Tarih kitaplarının yazdığına göre, Sokrat fakir bir adamdı.
Hiç ayakkabı giymez, yaz kış yalınayak dolaşırmış ama sanırım bu parasızlıktan değil, çocukluktan kalma bir alışkanlıktandı.
Milattan beş yüz yıl önce diye Sokrat’ın ömrünü geçirdiği Atina’da büyük zenginler, lüks tüketim malları falan yoktu diye düşünürseniz yanılırsınız.
Her şey görecelidir, insan doğası hariç. O hiç değişmedi ve hiç değişmeyecek.
İnsan, bugün ne ise binlerce veya on binlerce yıl önce de aynı idi.
Her zaman zenginler de oldu, lüks tüketim malları da.
Toplumlar da hep tüketim toplumuydular, her ne kadar Afrika’nın savanalarında Nişantaşı’nda olduğu kadar tüketecek şey olmasa da.
Eski Atina’da o kadar çok zengin vardı ve o kadar sınırsız para harcıyorlardı ki bir ara yönetim aşırı gösterişli para harcamayı yasakladı.
Neyse.
O yıllarda bir gün Sokrat, Atina’da pazarı dolaştıktan sonra gördüklerine hayret etmiş ve “Tanrım, onlarsız yapabileceğim ne kadar çok şey var,” demiş.
Sokrat kadar züğürt olmamak ve ayakkabısız sokağa çıkma alışkanlığına sahip olmamakla beraber, Financial Times’ın hafta sonu ekinin sayfalarını karıştırınca ben de tıpkı Sokrat gibi “Tanrım, onlarsız yapabileceğim ne kadar çok şey var,” diyorum.
Herhalde çok parası olup da bu pembe renkli gazeteyi okumayan az insan vardır yeryüzünde. Hafta sonu ekindeki yazılar da reklamlar da bu gerçeği aksettiriyor.
Sayfaları çeviriyorum. İşte Agent Provocateur markalı, nar çiçeği dantel ve ipek bir külot ve sütyen ikilisi. Külot 295 sterlin veya 1.180 TL, sütyen 395 sterlin veya 1.580 TL. (TL fiyatını bulmak için ben yuvarlak dörtle çarptım.)
Erkeğim ve çok şükür sapık değilim, bu nedenle bunu pas geçebilirim.
Ya bu ponponlu, Swarovski kristallerle süslü kaşmir ve tilki tüyü karışımı berecik? Sadece 677 sterlin. Onu da geçelim. Zaten galiba kadınlar için.
İnsan istediği kadar parayı elde edince gerçek ihtiyacının başka olduğunu anlıyor
Cartier’in panter ve sinekkuşu desenli; beyaz altın, zümrüt ve lakeli saati 177.000 sterline gidiyor. Katma değer vergisi dahil mi hariç mi belli değil. Ama olsa da olmasa da almıyorum.
Ermenegildo Zegna, genç ve güzel olduğum yıllarda favori markamdı. Ama 5.020 sterlinlik (5000’i anladım da 20 ne oluyor?) bu kaşmir kazağı sanırım en genç ve güzel yıllarımda da almazdım.
Karayipler'deki Bahama Adaları’nın en güzeli Colony Island, bu adadaki en iyi otel Pink Sands imiş. Geceliği, çift kişi kahvaltı dahil 1.829 dolar veya 6.400 TL.
Ben gidemeyeceğim ama ilgilenen olabilir diye otelin web adresini vereyim: www.pinksandsresort.com.
Hey! Sonunda alabileceğim bir şey buldum. Londra’nın ünlü Fortnum & Mason mağazasında satılan yün, el yapımı çorap: 35 sterlin. Kalorifersiz evimin soğuk kış geceleri için çok iyi olabilir.
Erkek parfümleri da var alabileceğim fiyatlarda ama, Kıbrıs deyimi ile “tütü” sürme alışkanlığından vazgeçtim.
Otacı’nın gül suyu bana yetiyor.
*
Kısa bir süre önce çok zengin bir adamla yapılan bir söyleşi okumuştum. Adını unuttum. “Zenginlerin yaşadığı hayatı zengin olmayanlar hayal bile edemez,” demişti.
Ne kastettiğini merak etmiştim. Acaba Cartier’in Paris’teki mağazasına gidip “Şu panter ve sinekkuşu desenli; beyaz altın, zümrüt ve lakeli saatlerinizden yarım düzine sarar mısınız,” diyebilmek mi idi bahsettiği? Yoksa Pink Sands gibi otellerde altı çift için bir haftalık oda ayırmak mı?
Sefaletle aşırı zenginliğin ortak tarafları var. İnsan her ikisine de kolay alışıyor.
Mağazada harika görünen yirmi bin liralık kaşmir hırka, o ilk alındığı anda verdiği zevki bir daha vermez. Birkaç hafta sonra dolaptaki herhangi bir eşya oluverir. Krug, ara sıra içilince büyük bir zevktir. Geceliği altı bin lira olan oteller de bir süre sonra rutinleşir.
Çok zengin olmayı yermek istemiyorum ama öyle hayatların yanından biraz geçtiğim için biliyorum.
İnsan istediği kadar parayı elde edince gerçek ihtiyacının başka olduğunu anlıyor.
Zenginlik iyidir de zenginlerin çoğu değil. Donald Trump’a bakmak yeter.