Bazen kendimi eski günlerde göründüğüm halimle görmek isteği geçer içimden.
Mesela, Picadilly’deki Aquascutum’dan aldığım elbisenin içinde nasıl duruyordum?
Balıksırtı, kömür kurşunîsi, yelekli bir elbiseydi.
Yoksa yeleksiz miydi?
O zamanlar, gözlüğümün çerçevesi eski moda bir Dunhill’di.
Otuzlu yaşlarımın sonlarında olmalıydım. Veya biraz daha yaşlı.
Gömleğim muhtemelen beyaz veya maviydi. Pembe de olabilir.
Gömleklerimi Jermyn Street’teki gömlekçilerden alırdım. Turnbull & Asser ve Harvie & Hudson favorilerimdi.
Tutunabildiğim bir tek mesleğim vardı. Okyanusta bir tahta parçasına tutunur gibi ona yapışmıştım
Kravatlarımı ve cep mendillerimi de onlardan alırdım, çoğunlukla.
Fular için Burlington Arcade’de, Lord’s adlı bir dükkâna uğrardım. Londra’da ilk gömleklerimi de onlardan almıştım. Bir tanesi galiba hâlâ duruyor.
Çoktan kapandı o dükkân. Sattığı fularlar da artık hiçbir yerde bulunmuyor.
Hiçbir şeyin kalitesi, dünyanın en pahalı dükkânlarında bile, eskisi gibi değil. Eski ipekler, pamuklular, eski özen kalmadı.
İnsanlar çoğaldı, kalite azaldı.
Ayağında Gucci mokasen görmek isteyen sayısız insan var, ama bu talebi karşılayacak ne işçi ne de deri var. Onlar da fiyatları yükseltip kaliteyi düşürüyorlar.
Yaygın bir olgu bu.
Amma çok para harcardım giyime. O dükkânlardan alışveriş yapabildiğime göre, ya iyi para kazanıyordum ya da o zamanlar her şey daha ucuzdu.
Galiba ikincisi.
Neden bu kadar düşkündüm giyime?
Belki, o şık giysilerin arkasına bir şeyler gizlemek istiyordum. Belki de iyi giyinecek kadar param olmadığı günlerin acısını çıkarmak. Belki güzel olan her şeye karşı olan düşkünlüğümden.
Daha sonraları, zevkli giyinmenin insanlar üzerinde olumlu bir etki bıraktığının, bunun da mesleğimde işime yaradığının farkına varmıştım.
Saçlarım maviye çalan siyah renkteydi.
İnsan, eski kendilerinden meydana gelen bir kolaj mı?
“Pakistanlı mısınız?” diye sormuştu, bir gün aynı gazetede çalıştığım bir İngiliz meslektaşım.
Şaşırmıştım.
“Değilim,” diye cevap vermiştim. “Siz?”
O günlerdeki adam ben miyim?
İnsan, eski kendilerinden meydana gelen bir kolaj mı?
Yoksa bir öncekileri andıran yeni biri mi?
O günlerde nasıl göründüğünü merak ediyorsan eski fotoğraflarına baksana diyeceksiniz, ama eski fotoğraflarımdan elimde bir tane bile yok. Hayatın gelgitlerinde hepsi başkalarında kaldı veya kayboldu. Zaten oldum olası fotoğraf çektirmekten hazzetmezdim.
Sadece bir merak benimki, kapı aralığından bir bakmak, isteğim. Bakmak ve kapıyı gıcırdatmadan kapatmak. Geri dönmek gibi bir arzum yok.
Görsem o günkü kendimi tanır mıyım?
Tanırım, sanırım. Ama elbiselerinden değil. Asık yüzünden.
Çok mutsuzdum o zamanlar. Mutsuz ve kayıp.
Tutunabildiğim bir tek mesleğim vardı. Okyanusta bir tahta parçasına tutunur gibi ona yapışmıştım.
O, beni her zaman karaya çıkardı.