Yüz altmış yıllık bir geleneğe sahip Boğaziçi Üniversitesi’ne 2021 yılında Cumhurbaşkanı tarafından dışarıdan rektör atanmasıyla başlayan yönetim krizi üniversitenin dokusuna, yönetişim anlayışına, Boğaziçi’ni Boğaziçi yapan tüm değer ve ilkelere zarar vermeye devam ediyor. O günden beri özgür, özerk ve demokratik bir üniversite için mücadele eden öğretim üyeleri bu yıkıma izin vermeyeceklerini, “Kabul Etmiyoruz, Vazgeçmiyoruz” diyerek başlattıkları mücadelenin ikinci yılında da ilk günkü kararlılıkla üniversitelerini korumaya devam edeceklerini belirtiyorlar.
Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan yönetim krizini tanımlayacak en yerinde kavram akademik şiddet. Yönetimin ilk icraatlarından biri, üniversitenin atama ve yükseltme kriterlerini düşürüp yeniden yapılandırmak oldu. Bölümler tarafından uzmanlık alanlarına göre belirlenen jüri isim listeleri göz ardı edildi, işe alımlarda adayın seçtiği bir konuda bölüm üyelerine sunum yapmak ve soruları cevaplandırmak mecburiyeti kaldırıldı, bölümlerin görüşleri dikkate alınmayarak adrese teslim ilanlarla liyakatsız buldukları adaylar Boğaziçi Üniversitesi’ne yerleştirildi, aylardır kendilerine yardımcı ve danışman arayan rektör ve dekanlara jet hızıyla danışman ve yardımcı olarak atandı.
Siyasî kadrolaşma sürerken, hocalardan muhalif gördüklerinin doçentlik ve profesörlük için atama ve yükseltme başvuruları rektörlükçe geri çevrildi ya da ertelendi, araştırmalara zaman ayırmaları için altı yılda bir verilen yıllık izinler bölüm ve faküle onayı olmasına rağmen keyfî sebeplerle reddedildi. İki yüze aşkın hocaya tarafsız olmadığı aşikâr rektör, yardımcıları ve atanmış dekanlar tarafından yürütülen mesnetsiz disiplin soruşturmaları açılarak verilen cezalarla öğretim üyeleri susturulmaya çalışıldı, çalışılıyor. Yıllardır Boğaziçi Üniversitesi’ne emek vermiş yirmiyi aşkın emekli ve yarı zamanlı hocanın dersleri iptal edildi. Öğrenciler seçmeli ders bulmakta zorlandı, var olan derslerin sınıf mevcutları olması gerekenin çok üzerindeki rakamlara ulaştı, kimi öğrenciler kayıtlarını tamamlayamadı.
Rektörlük ve Üniversite Yönetim Kurulu akademisyenlerin iletişim hakkını da gasp etti. Pek çok emekli öğretim üyesi, öğretim üyelerinin ortak iletişim platformu olan “instforum” isimli iletişim ağından gerekçe gösterilmeden çıkarıldı. Halen görevli olan ve haklarında disiplin soruşturmaları açılan öğretim üyelerinin de bu soruşturmalar bahane edilerek iletişim ağına erişimleri yasaklandı, böylece iletişim platformu işlevsizleştirildi.
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kurulan iki fakülteden biri olan ve 2022 –23 güz döneminde öğrenci kabulüne başlayan Hukuk Fakültesi’nde yaşananlar, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki idarî kaosun en açık örneğidir diyebiliriz. Derslerin başlamasına günler kala tepeden inme atanmış Hukuk Fakültesi Dekanı istifa etti, yerine fizik profesörü olan rektör, hukuk eğitimi olmadığı halde, Hukuk Fakültesi Dekanlığı’na “vekaleten” kendini atadı. Bu ‘vekaleten yönetim’ geçen iki yıl içinde normalleştirildi. Yaklaşık bir yıldır Mühendislik Fakültesi dekanlığı rektör yardımcısı tarafından vekaleten yürütülüyor. Dışarıdan atanan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı, mesnetsiz soruşturmalarla görevlerinden alınan İşletme ve Ekonomi bölümlerine bölüm başkanı olarak vekaleten kendini atadı. Yine mesnetsiz sebeplerle, seçilen bölüm başkanları atanmıyor ya da atanırsa da “vekaleten” atanıyor. Bu süreç tam bir yetki gaspı zira kanunen görevlendirmeler ciddi gerekçelerle gerçekleşmeli, geçici olmalı ve bölüm başkanları bölüm kurulu üyeleri arasından atanmalı. Dava süreçlerinin uzun sürdüğü bilindiğinden “şikayetçiyseniz dava açarsınız” denilerek, usuller, teamüller fütursuzca çiğneniyor. Mevzuat yalnızca işlerine geldiğinde hedef gösterme amaçlı uygulanıyor, gelmiyorsa göz ardı ediliyor.
Boğaziçi Üniversitesi ile hiçbir bağı olmadan idareci olarak gelen dekanlar kendilerine ders açmaya, örneğin İktisadi ve İdari Bilimler Dekanı’nın yaptığı gibi, kendileri için adrese teslim ilanlar çıkararak Boğaziçi Üniversitesi’ne akademisyen olarak atanmalarını sağlamaya uğraşıyorlar. Fakülte kurullarına üyelerin zamanında seçilmesi ve kurulların oluşturulması için gerekli girişimleri yapmayıp üyeleri tamamlamak ve hedefte olan muhalif hocalar için disiplin kurulları oluşturmak amacıyla dışarıdan yeni üyelerin atanması için Senato kararı çıkartıyorlar.
Yönetim ciddi bir veri güvenliği skandalına da imza attı. Bilgi İşlem Merkezi’ne dışarıdan atanan idarecilerin, üniversitenin tüm bileşenlerinin kişisel verilerine erişim sağlayan şifreleri bir başka bilgi işlem şirketine vermek üzere oldukları ortaya çıktı. Bu skandalı saptayan akademisyenler ödüllendirileceğine cezalandırılarak okuldan uzaklaştırıldı. Üniversiteye yeni giren öğrencilerin bilgileri “yanlışlıkla” öğretim üyeleri ile paylaşıldı. Üniversiteye yıllarca emek vermiş çalışanlar işlerinden alındı, muhalif ya da muhalif sendikaya üye olduğu bilinenler ya başka birimlere ya da Kilyos Sarıtepe Kampüsü’ne sürgüne yollandı. Yeni işe alınanlar “otomatik” olarak iktidar yanlısı sendikaya üye yapıldı, idari personelde de kadrolaşma devam etti.
Kampüsün TOMA ve ağır silahlarla çevrilmesi devam ediyor, her yerde kameralar var, derslere bile girmeye cüret eden sivil polisler kampüsü işgal etmiş durumda. Bunlara bir de öğrencilere uygulanan sıkı denetimler ve dekanların açtığı soruşturmalar, mezun kartlarının keyfi şekilde iptal edilmesi, giriş kapılarında “kara listeler” oluşturulması, muhalif hoca ve mezunların kampüse alınmaması eklenince kuşatılmışlık hissi artıyor.
Bu süreçte üniversite kampüsünde bulunan ve dünya çapında saygınlığı olan birçok araştırma merkezi ya kapatıldı (İstanbul Matematiksel Bilimler Merkezi) ya başka bir birime devredildi (Kurumsal hafızamızın saklandığı Arşiv ve Dokümantasyon Merkezi) ya da plastik çöp torbaları içinde ihtiyaca karşılık vermeyen mekânlara taşındı (Bizans Çalışmaları Merkezi, Avrupa Çalışmaları Merkezi, Sosyal Politikalar Merkezi, Barış Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi ). Bu boşaltılan mekânların bazıları lojman olarak üniversitede yeni göreve başlayan isimlere tahsis edildi. Ani ve keyfî bir kararla Kilyos’ta bulunan Sarıtepe Kampüsü boşaltıldı. Burada bulunan Yabancı Diller Yüksek Okulu Hazırlık Birimi, henüz inşaatı devam eden Anadolu Hisarı Kampüsü’ne taşındı.
