Grup toplantısında Başbakan Erdoğan, son dönemde dağa çıkan ya da dağda olan çocukların geri getirilmesi konusunda HDP’ye çağrı yaptı. Erdoğan; “15 yaşında çocukları dağa kaçırılan, yürekleri yanan annelerin babaların bu feryadını tüm Türkiye'nin görmesini arzu ediyorum. … Ey BDP, HDP siz neredesiniz? Hani zaman zaman gidiyorsunuz da, anlaşıyorsunuz da, alıyorsunuz geliyorsunuz ya... Bu annelerin yavrularını da alıp gelin bakalım, alıp gelin. … Bunların da adreslerini gayet iyi biliyorsunuz. Nerede, neyin olduğu gayet iyi biliyorsunuz. Alıp geleceksiniz, alıp gelmediğiniz takdirde bizim de B planımız, C planımız devreye girer.” sözlerini ifade etti.
B ve C planlarının ne olduğunu açıklamadı Başbakan ama; bu planların olumlu olduğunu söylemek kolay değil.
Peki gerçekten sorun ne?
Sorun medyaya yansıdığı gibi dağa kaçırılan/çıkarılan gençler mi?
Gençlerin kendi katılımları mı?
Yoksa bu süreç, devlete ve hükümete olan güvensizliğin bir yansıması mı?
Bölgede konuya yakın kanaat önderi, siyasi temsilci ile yaptığım görüşmelerin özeti şu.
Eğer söylendiği gibi PKK’ya katılım kendiliğindense ve sayı bu kadar yüksekse çözüm süreci konusunda yolunda olmayan şeyler var demektir. Bu gerçek karşısında sormamız gereken soru şudur; “Son kertede hedefi PKK’ya silah bıraktırmak olan çözüm sürecinde, 2 bin 500 civarında genç neden PKK’ya katıldı?”
Eğer bu soruya çözüm süreci bağlamında hükümet kanadından verecek ikna edici bir cevap gelmiyorsa durum şudur: “Çözüm süreci PKK başta olmak üzere Kürt siyasi hareketi tarafında da yeterince ikna edici bulunmuyor”
Var olan tabloya baktığımızda sorun açıktır: Hükümet, Kürt Açılımdan Milli Birlik ve Beraberlik Projesine, Demokratik Açılımdan Çözüm Sürecine farklı adlar alan bu sorunu çözmek için attığı ilk büyük adımın arkasından atması gereken küçük adımları atmıyor.
Gerekçesi ne olursa olsun AK Parti, çözüme ulaşacak adımları atmıyor.
Kabul edelim ki, çözüm sürecinde, PKK’nın çekilmeyi başlattığı 25 Nisan’dan itibaren somut bir iyileşme olmadı. Ne demokratikleşme konusunda ne de yurt dışına çıkanların Türkiye’ye dönüşleri konusunda atılmış somut bir adım yok.
30 Eylül’de açıklanan demokratikleşme paketi içinde çözüm süreciyle ilgili bazı olumlu adımlar olsa da, KCK davalarında tutukluların bir kısmı serbest bırakılmış olsa bile bunlar yeterli değil.
Nitekim PKK, AK Parti Öcalan ile üzerinde uzlaşılan demokratikleşme konusunda adım atmadığı için geri çekilmeyi Ağustos 2013’ten itibaren durdurdu.
Demokratik adımların gecikmesini, Gezi protestolarına, 17 Aralık operasyonuna, 30 Mart seçimlerine ve şimdi de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bağlayarak açıklayabilirsiniz. Ama bu inandırıcı olmaz. Çünkü Kürt sorununu çözmek için gerektiğinde baldıran zehiri içmeyi göze almış bir hükümet için yukarıda sayılan gerekçelerin hiç biri ikna edici değildir.
Burada karşımıza kaçınılmaz olarak ‘samimiyet’ ve ‘nasıl bir çözüm süreci?’ sorusu çıkıyor.
AK Parti, sorunu çözme konusunda göstermiş olduğu irade, ifade ettiği samimiyetle örtüşmemektedir.
Şu anda çözüm süreci, MİT ve Öcalan arasında kurulmuş kapalı devre bir sistem ile yürüyor. Bu sistem içinde, Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerini siyaseten temsil eden BDP/HDP, Öcalan-Kandil-Adalet Bakanlığı arasında bir tür aracı işlevini yerine getiriyor. Ve bunun hükümet iradesi içinde yapıyor. Elbette bu aracılık sırasında, arada alınan kararlara katılsalar bile, son kertede hükümet tarafından çözümün parçası değiller.
Oysa çözüm sürecinin siyasi muhatabı BDP/HDP olmak zorundadır. Onları süreç içinde hiç muhatap almazsanız, dağa çıkan gençleri getirmekte onlardan nasıl talepte bulunabilirsiniz? Eğer demokratik adım atmadan dağa çıkanları indirmeyi hedefliyorsanız, muhatabınız BDP/HDP değil Öcalan olmak durumundadır.
Bugün ne demokratikleşme konusunda ne de yurt dışına çıkanların Türkiye’ye dönebilmeleri, döndüklerinde sosyal hayata nasıl entegre olacaklarına dair henüz bir çalışma yoktur.
AK Parti her şeye rağmen, çözüm sürecini savunabilir. Burada sormamız gerek soru; “nasıl/hangi çözüm süreci”dir.
AK Parti Kürt sorununu çözmek istiyor. Ama bu aşamada şunu ifade edelim; AK Parti’nin Kürt sorununu çözme konusunda muhatap olarak BDP/HDP/Kandil değil Kuzey Irak’taki KDP görmektedir. Sorunu onunla işbirliği yaparak çözmeyi arzu eder niteliktedir.
Bu çözümün parametresi, siyasal olarak Kürt kimliğinin hak ve özgürlük, eşit vatandaşlık temeline dayanmamaktadır. Bu bakış açısı, kültürel kimlik olarak dinin öne çıktığı, neoliberal kalkınmacı, ekonomik refah artışına dayalı bir çözümü hedeflemektedir.
Bu çözüm modeli ile ne BDP/HDP’yi ne de PKK’yı ikna edebilirsiniz. Öcalan ile zamana yayılacak bir pazarlık yapabilirsiniz ama bundan çözüm çıkmaz. Gençlerin PKK’ya katılması biraz da bu yüzden.
Sonuç olarak gençleri PKK’ya iten adını bizatihi koyarak başlattığı çözüm sürecinde adım atmayan devletin kendisidir.
@murataksoy