Olgun insanlar değiştirilmesi mümkün olmayan şeyleri sükûnetle kabul eder.
Olgun devletler için de aynı şey geçerlidir.
Suriye üç bölgeye bölünüyor:
* Kuzeyde, Türkiye hududunda Kürtler, * Şam’dan Akdeniz’e kadar olan bölgede Aleviler, * Güneyde ve doğuda Sünniler hakimiyet kurma yolundadır.
Bu gelişme üç ayrı devletin oluşmasına kadar gider mi, yoksa Irak’ta olduğu gibi önce otonom bölgeler mi doğar, bu aşamada söylemek imkansız.
Suriye bir daha bütün olmayacak. Savaşan tarafların hiçbiri – Aleviler, Kürtler, Sünniler – ülkenin tamamına hakim olacak güce sahip değil.
Her birinin arkasında büyük güçler var.
* Kürtleri ABD ve birçok Batı ülkesi, PKK ve Kuzey Irak Kürtleri destekliyor. * Esad ve Alevilerin arkasında İran ve Rusya var. * Sünnileri Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve kısmen ABD ile yanına aldığı devletler besliyor.
Suriye’nin bölünmesine, hududun güneyinde yaşayan Kürtlerin özerkleşmesine yol açan gelişmelere Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin akıl dışı politikalarının büyük katkısı var. Ama yaratılmasına yardım ettikleri durumdan hiç memnun değiller.
İki nedenle:
- Amerikan hava gücünün desteğiyle YPG (Suriyeli Kürtlerin PKK’sı) 900 kilometre uzunluğundaki Türkiye-Suriye hududunun üçte ikisini ele geçirdi. YPG’nin amacı bu bölgeyi daha da genişletmek ve Irak Kürdistanı'nı Akdeniz’e bağlamaktır. Bu gerçekleşirse, bugün Türkiye’den başka çıkış kapısı olmayan Irak Kürdistanı rahatlayacak, petrol ve gazını dünya pazarlarına ulaştırmak için alternatif bir yola kavuşacak.
- Suriye Kürtlerinin otonomiye veya bağımsızlığa yelken açması Türkiye Kürtlerinin özerklik taleplerini daha güçlü hale getirecek.
Beğenmeseler de, bu durum karşısında Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin yumruk sallamaktan başka yapabileceği bir şey yoktur.
Nedeni basit: Türkiye ne Suriye, ne de Orta Doğu’daki gelişmeleri etkileyecek askeri ve ekonomik güce sahip değildir. Dış dünyada yalnızdır.
Bilmiyorum haberiniz var mı? Batı’da, IŞİD’e karşı etkin bir savaş veren PKK’nın prestiji yükselirken Türkiye’ninki dibe vurdu. Washington’da PKK’nın terörist statüsünden çıkartılmasını öneren düşünce kuruluşları var.
Ankara, Esad’a (ve Kürtlere) karşı olanlara gizlice yardım etmeyi sürdürüp savaşı uzatabilir ve yarattığı insan ıstırabını çoğaltabilir. Ama sonucu etkileyemez.
Devletlerin gücünü onları yönetenlerin egoları, böbürlenmeleri, tehditleri tayin etmez. Dil akıldan gürültülüdür, ama güçlü değildir.
Erdoğan “Yetenekli Bay Ahmet”e kandı. Türkiye’nin Orta Doğu’daki geleneksel tarafsızlık politikasını terk etti. Esad’ı alaşağı etmeye çalıştı. Duygularının ve dini inançlarının etkisiyle hareket etti. Aklıyla hareket etseydi, Esad’ın zayıflamasının yaratacağı kargaşayı öngörür, onu devirmeye çalışacağına desteklerdi. Yapmadı. Çatışmaları körükledi. Türkiye’nin savaştan kaçan milyonlarla dolmasına, güney hududunun kevgire dönmesine neden oldu. Kürtlerin devletleşme sürecini hızlandırdı.
Sonu savaş olabilecek bu bataktan kurtulmak için:
* Türkiye, Orta Doğu’daki tarafsızlık politikasına geri dönmeli, * Suriye’den elini tamamen çekmeli, * Irak Kürtleri ile kurduğu, karşılıklı çıkara dayanan dostluğu, Suriye Kürtleri ile de kurmalı, * Barış sürecine ve demokratikleşmeye hız vermelidir.
Bunlar olabilir mi?
Erdoğan-Davutoğlu ikilisi iktidarda olduğu sürece hayır, olamaz.
Daha kötüsü muhalefet partileri iktidar olsa da olamaz. Çünkü MHP, Kürtler ve Suriye konusunda Erdoğan ve Davutoğlu’ndan daha şahindir.
O zaman?
Duaya başlayabiliriz:
“Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sükûnet, değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret, ikisinin arasındaki farkı anlayabilmek için bilgelik ver.”