Standarttan biraz sapma oldu mu Türk dış politikasının ayakları birbirine dolanıyor.
İlk sapma Suriye nedeniyle oldu.
O zamanlar Arap Baharı olarak bilinen başkaldırı hareketi Suriye’ye ulaşıncaya kadar Türkiye, aktif ve başarılı bir biçimde bütün Müslüman ülkelerle iyi geçinme politikası güdüyordu.
Suriye’de halk hareketinin başlaması, Ankara’yı bir seçim yapmaya zorladı. Ankara hangi tarafı destekleyecekti?
Erdoğan’ın kişisel dostluk kuracak kadar yakınlaştığı Alevi Esad’ı mı? Yoksa halkın çoğunluğunu meydana getiren Sünni başkaldırıcıları mı?
Müslüman Kardeşler akımının öne gelen kişilerinden olan Erdoğan, ülkenin çıkarlarını düşünmek yerine, inançlarının gösterdiği yola girdi. Hayatının en büyük hatalarından birini yaptı ve Sünnilerin yanında yer aldı.
Amerika’nın sessiz desteği ile Katar ve Suudi Arabistan’la gizli bir koalisyon kurdu ve masum bir halk hareketi olarak başlayan sokak gösterilerinin Orta Doğu’daki en gaddar savaşlardan birine dönüşmesine yardımcı oldu. Suriye Kürtlerine otonom bir bölge ikram etti.
Tarih, mezhep üzerine dayatılan devlet politikalarının, sonunda savaşa ve savaşa katılan bütün tarafların felaketine neden olduğunu gösteriyor.
On Altı ve On Yedinci yüzyıllarda, Avrupa’yı yangın yerine çeviren din savaşlarını yaşayan Hristiyanlar bunu çok iyi biliyor.
Türkiye ve dostları Esad’ı devirmeye kalkmasaydı, İran onu ayakta tutmak için Suriye’ye girmeyecekti
Orta Doğu’daki Müslümanlar da biliyor aslında. Beyrut’u harabeye çeviren Lübnanİç Savaşı (1975 - 1990) ve İran-Irak Savaşı’nın (1980-1988) hâlâ hafızalarda taze olması lazım.
Ama ders alınmadı.
Acaba Müslümanlar, bütün Orta Doğu’nun, Türkiye ve İran’ı da içine alarak, yanmasını mı bekliyor?
Bu, Amerika’nın da Orta Doğu’daki baş müşterisi olan İsrail’in de işine gelir.
İsrail, bütün düşmanlarının aynı zamanda helak olduğunu görür. Amerika da bol silah satıp kesesini doldurur.
Bu oyunun sahnesi yavaş yavaş kuruluyor.
Amerika’nın soytarı yeni Başkanı Trump, Orta Doğu’ya yaptığı ziyarette Arap ülkelerini İran’a karşı birleştirmeye çalıştı. Trump’a göre İran terörün anasıydı. Orta Doğu’daki bütün kötülükler ondan kaynaklanıyordu.
Aslında Orta Doğu’daki bütün kötülüklerin anası – eğer böyle bir ana olduğundan bahsetmek mümkünse – İsrail, Amerika ve bölgemizdeki savaşlarında onun ayak işlerini gören İngiltere’dir.
Ama bundan ne Batı’da bahis var ne de Türkiye ve diğer Orta Doğu ülkelerinde.
Dikkatler İran’a çevrili. Çünkü İran Şii (bir tür Alevilik), geriye kalanların büyük çoğunluğu Sünni.
Özellikle Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ve kısmen Türkiye, İran’ı bir tehdit olarak algılıyor. Tahran’ın Orta Doğu’da artan nüfuzundan endişeleniyor.
Konunun ironik tarafı, İran bir tehdit ise bunun müsebbibi, ortamı onun tehdit olmasına hazırlayanlardır.
Amerika, Sünni Saddam’ı devirmeseydi, Irak’ın çoğunluğunu meydana getirenŞiiler o ülkeye hakim olamayacaktı.
Türkiye ve dostları Esad’ı devirmeye kalkmasaydı, İran onu ayakta tutmak için Suriye’ye girmeyecekti.
Batı’nın, İsrail’in ve Orta Doğu’daki Sünni monarşilerin propagandasını yaptığı hayali tehdit şudur: İran, Türkiye hududundan Akdeniz’e ulaşan kesintisiz bir etki bölgesi kurmakta. Bu Sünniler (ve İsrail) için bir tehlikedir.
Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin Katar ile ilişkileri koparıp onu aforoz etmesi, oyuna eklenen en yeni halkadır.
Bu ülkeler (ve Washington’daki ustaları) Katar Emir’i Tamim bin Hamad el-Tani’den kendine nispeten bağımsız bir yol seçmesinden, Mısır’da Müslüman Kardeşler’i desteklemesinden ve İran’a karşı daha barışçıl bir yol izlemesinden memnun değil. Onu hizaya getirmek istiyorlar.
Türkiye’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın, önüne gelen son standarttan sapma budur.
El-Tani, yabancı devlet adamları arasında Erdoğan’a en yakın olandır ve Katar-Erdoğan ilişkisi ile ilgili birçok dedikodu vardır.
Erdoğan ne yapacak? Katar’ın mı, Amerika’nın yüreklendirmesiyle kurulan İran karşıtı koalisyonun mu yanında yer alacak? Yoksa yansız mı kalacak?
Şu ana kadar Ankara’nın tutumu gelişmelere mesafeli ve tarafsız durmak oldu. Ama vakit daha çok erken.
Bugüne kadar olanlar bir rehber ise, Erdoğan’ın, Türkiye’nin çıkarlarına en uygun olmayan yolu seçeceğine emin olabilirsiniz.
NOT: BU YAZI İKİ GÜN ÖNCE YAZILDI