Bir şehri güzelleştiren yapıları değil içinde yapı olmayan, park, koru, meydan, su gibi alanlarıdır.
Yapıların güzelliğini bunlar ortaya çıkarır.
Parklar ve korular binaların güzelliğine nefes aldırırlar, oralarda yaşayanların veya oralarda gezmeye gelenlerin içini açarlar.
Ağaç, çiçek, çimen, açıklık göze ve ruha iyi gelir.
Yeşil ruh sağlığının ve mutlu olmanın önemli koşullarından biridir.
Londra’yı çok sevmemin nedenlerinden biri parklarıdır. Aynı şeyi daha az tanıdığım Paris ve Roma için de söyleyebilirim. Gittiğim her yeni şehrin muhakkak parklarını ararım.
İstanbul’da, önlerindeki deniz doldurulup yol ve yürüme alanları yapıldığı için yalılığını kaybeden birçok yalı var.
Bunlar yalılıklarıyla beraber güzelliklerinin büyük bir bölümünü de kaybettiler.
Güzelliklerinin büyük bir bölümünü konumlarına borçluydular – ayaklarını yalayan suya, önlerindeki açıklığa, pencerelerinin altından araç geçmiyor olmasına, şehri arkalarına almış olmalarına.
Oralardan geçtiğimde (bu yalıların su kenarı hâli şehrin hafızasından çoktan silinmiş olmasına rağmen) kayıp olan güzelliğe hayıflanırım.
New York’ta son yıllarda eski tren yolları, su kenarındaki metruk alanlar parklara ve “boş zaman alanına” döndürüldü. Limanın karşısında bulunan ve eskiden askeri amaçlarla kullanılan Governor’s adasının tamamı park oldu.
İstanbul, yaşanılacak şehirler listesinin de sonunda değilse bile sonlarında
Bu yerler kiraların ve arsa fiyatlarının çok yüksek olduğu şehirde rant yaratmak için de kullanılabilirdiler ama kullanılmadılar. “Kamu yararı” konsepti ağır bastı ve dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri herkese açık yeni yeşil alanlara kavuştu.
Geçenlerde New Yorker’da bu konuda bir yazı okurken aklıma Türkiye’deki trendin nasıl bunun tersi olduğu geldi.
“Kamu yararı," işlerin, kişilerin veya çıkar gruplarının değil halkın iyiliği için yapılmasıdır.
Kamu yararı baskın değilse şehirlerdeki bütün boş alanlar rant yaratmak için bina doldurulur.
Çamlıca’da yapılmakta olan cami, Gezi Parkı'nda alışveriş yapma girişimi, Romanları şehrin dışına atıp oturdukları yerleri pahalı arsa hâline getirme, Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliği'nin bina doldurulması kamu yararını önde almayan kafaların ürünüdür. Birkaç bin pil dolduracak kadar elektrik ancak üreten tesisler için bakir ormanların ve akar suların kirletilmesi de. İstanbul’un üçüncü köprüsünü Karadeniz yakınlarına, nispeten boş alanlara, oraları da yerleşim yerine çevirmek amacıyla yapmak da.
Süratle binalaşmakta İstanbul herhalde Avrupa’da birinci sıradadır.
Kamu yararı baskın değilse şehirlerdeki bütün boş alanlar rant yaratmak için bina doldurulur
Yaşanılacak şehirler listesinin de sonunda değilse bile sonlarında.
TOMTOM* endeksine göre İstanbul Meksiko (Meksika) ve Bangkok’tan (Tayland) sonra en sıkışık trafiğe sahip olan şehirdir.
Ağaca baktığınızda arsa, arsaya baktığınızda dolar görürseniz sonuç bu olur.
* https://www.tomtom.com/en_gb/trafficindex/list