Odaya girdiğimde, ne alacaktım ben şimdi diyorum. Sokağa çıktığımda ocağı açık bıraktım endişesiyle dönüp kontrol ediyorum. Hayra alamet değil.
Bir arkadaşım böyle yazdı geçen gün.
Ben de ona şu cevabı yazdım:
“Belli bir yaştan sonra herkesin hafızası zayıflar. Bu zayıflama özellikle kısa vade hafızada olur. Bunlar normal. Ocağı gördüğünde 'Hay Allah, bu da ne?' dersen işte o hayra alamet değil :-).”
*
Son zamanlarda böyle şeyleri çok duyar oldum.
Bir başka arkadaşım anlattı. Kendine kahve yapmak için elinde gazetesi mutfağa gitmiş. Kahve fincanıyla oturma odasına dönmüş. Gazeteyi unuttuğunu hatırlayıp mutfağa dönmüş. Gazete yok. Çöp tenekesine bile bakmış. Yok. Yok. Yok!
Yaşamak vazgeçilmesi en zor alışkanlıktır. Bir çocuk kahkahası, çiçek açmış bir kabak, apartmanların arasından görünen bir deniz, yeni kesilmiş bir çimen kokusu ile seni baştan çıkarır.
Birkaç saat sonra karısı alışverişten dönmüş. Mutfakta aldıklarını yerleştirirken arkadaşım bağırmış:
“Gelirken bana bir bardak soğuk su getirir misin?”
Buzdolabın kapısı açılmış.
“Gazeteyi de getireyim mi?” demiş karısı. “İyice soğumuştur.”
Kahve deyince aklıma geçen gün arkadaşım Andız’ın anlattığı şu fıkra geldi.
Üç kadın sınıf arkadaşları Hatice Hanımı ziyarete giderler. Hatice Hanım onları oturtur, “Kahveleriniz nasıldır” diye sorar. Mutfağa gidip kahveleri yapar. Sohbet ederler. Kahveler içilince fincanları toplar mutfağa gider. Hatice Hanım salona döndüğünde hayretle üç arkadaşının orada oturmakta olduğunu görür. Gene “Hoş geldiniz. Kahveleriniz nasıldır” diye sorar. Mutfağa gider onlara kahve yapar.
Kadınlar üç kahve içtikten sonra kalkıp giderler.
Biraz yürüdükten sonra içlerinden biri “Gördünüz mü Hatice ne hallere düşmüş?” der. “Bize bir kahvecik bile yapmadı.”
Diğerleri “Evet, vallahi” diye başlarını sallar.
Bu fıkraya çok gülünce Andız bir fıkra daha anlattı:
Üç kadın aralarında konuşuyorlarmış.
Biri: “Merdivenleri çıktım, ortada durdum. Yukarı mı çıkıyordum, aşağıya mı iniyordum, unuttum” demiş.
Diğeri “Ah” demiş, “Ya ben? Dün kapıda duruyorum. İçeri mi girecektim, dışarı mı çıkacaktım, bilemedim.”
Ev sahibi olan üçüncüsü “Şükür Allah’a benim böyle bir sorunum yok” demiş.
Göz tutmasın diye 'tak tak' tahtaya vurmuş. İki saniye sonra “Kim o?” diye bağırmış.
Gülmem geçince Andız’a sordum. Neden bu fıkralarda herkes kadın?
“Kadınlar da anlatırken erkek diye anlatıyorlar” dedi.
Ben de bir katkıda bulunmak istedim, birkaç gün önce okuduğum bir şeyi hatırlayıp.
“Yaşlandığını ne zaman anlıyorsun, biliyor musun?” diye sordum. “Yere eğilip ayakkabının bağını bağladıktan sonra ‘buraya kadar gelmişken yapacak başka bir şey var mı?’ diye sağa sola baktığında.”
Kahkahayı bastı, her şeyi komik tarafından gören yaşam ustası arkadaşım Andız.
“İşte böyle gülerek karanlığa gideceğiz” dedi.
*
Gençliğinde vücudun seni taşır, yaşlılığında sen vücudunu taşırsın. Hayat gittikçe dikleşen bir yokuş olur.
Yaşamak vazgeçilmesi en zor alışkanlıktır. Bir çocuk kahkahası, çiçek açmış bir kabak, apartmanların arasından görünen bir deniz, yeni kesilmiş bir çimen kokusu ile seni baştan çıkarır.
Unuta, hatırlaya, yaşamaya devam edersin.
DÜZELTME
Salı günkü yazımda 1967 seçimlerinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrenci derneğinin “sağcılara kaptırıldığını” yazmıştım.
Meğer kaptırılmamış:
"1967 Nisan seçimlerinde, Öğrenci Derneği Başkanlığına Uluç Gürkan’ı aday çıkardık. SBF Öğrenci Derneği, 1966 genel kurulunda seçimleri kazanan Fikir Kulübü üyesi Şahin Alpay ve arkadaşları tarafından yönetilmekteydi. Ancak yönetim karma idi. Çoğunluğu Fikir Kulübü üyeleri arasında seçilmiş olsa da, İstemihan Talay ve Ali Külebi Sosyal Demokratlardan, Esat Güçhan da Hür Düşünce Kulübünden listeyi delerekŞahin Alpay yönetimine girmişlerdi. 1967 yılı seçimlerinde karşımızdaki rakipler, Fikir Kulübünün başkan adayı, Tuğrul Bayaz ile Hür Düşünce Kulübünün başkan adayı Murat Karayalçın’dı. Seçimlere çok sıkı bir şekilde hazırlandık. 1967 seçimleri sonucunda Uluç Gürkan 545, Tuğrul Bayaz 485, Murat Karayalçın da 180 oy almışlardı. Seçimi Sosyal Demokratların adayı Uluç Gürkan ve arkadaşları kazanmıştı. Yönetimde de hatırladığım kadarıyla Uluç’un dışında Kemal Danacı, Turgut Balta, Mennan Tüzemen, Mehmet Göbülük arkadaşlarımız vardı."
Bu düzeltme için Sayın E. Ahmet Tonak’a teşekkür ederim.
Ne yazık ki, hatam, yazının esas konusu olan Türkiye’de iktidarın ebediyen sağcılara kaptırılmış olması gerçeğini değiştirmiyor.