Cumhurbaşkanlığı seçiminin en başarılı ismi, Selahattin Demirtaş. Gerek seçim sürecindeki siyasal söylemi ve enerjisiyle gerekse Kürt siyasi hareketinin geleneksel oy oranını yüzde 50 arttırarak yüzde 9.8’e çıkarmasıyla Demirtaş öne çıktı.
Elbette Demirtaş’ın parti oyunu yüzde 50 arttırması, sol, sosyal demokrat, özgürlükçü söylemi, Kürt siyasi hareketinin Türkiyelileşme arzusu kadar önemli olan bir diğer nokta da; HDP’nin, 7 Haziran 1990’da kurulan Halkın Emek Partisi’ne (HEP) dönüşüp dönüşmemesidir. Yani HDP’nin PKK ve Öcalan vesayetini aşarak siyasal özne olup, olmamasıdır.
Ekim 1989’da Paris’te toplanan Kürt Konferansı’na katılan SHP milletvekillerinden 7’sinin (Kenan Sönmez, İsmail Hakkı Önal, Ahmet Türk, Mehmet Ali Eren, Adnan Ekmen, Mahmut Alınak, Salih Sümer) 16 Kasım 1989’da partiden ihraç edilmesi ile başlayan süreç 7 Haziran 1990’da Fehmi Işıklar’ın başkanlığında HEP’in kurulması ile sona erdi.
HEP’in kurulması Kürt siyasi hareketinin geleneksel soldan boşanarak, ilk partisi olmakla birlikte esas önemli yönü, PKK vesayeti içinde değil göreli özerk siyasi özne olarak ortaya çıkmasıdır.
Nitekim HEP, içinden doğduğu SHP ile 1991’de seçim ittifakı yaptı ve 18 milletvekiliyle Meclis’e de girdi.
Ancak devlet ve merkez siyaset, ne HEP’e ne de Kürt sorununa hiçbir olumlu tavır göstermedi. Siyasette HEP’li vekillere gösterilen tahammülsüzlük Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), parti hakkında “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma amacını taşımak ve bu yolda faaliyette bulunmak” iddiasıyla kapatılması istedi ve 17 Temmuz 1993’te de 11 üyenin oybirliği ile HEP’i kapattı.
1990’larda devletin Kürtlere karşı sistematik şiddeti ve siyasi temsilcisi olan HEP’in kapatılması Kürt siyasi hareketini ortadan kaldırmadığı gibi onu adım adım PKK vesayetinin kollarına itmiştir. Kürt siyasi hareketi yola bu süreçte (19 Ekim 1992) kurulan Özgürlük ve Demokrasi Patisi (ÖZDEP) ile devam etti.
AYM, ÖZDEP ardından Demokrasi Partisi’i (DEP) de kapattı. BDP’ye kadar süreçte Kürt siyasi hareketi, kimisi AYM tarafından kapatılan kimisi kendi kendini fesheden partiler üzerinden varlığını sürdürdü. Bütün bu süreç, Kürt siyasi hareketinin adım adım PKK’nın şemsiye olduğu bir siyasallaşmanın parçası olmaya itti. Yani Kürt siyasi hareketinin HEP ile başlayan göreli “özne” olma hali devlet eliyle hızla “nesne” olmaya dönüştürüldü.
21 Mart 2013’te Nevruz kutlamasında Diyarbakır’da okunan Öcalan’ın mektubundan sonra PKK’nın, -olağanüstü şartlar olmadıkça- Türkiye’de şiddet kullanması artık mümkün değildir. Bu, kuşkusuz Kürt siyasi hareketinin önünün açılması demektir. BDP’den, HDP’ye geçiş de bu sürecin bir parçası.
Selahattin Demirtaş’ın aldığı oy bu sürecin hızlanması ve kuşatıcılığı açısından önemlidir. Türkiyelileşen bir siyasi hareketin PKK ve Öcalan vesayetine mesafe alma şansı geçmişe göre daha yüksektir.
Burada kritik soru, Demirtaş’ın aldığı yüksek oyun HDP’nin tek başına Türkiyelileşmesine yetip yetmeyeceğidir. Buradaki sorun hala HDP’nin ana kurucu gövdesinin kimlik siyaseti yapan bir parti olmasıdır. Bu, Demirtaş faktörüne rağmen HDP’nin en büyük şanssızlığıdır.
Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki söyleminin temeli, Kürt sorununu neredeyse yok sayan, onun önüne temel hak ve özgürlükleri, sosyal demokrasiyi, özgürlükçülüğü, eşitlikçiliği koymasına dayanıyor. Bu elbette Kürt sorununun önemsizleştirmesi değildir. Bu, demokratikleşmeyle Kürt sorununun da çözüleceğine olan haklı inançtır.
Bu açıdan Demirtaş’ın aldığı oyun esas önemli yanı HDP’nin, PKK ve Öcalan’a karşı daha mesafe alma konusunda, örneğin çözüm sürecine daha aktif katılma konusunda elinin güçlenmesidir. Bu, Kürt siyasi hareketinin yeniden siyasal özne olması önemli bir adımdır. Bu durumun, kalıcı hale gelip gelmemesi HDP’nin sadece Türkiyelileşmesine değil aynı zamanda Türk siyaseti ile kuracağı demokrasi koalisyonlarına da bağlıdır.
Örneğin, çözüm süreci başta olmak üzere, Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda HDP’nin doğal müttefiki, AK Parti değil, ideolojik akrabası olan CHP’dir.
Demirtaş’ın söylemlerini bundan sonra HDP siyasallaştıracaksa, Türkiye’nin demokratikleşmesinin, normalleşmesinin AK Parti üzerinden olmayacağı görülmektedir. Bu açıdan HDP’nin Türkiye tasavvuru, AK Parti’den çok CHP’ye yakındır.
Nitekim seçim sonrasında CHP’nin yenilenmesine katkı sunma çabasında olanların Demirtaş söylemeleri ile kurduğu ilişki bunun göstergesidir. Eğer Demirtaş’ın söylemlerini HDP derinleştirerek sürdürecekse bu Kürt siyasi hareketinin sola kayması kadar soldaki buluşmaları da hızlandıracaktır.
Elbette bunun gerçekleşmesinin gerek koşulu da, CHP’deki “ağır” yenilenme sürecinin genç bir kadro ile düşünsel olarak da hızlanmasıdır.
@murataksoy