Seçimlerin kuşkusuz en çok tartışılan partisi ana muhalefet partisi olan CHP. CHP açısından en büyük handikap ağır ağır ilerleyen yenilenme çabasına rağmen üzerindeki ağır yükleri. Bu yük, CHP’nin en büyük ayak bağı.
CHP’nin 30 Mart performansını farklı farklı açılardan okuyup, partiyi başarılı ya da başarısız bulabilirsiniz. Eğer ana referansınız sadece rakamlar olacaksa, seçimin tek galip kitle partisinin CHP olduğunu söylemeniz gerekiyor. Çünkü CHP, hem 2009 yerel seçimlerinden (yüzde 23.1) hem de 2011’de yapılan genel seçimlerden (yüzde 25.9) daha yüksek oy aldı. 30 Mart’ta alınan yüzde 28.6’lık oyun her iki seçim sonucundan daha yüksek olduğunu için CHP’yi başarılı saymak durumundayız.
Ancak Türkiye’nin koşulları, CHP’den beklentiyi yükselttiği de gerçek. Kamuoyunda CHP’nin yüzde 30 civarında oy alması, İzmir dışında Ankara ya da İstanbul’u ya da her iki ili birden alma beklentisi vardı. İstanbul’da oyunu arttırmasına rağmen seçimi almadı CHP. Ankara’da ise sonuç hala tartışmalı.
Yani CHP, 30 Mart'ın sonuçları açıısndan galibi, beklentileri açısından mağlubudur.
CHP bu seçimlerde, AK Parti’nin Gezi’den itibaren izlediği kutuplaşma ve gerilim siyasetinin karşısında bir çekim merkezi olmayı tercih etti. AK Parti’nin Türkiye’nin temel kodları ile oynadığını düşünerek ona alternatif bir ‘merkez’ olmayı hedefledi. Bunu sağlamak için kendi tabanından gelen adaylar dışında Ankara’da Mansur Yavaş, Hatay’da Lütfü Savaş, Bursa’da Necati Şahin gibi isimleri aday gösterdi. Bu adaylarla kimi seçim çevrelerinde belediyeyi aldı kimi çevrelerde de oylarını da arttırdı.
CHP’nin bu açılımını konjonktürel değil stratejik bir hedefin parçaları olarak görmek bence daha anlamlıdır. Ancak bu tek başına, CHP başarısı için yeterli değildir. Evet CHP, 30 Mart’ta oyunu arttırmıştır ama bu artış, CHP’yi güçlü iktidar adayı yapacak kadar güçlü değildir.
CHP’nin AK Parti karşısında başarılı olmak için derinlikli bir strateji izlemesi şart. Burada stratejiden kasıt esas olarak toplumu, AK Parti’nin alternatifi olduğuna ikna edecek bir ‘Türkiye Vizyonu’ ortaya koyabilmesidir.
Bugün CHP dendiğinde en çok konuşulan iki konu; yani Kemal Kılıçdaroğlu ile gündeme gelen CHP’nin ‘Yeni’liğinin anlamı ve ikinci olarak CHP’nin Kürt sorunu ve çözüm süreci hakkında ne düşündüğü ve bu konularda politikası olup olmadığıdır.
CHP her iki konuda da pek çok açıklama yapmasına rağmen, eğer kamuoyunda bu sorular tekrar tekrar soruluyorsa; bu CHP’nin kendini anlatmadaki başarısızlığından bu anlamda doğru kanalları kullanamamasından kaynaklanmaktadır.
Bunun için CHP, AK Parti’nin 2005-2009 döneminde Türkiye’nin demokrasi güçleri ile kanaat önderleri kurduğu koalisyonun benzerini de kurmak en azından o kanalı açmak zorundadır.
Bugün CHP, sadece yukarıdaki iki konuda yani Yeni CHP ve Kürt sorunu konusunda değil, başta din ve vicdan hürriyetini temel alan ‘yeni bir laiklik’ anlayışı, istikrarı sürdürecek bir ekonomi politikası, barışçı bir dış politikanın esaslarını, yolsuzlukla mücadele ve yargı bağımsızlığı gibi temel konularda Türkiye’deki seçmenleri ikna edecek, iktidar alternatif olduğunu kanıtlayabilecek bir politik açılım yapmak durumundadır. Bunu her şeyden önce Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu inanmalı ve inanmış bir ekiple yola devam etmelidir.
30 Mart’a giderken meydanlarda yolsuzluk vurgusu kadar hatta daha çok bu konularda alternatif bir politik söylem kullanılabilseydi CHP’nin daha başarılı olma şansı vardı.
Bugün CHP’nin her şeye rağmen en büyük şansı, bizatihi Başbakan Erdoğan’ın izleyeceğinin işaretini verdiği kutuplaştırma siyasetidir. Erdoğan’ın bu siyasi anlayışından ne demokrasi ne de barış ve çözüm çıkar. Bu siyasi anlayıştan, toplumun bir arada yaşaması ve ortak değerler etrafında buluşma çıkmaz.
Başbakan Erdoğan’ın izleyeceği ötekileştirme ve ayrıştırma politikasından çıkacak olan, kendi gettolarına hapsolmuş bir toplumsal ayrışma, Kürt sorununun tek taraflı özerkliğe kapı açması ve bölgesel ayrışmanın tartışılmasıdır.
Bunun panzehiri ise toplumu ikna edebilecek bir Türkiye Vizyonu'nu ortaya koyabilecek CHP olabilir. Kemal Kılıçdaroğlu, geçmişi ağır yüklerine rağmen CHP için büyük bir şanstır. Türkiye böylesine bir değişime açıktır. İnsanların partilerinden bağımsız olarak sandıklarına sahip çıkması, insanlar arasında kendiliğinden kurulan ağlar bunun işaretidir.
Kılıçdaroğlu’nun temel açmazı ve kararsızlığı bu süreci başarıya ulaştıracak siyasi riski almak yerine bu değişimi zamana yayarak sürdürme anlayışıdır.
Ancak hem Türkiye de hem de çevremizde zaman çok hızlı akıyor.
twitter.com: @murataksoy