çağdaş yasalara sahip, vatandaşlarının saygı duyduğu bir devlet oluşturamadılar.
Bu nedenle, KKTC bu krize karşılaştığı diğer krizlerde olduğu gibi hazırlıksız yakalandı.
Ekonomi komada. Birçok dükkân, işyeri kapanmış vaziyette, masrafları cirolarının katbekat üstünde olacak. Otellerin, havayollarının varlık sebebi ortadan kalktı. Öğrencilerinin çoğunluğu yabancı uyruklu olan üniversitelerin akıbetinin ne olacağı meçhul.
Günlük kazanıp günlük harcayan insanları ise açlık bekliyor.
Hayatiyetini kaybeden ekonomiye ve işsiz kalanlara yardım amacıyla bazı önlemler alındı, ama bunlar yetersizdir.
Yetersiz olmaya da mahkûmdur çünkü yönetimin olanakları kısıtlıdır.
Kendi parası yoktur ki para bassın. Klasik anlamda çalışan bir Merkez Bankası yok ki faizler ve kredilerle oynasın. Hazinesi yok ki oradan para çeksin. Dünyanın yok saydığı bir devlet olduğu için IMF, Dünya Bankası veya başka borç veren uluslararası kuruluşlardan kredi alma imkânı da yok. Kredibilitesi olmadığı için yerli bankalardan da borçlanamaz.
Daha da kötüsü var: KKTC’ye kendi vatandaşlarının büyük bir çoğunluğunun güveni yok.
Herkes -bütün dünya- KKTC’de bu günlere Rum’un malını talan ederek ve Türkiye’den iane kopararak gelindiğini biliyor.
Tanınmamış bir entite, hayalet bir devlet olduğu için KKTC, Türkiye hariç dışarıdan yardım bekleyemez.
Türkiye’den gelen yardım ise, artık biliyoruz, iksir değil zehirdir: Kolaya alıştıran, uyuşukluğa ve nemelazımcılığa sevk eden bir afyondur.
Ama iksir de olsa zehir de, Türkiye’nin KKTC’nin yardımına koşmaya acele ettiğine dair bir emare yok.
Bunda şaşılacak bir şey görmüyorum. KKTC’nin önde gelen dört politikacısının üçü, Türkiye’nin gözünden o kadar düştü ki telefon etseler Ankara’da kimse ahizeyi kaldırmaz.
Bahsettiğim üçlü; Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Başbakan Ersin Tatar ve ana muhalefet partisi lideri Tufan Erhürman’dır. Bu siyasiler egolarını veya ideolojik yandaşlarını tatmin etmek için, en akılsız kişinin bile KKTC’nin destekçisi olan tek devlet olduğunu bildiği Türkiye ile aralarına kara kedi soktular.
Haydi bakalım dik duran Bay Akıncı. Git Ankara’ya dik dura dura da ekonomiyi çöküntüden korumak için yardım iste, iste de al.
Ya da sen buyur Bay Tatar.
Başbakan kalıp ekonomiyi düzelteceğim diye verdiğin sözü, cumhurbaşkanlığı hayali ile tutmamanın bedelini şimdi anlıyor musun?
Bu karanlığın içindeki tek ışık Halkın Partisi, güvenilebilecek tek politikacı Kudret Özersay'dır. Umarım bu koronalı günlerde herkes bunu anlar ve önümüzdeki seçimlerde ona göre davranır.
KKTC'nin onu sürüngenleştiren siyasi parti ve politikacılardan kurtulma zamanı çoktan geldi ve geçti.