AKP’den önce Türkiye’nin buzul hızıyla hareket eden, yerleşik bir dış politikası vardı.
AKP’den sonra bu politika fevrileşti, kişiselleşti, akılsızlaştı, ayaküstüleşti, öngörülemez oldu ve kâr değil zarar getiren bir özelliğe büründü.
AKP’nin bütün önemli dış politika girişimlerinin sonucu kötü oldu.
Suriye’ye müdahale ile başlayan, Rus uçağının düşürülmesi ile devam eden ve Almanya ile girişilen söz düellosuyla en son aşamasına giren bu stratejiler, milyarlarca dolara ve prestij kaybına neden oldu.
Bu siyasetin ustası ve kısmen fikir babası Ahmet Davutoğlu idi. Ama onun gitmesiyle bir şey değişmedi. Çünkü onun da ustası, Erdoğan, iktidarda kalmaya devam ediyor.
AKP’nin zararla sonuçlanması kaçınılmaz olan son dış politika girişimi Kuzey Irak Kürtleri ile ilgilidir.
Kürtler, yıllardır yapacağız dedikleri şeyi en sonunda yaptılar. Referandum düzenleyerek, bağımsızlık ilan edip kendi devletlerini kurma kararı aldılar.
Türkiye’nin buna tepkisi sert oldu.
Erdoğan, Kürtleri, ekonomik ambargo ve gelirlerinin yüzde doksanını oluşturan petrol boru hattını kapatmakla tehdit etti.
"Enerji zengini komşularının Batı’ya uzanan “petrol ipek yolu” olmayı ümit eden bir ülke boru hattı kapatamaz"
Sınıra asker yığıp bağımsızlık kararının askeri müdahaleye kadar gidebileceği mesajını verdi.
Bu kadar sert ve tehditkâr olmaya gerek var mıydı?
Enerji zengini komşularının Batı’ya uzanan “petrol ipek yolu” olmayı ümit eden bir ülke boru hattı kapatamaz – hatta kapatma tehdidinde bile bulunmamalı; zira kimse böyle bir ülkeden boru hattı geçirmez.
Türkiye, önceleri, Irak Savaşı’ndan sonra kurulan otonom Kürt bölgesine şiddetle karşı çıktı. Sonra hâmiliğini üstlendi. On yıla yakındır bu ağabeylik her iki tarafın da kârına çalışıyor.
Kürt bölgesinin alt yapısını Türk şirketleri inşa etti. Orada aktif olan binden fazla Türk şirketi var. İthalatının büyük bir bölümünü Türkiye’den yapıyor.
Bölgede aktif yabancı şirketler de var.
Amerikan Chevron ve Rus devlet ilişkili Rosneft’in Irak’ın bu bölgesinde yatırımları var. Rosneft, Türkiye’ye giden boru hattının kapasitesini artırmak ve Türk şirketlerine gaz taşımak için yatırım yapıyor.
Bu nedenle Türkiye boru hattını kapatamaz. Hududu kapatması halinde ise Kürtlerle beraber oradaki Türk şirketlerini ve ihracatçılarını da boğar.
Ayrıca, her ne kadar referandumdan bağımsızlık kararı çıktı ise de Kürdistan bağımsızlık ilan etmeyecektir. Zira:
· Kürtlerin bağımsızlığını İsrail’den başka kimse tanımaz.
· Bağımsız Kürt devleti yaşayamaz. Türkiye, Irak ve İran hudutlarını ve hava sahasını kapatırsa – ki kapatacaktır – kıtlık baş gösterir.
· Kürt bölgesi devlet olmaya hazır değildir: Kendi parası yoktur, yasal altyapısı ilkeldir, bankacılığı ve mali kurumları çelimsizdir, askeri birlik içinde değildir.
· Bağımsızlık yürürlüğe girdiği an yabancı sermaye yatırımları durur, bu da özelde gaz ve petrol sektörünü, genelde bütün sektörleri felç eder.
· Bağdat, Kerkük’ü Kürtlerin elinden almak için savaşa girer.
"Türkiye’nin çıkarına en uygun olan politika, kılıcını kınında tutup Irak Kürtlerinin hâmiliğine devam etmektir"
Devlet kurmak, o devletin çalışacağı anlamına gelmez.
Bağımsızlık Irak Kürdistanı’nı ileri götürmez. Büyük bir olasılıkla; Eritre, Doğu Timor, Kosova, ve Güney Sudan gibi uzun mücadelelerden sonra devlet statüsü kazanmış, ama sınıfta kalmış ülkelerin sınıfına sokar.
Türkiye’nin çıkarına en uygun olan politika, kılıcını kınında tutup Irak Kürtlerinin hâmiliğine devam etmektir.
*
Konuyla ilgilenenler, benim de yararlandığım şu sayfalara başvurabilirler: