Değer verdiğim bir büyüğüm Gezi öncesinden bugüne hem Yeni Şafak’taki hem de t24'deki yazılarımın, AK Parti eleştirisinden çok AK Parti karşıtlığına daha yakın olduğunu söyledi. Bunun üzerine yazılarımı bir kez daha okudum.
Bu yazıları karşıtlık duygusu ile yazmadığım için bunları, eleştiri içinde değerlendiriyorum. Değerlendiriyorum çünkü; yazılarımın ana referansı siyaset. Ve eleştirilerim AK Parti’nin uyguladığı politikalara, siyasal tercihlere, kullandığı kutuplaştıcı söyleme yönelik olduğu için karşıtlık yazıları değil eleştiri yazılarıdır.
Sanırım büyüğümün yazılarımda hissettiği karşıtlık; AK Parti hakkında olumlu şeyler yazmamandan kaynaklanıyor olabilir. Ki, bu doğru. Açık biçimde AK Parti, son yıllarda Kürt sorununun çözümü konusunda aldığı inisiyatif dışında hem dış hem de iç politikada geçmişini aratır bir performans sergiliyor.
Siyaseten büyük bir risk alarak başlattığı Kürt sorununun çözümü konusunda da son dönemdeki performansı ile umut verici olmadığını yazdım. Bu düşüncemin temel referansı da; son dönemde Türkiye genelinde temel hak ve özgürlüklerin kimi yasalarla daraltıldığı bir süreçte; bir temel hak, özgürlük ve eşit vatandaşlık sorunu olan Kürt sorununun çözülebilmesinin mümkün olmadığıydı.
Peki AK Parti’nin Meclise sunduğu çözüm sürecine bazı yasal güvenceler getiren yasa tasarısı nasıl oku(n)malı?
Buna cevap vermeden önce gelin bir yol temizliği yapalım. İlk tespitimiz şu: Bu tasarının siyasal değil pragmatik bir tercih olduğudur.
Nihai hedefi PKK’nın silah bırakması, terörün sona ermesi olan sürecin birbirinden farklı düzlemde eş anlı yürütülmesi gereken iki başlığı var.
Bunlar;
Kürt sorunun çözülmesi,
Çözüm sürecinin derinleştirilmesidir.
Nihai çözüm olarak tarif ettiğimiz sürecin bir düzleminde Kürt sorunu vardır.
Kürt sorunu, temelde eşit vatandaş olma sorunudur. Bu sorunun çözülmesi anayasal vatandaşlığı sağlayacak bir demokratikleşme ve bunun kamusal alanda hayata geçirecek bir zihinsel dönüşümdür. Bu demokratikleşme sağlandığı zaman sadece Kürtlerin değil devletin tüm ötekilerinin sorunları anayasal düzlemde çözülmesinin yolu açılmış olacaktır.
Özetle Kürt sorununun çözülmesi Türkiye’nin demokratikleşmesi ile doğrudan bağlantılıdır. AK Parti’nin son dönemdeki siyasal performansı, demokratikleşmenin yavaşlatılması yönündedir. Demokratikleşmenin durduğu aşamada Kürt sorununun çözülmesi mümkün değildir.
3 Ocak 2013’te başlayan –geçmişi daha uzun olan- son sürecin esas hedefi, PKK’nın silah bırakması, terörün sona ermesi ve Türkiye dönebileceklerin dönüşü, dönenlerin de toplumsal entegrasyon ile gündelik hayata katılabilmeleridir.
Aradan geçen 18 ayda bu konuda hiçbir somut adım atılmadı. Beklenen adımlar atılmadığı içinde PKK, 25 Nisan 2013’te başlattığı geri çekilmeyi 9 Eylül 2013’te durdurdu.
Önceki gün Meclis’e sunulan yasa tasarısındaki bazı düzenlemeler bu konuda atılan ilk adım niteliği taşıyor. 18 ay sonra gelen bu ilk adım önemli ama geç atılmış bir adamdır.
AK Parti’nin başlattığı sürecin başarılı olmasının temel koşulu Kürt sorununun çözülebilmesi için demokratikleşme ve çözüm sürecinin birbiriyle eşzamanlı yürümesidir.
Yasa tasarısı esas olarak, çözüm sürecinde görev alanların “hukuki, idari ve cezai sorumluluğu olmayacağı” yönünde yasal güvence getiriyor. Bu devlet memuru olanlar için önemlidir. Bu onları siyasi sorumluluktan kurtarmaktır. Ama bu, tek başına sürecin yasallaşması değildir. Sürecin yasallaşmasına bu düzenleme yetmez.
Sürecin yasallaşması, sürecin Meclis çatısına taşınması ve siyasetin daha fazla rol üstlenmesi ve çözümün liderlerin inisiyatifinden toplumsallaşma aşamasın geçmesi ile mümkündür.
Tasarının adı “Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi” adında yer alan “toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi” konusunda ne yazık ki somut bir adım yok. Tasarıda yer alan toplumsal bütünleşme ancak çözümün diğer unsuru olan Kürt sorununun çözülmesini da kapsayacak bir demokratikleşme ile mümkün.
Bu ise siyaset dilinin normalleşmesi ve toplumsal kutuplaşma ve gerilim sona ermesi yolunda atılacak adımla mümkün.
Şimdilik oraya uzağız.
Tasarıdan başta Öcalan ve Kürt siyaseti hareketi mutlu olabilir.
Ama bu mutluluk, sonuç olarak Türkiye’nin bir hapishanesinde tutuklu olan bir liderin mutluluğudur. Konjonktüreldir, pragmatiktir ve ilkesel değildir.
Bu tasarıya muhalefet olarak CHP, ilkesel olarak desteklemelidir. Tasarıdaki eksiklikleri ifade etmeli ve daha ileri önerilerle tasarıyı zenginleştirmelidir. Yenileşen CHP’nin yapması gereken budur.
Nitekim geçen hafta sonu Kılıçdaroğlu’nın Diyarbakır temasları ve orda ifade ettikleri, hem Kürt sorunu hem de çözüm sürecinde önemli katkılara sunabileceğinin işaretini vermiştir.
Geçen hafta “Kılıçdaroğlu'nun tercihi: 'Yeni'lenmeye devam” (http://t24.com.tr/yazarlar/murat-aksoy/kilicdaroglunun-tercihi-yenilenmeyen-yer-yok,9543) başlıklı bir yazımda Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığında İİT eski Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu tercihinin CHP’nin yenilenmesine devam kararı olduğunu yazmıştım.
O yazıda partinin yenileşme süreci için de katkı amacıyla nacizane bir kitap önerisi yapmış ve önsözünden bir bölüm paylaşmıştım. Kitabın adı Türkiye Rüyası, yazarı Cenk Sidar.
İl başkanları toplantısında Kılıçdaroğlu, tüm il başkanlarına kitabı tavsiye etmiş.
Bazılarına imkansız gelebilir ama CHP değişiyor. Hızından memnun olmasak da bu değişim Kılıçdaroğlu ile devam ediyor ve edecek.
@murataksoy