Cumhurbaşkanlığı seçimi, gündemdeki yerini ağır ağır almaya başladı. İktidar kanadında şimdilik Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın isimleri gündemde. Muhalefet kanadından ise henüz herhangi bir isim öne çıkmış değil.
Önceki gün AK Parti aday belirleme sürecini başlattı. Parti içinde çeşitli kademelerde yapılacak istişareler ile bir aday ismi öne çıkacak.
AK Parti’nin başlattığı süreçte görünen o ki, Başbakan Erdoğan’ın ismi adaylık için bir adım önde. Erdoğan cumhurbaşkanı olursa herkesin merak merak ettiği soru; “AK Parti’nin başına kim geçecek, başbakan kim olacak?” Parti ileri gelenlerinin konuştuğu en olası senaryo Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması durumunda, Cumhurbaşkanı Gül'ün partinin başına geçip başbakan olması.
Önceki gün yazdığım analizde (http://t24.com.tr/yazi/erdogan-gul-denklemi-o-kadar-kolay-mi/9047) bu denklemin göründüğü kadar kolay olmayacağını yazdım. Ve bu denklemin çalışmasının ancak Erdoğan ve Gül'ün taleplerinde karşılıklı bir miktar törpülenme ile mümkün olduğunu ifade ettim.
O yazıyı Ankara’da yazdım. Yazıya Meclis kulislerinde ve dün katıldığım TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Kurulu (YİK) toplantısında epey tepki aldım. Aldığım tepkilerin özeti yazıda ifade ettiğim gibi; Gül-Erdoğan denklemin göründüğü kadar kolay çalışmayacağı yönünde idi. Yani Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasında sorun yok. Sorun, Gül’ün partinin başına geçio geçmemesi ve başbakan olup olamayacağı noktasında.
Özellikle kulislere yansıyan bilgiler, partinin Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını desteklerken Gül'ün parti başkanı ve başbakan olmasına mesafeli olduğu yönünde.
Bunun temel nedeni Gül’ün kuruluşunda yer aldığı AK Parti ile şu andaki AK Parti arasındaki hem insan malzemesi hem de siyaset yapma tarzı arasındaki fark. 3 dönem kuralı nedeniyle Gül ile siyaset yapan isimlerin büyük kısmının da siyasete milletvekili olarak ara vereceğini de düşünürsek, Gül’ün partide yalnız kalacağı görülüyor.
Kabul edelim ki, şu andaki AK Parti, Meclis grubundan danışman kadrosun kadar Başbakan Erdoğan’ın belirlediği ve kendi iç tutarlılığı olan bir ekip. Erdoğan bu partiye başbakan olarak Gül olsa bile “dışarıdan” birini atamamakta tereddüt yaşayacağıdır.
Bunda, Erdoğan’ın parti kontrol etme isteği kadar Cumhurbaşkanı olursa mevcut anayasadaki yetkilerini de kullanma isteğinin payı var. Bu, parlamenter sistemin yerini de facto olarak partili cumhurbaşkanlığı ve yarı başkanlık sisteminin almasıdır. Yani Erdoğan sembolik cumhurbaşkanı değil, hükümeti kendi kadrosuyla yöneteceği bir model istiyor. Ve Gül’e hem kendisi hem de partisi mesafeli bakıyor.
Gül-Erdoğan denkleminin kolay kolay çalışmayacağının temel nedeni bunlardır.
Ancak bu endişeyi boşa çıkarak olan senaryo da, Gül’ün başbakan Erdoğan’ın koşullarını kabul etmesidir. Bu da Erdoğan’ın yanında işlevsiz bir başbakan olmayı kabul anlamına gelir.
Gül’ün böyle bir rolü kabul eder mi?
Bu da düşük ihtimaldir.
Böyle bir olasılık karşısında temel soru Cumhurbaşkanı Gül’ün ne yapacağı sorusudur.
Ankara’da olunca kulis haber yazmamak olmaz. İktidar ve muhalefet kulisinde konuşulan ama gerçekleşmesi düşük olasılık olan bir senaryo var. İktidar kanadında konuşulan en güçlü senaryo Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı senaryosu.
Böyle bir durumda Başbakan Erdoğan, Gül’ün adaylığına yeniden yeşil ışık yakar mı?
Herkesin Gül için Erdoğan’dan sonra Başbakan olur mu, partinin başına geçer mi sorularına yanıt aradığı bugünlerde konuşulan düşük olasılıklı senaryo da tam bu sorunun cevabını veriyor; Erdoğan eğer cumhurbaşkanı adayı olmazsa, Gül’ün adaylığına soğuk olabileceği yani yeşil ışık yakmayacağı.
Bunun nedeni olarak da iki lider arasında son yıllarda hak ve özgürlük başta olmak üzere yaşanan farklılaşma olarak gösteriliyor. Bu ise Erdoğan’ın kendisi ile daha uyumlu çalışacak bir cumhurbaşkanı adayı arayabileceği seçeneğini gündeme getiriyor.
Bunu senaryoyu dile getirenler, bu formülün gerçekleşme olasılığnın düşük olduğunu da peşin peşin söylüyorlar.
Görüldüğü gibi Ankara’da çoğunluk Gül-Erdoğan denklemini konuşuyor olsa da; farklı senaryolar yok değil.
İzleyip göreceğiz.
Dün TÜSİAD’ın toplantısında YİK Başkanı Erkut Yücaoğlu ve TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz’ın özellikle hukuk, demokrasi ve siyasi
üslup ve toplumsal kutuplaşma konusunda yaptıkları eleştirilerden sonra kürsüye gelen Cumhurbaşkanı Gül, tansiyonu düşürme amaçlı olduğu belli olan bir konuşma yaptı. Gül özetle; yaşanan siyasal kutuplaşma türü gerilimlerin 1950’lerden bu yana var olduğunu ve yola devam etmenin yararlı olacağı mealinde bir konuşma yaptı.
Bilmiyorum Cumhurbaşkanı Gül, bunu hangi saikle söyledi ama, son yıllarda yaşadığımız toplumsal kutuplaşma, toplumu bir arada tutan din başta olmak üzere ortak değerlerin erozyona uğramasını ifade ediyor. Yani karşımızda 1950’lereden bu yana olan siyasi, rekabetin dışında sert bir toplumsal kutuplaşma ve zihni bölünme var.
Yoksa biz mi abartıyoruz?
@murataksoy