Bu yeni kampüste düzgün bir yurt planlaması yapılmamış olması öğrencilerin barınma sorunu yaşamasına neden oldu. Kandilli Yurdu’na önce yerleştirilip sonra çıkarılan 277 kadın öğrencinin durumu yaşanan kaosun en net göstergesiydi. Bu anî ve keyfî karardan yine anî bir şekilde dönüldü. Ancak öğrencilerin barınma ve ulaşım krizi halen devam ediyor. Birkaç gün önce Öğrenci Dekanı, öğrencilere e – posta göndererek Anadolu Hisarı Kampüsü’ne giriş için orada eğitim görmeyen öğrencilerin Öğrenci Dekanlığı’nın iznine tabi olduklarını duyurdu. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, ülkedeki herhangi bir üniversiteye öğrenci kimliklerini göstererek girebilecekken kendi üniversitelerinin kampüslerinden birine ancak özel izinle girebilecekler. Bu kararın da nedeninin ne olduğu bilinmiyor.
Boğaziçi Üniversitesi akademik ve idarî personeli de geçen bu iki yılda barınma krizi ile karşı karşıya bırakıldı. Sarıtepe Kampüsü’nde çalışan personel ve bu kampüste ders veren öğretim görevlileri taşınmak zorunda kaldı. Uçaksavar Lojmanları’nda yaşayan elliye yakın aile, binaların yenilenmesi bahanesi ile ve polis tehdidi altında apar topar taşınmaya zorlandı. Aylar geçmesine rağmen lojmanların yenilenmesi çalışmasına başlanmadı.
Kısacası Ocak 2021 yılından beri Boğaziçi Üniversitesi’nde hem akademik, hem de idari anlamda tam bir yönetim krizi yaşanıyor, üniversitede akademik, idari ve mekânsal şiddet uygulanıyor. Bugüne kadar tepeden inme ve liyakat prensiplerine uymayan 22 akademisyenin atamaları yapıldı, adrese teslim ilanlar devam ediyor, yüzlerce idari personelin işine ya son verildi ya da emekliye sevk edildiler, yerlerine çoğu zaman ahbap-çavuş ilişkisine dayalı işe alımlar yapıldı. Kurumun demokratik, şeffaf ve katılımcı yönetim uygulamaları ve değerleri yerle bir edildi, yerine aşırı merkeziyetçi ve keyfi bir anlayış geldi. Kampüs bir üniversiteden çok bir hapishaneyi andırır oldu.
Tam da bu nedenle Boğaziçi akademisyenleri mücadeleden vazgeçmiyor, kabul etmiyorlar. Yapılan tüm hukuksuzluklara, usulsüzlüklere bıkmadan usanmadan dava açmaya ve tüm bu uygulamaları ifşa etmeye, sözlerini söylemeye devam ediyorlar. Bu mücadelenin yalnızca Boğaziçi Üniversitesi’nin değil, tüm üniversitelerin, iyi bir üniversite hayali kuran tüm öğrencilerin ve onları büyük emeklerle yetiştiren ailelerin de mücadelesi olduğunun altını çiziyorlar.
Mine Eder kimdir?Prof. Dr. Mine Eder 1995 yılından bu yana Boğaziçi üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Prof. Dr. Mine Eder, lisansını aynı üniversite ve bölümde tamamladı, yüksek lisans ve doktora derecesini ABD'deki Virginia Üniversitesinde Siyaset Bilimi üzerine yaptı. Doktora çalışmasını, karşılaştırmalı geç endüstrileşme sorunları üzerine yapan Eder'in, bölgesel kalkınmadan sosyal devlete, kayıtdışılıktan göçün ekonomi politiğine, ve son dönemde de kentsel dönüşüm dinamiklerine dek Türkiye'nin ekonomi politiğinin değişik boyutlarını incelediği birçok çalışması bulunuyor. Kendisi ayrıca, George Washington, Yale ve Göteburg Üniversitesi gibi çok çeşitli üniversitelerde de misafir öğretim üyeliği yaptı. |