Kürt sorununun çözülmesi ve PKK’nın silah bırakması nihai hedefi ile başlayan çözüm sürecinde bugün Diyarbakır’da bir çalıştay yapılacak; “Yeni Türkiye'nin Açılan Kilidi: Çözüm Süreci Çalıştayı”
Çalıştayın adı epeyce etkili. Umarız sonuçları da adı kadar etkili olur.
Peki mümkün mü?
Son günlerde en çok tartıştığımız, üzerinden kalem oynattığımız konu bu.
Çözüm sürecini, Kürt sorununun çözümünü her zaman destekledik. Ve bunun için atılan her adıma niyetinden bağımsız olarak destekledik, hala desteklemeye devam ediyoruz.
Ancak bugün geldiğimiz noktada sorun siyasi olarak başlatanların niyetleridir.
Kısa bir tarihçe
- AK Parti kuruluşundan bu yana Kürt sorununu önemsedi ve çözmek istedi.
- AK Parti’nin bu niyetini hayata geçirmesi askeri vesayetin zayıflamasıyla başladı.
- AK Parti Kürt sorunun çözümünü için Öcalan ile temas kurdu.
- 1 Ağustos 2009’da Kürt Açılımı ile başlayan dönem Kasım 2009’da Habur ile kesintiye uğradı. Ancak Öcalan ile görüşmeler sürdü.
- Aralık 2010’da başlayan Arap Uyanışı Kürt siyasi hareketini etkiledi ve Öcalan’la süren görüşmelere rağmen PKK, 14 Temmuz 2011’da Silvan’da gerçekleştirdiği saldırı ile kesintiye uğradı. Ancak Öcalan ile görüşmeler devam etti.
28 Aralık 2011’de Roboski’de alınan yanlış istibarat ile 34 vatandaş öldürüldü. Özür olmadığı gibi sorumlular da ortaya çıkarılmadı.
- 2012’de cezaevlerine başlayan açlık grevleri Öcalan’ın devreye girmesiyle 18 Kasım 2012’de sona erdi.
- Ve nihayet 3 Ocak 2013’te BDP’li milletvekillerinin İmralı’ya gitmesiyle içinde olduğumuz çözüm süreci başladı.
- 21 Mart 2013’te Nevruz’da Öcalan’ın Diyarbakır’daki “silahlara veda” çağrısı yaptı.
- 25 Nisan 2013’te Kandil’de Murat Karayılan, Öcalan’ın çağrısına uyacağını ve Türkiye’deki silahlı unsurların geri çekilmeye başlayacağını açıkladı. Ve çekilmeler başladı.
- Hükümet Akil adamlar heyeti kurdu.
- 31 Mayıs 2013’de Gezi protestoları başladı. Başbakan Erdoğan Gezi’deki talepleri anlamak yerine siyasi kutuplaşma dilini tercih etti ve toplumsal gerilim arttı.
- Akil adamlar raporlarını hükümete sundular.
- 3 Temmuz 2013’te Mısır’da Mursi’ye karşı darbe oldu. Darbe, Türkiye’nin dış politikasının iflası oldu.
- Darbenin iki somut sonucu ortaya çıktı. İlki, Suriye’de Esad’ın ömrü uzadı ve Suriye’de Rojava Kürt bölgesi de facto özerk hale geldi. Bu PKK’nın süreçdeki gücünü arttırdı.
- İkincisi de, Başbakan Erdoğan içerde kimlik siyaseti üzerinden bir siyasal dil ile toplumsal kutuplaşmayı ve gerilimi artırmayı tercih etti.
- İç politikadaki siyasal gerilim ve kutuplaşma kaçınılmaz olarak çözüm için vaat edilen demokratikleşme adımlarının da atılmaması ile sonuçlandı. Ve PKK’da 9 Eylül 2013’te geri çekilmeyi durdurdu.
- Akil adamlar heyeti raporlarında sunulan pek çok öneri ne yazık ki, 30 Eylül 2013’te Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı demokratikleşme paketinde yer almadı.
- 17 Aralık 2013’te bazı bakan çocuklarının adlarının karıştığı yolsuzluk operasyon başladı. 25 Aralık’ta 2. operasyon yapılmak istendi ama yapılamadı. Adları operasyonlara karışan iki bakan 25 Aralık’ta istifa etti. Aynı gece kabine değişikliği oldu. Operasyonlarda adı geçen 4 bakan kabine dışında kaldı.
- Hükümet 17 Aralık’la, Gezi’de başladığı siyasal kutuplaşma cephesini genişleterek sürdürdü.
- 17 Aralık 2013 sonrasında kendisi dışında tüm Türkiye’nin karşı çıktığı yasal değişiklileri kolayca yapan AK Parti, çözüm sürecinde atılabilecek daha kolay adımları ne yazık ki, atmadı.
- 3 Ocak 2013’ten sonra tüm güvenlik birimlerinin bilgisinde olan PKK’ya katılımlar devam etti. Bu bilindiği halde Başbakan Erdoğan 27 Mayıs 2014’teki grup toplantısında aracılık dışında fonksiyonu olmayan BDP/HDP’ye sert bir dille çağrı yaparak; “kaçırılan çocuklar” iddiası üzerine bu çocukların geri getirilmesini onlardan istedi. Yoksa B ve C planlarının devreye girebileceği tehdidini savurdu.
- Oysa herkes de biliyor ki, istisnalar dışında dağa kaçırılan çocuklar değil dağa gönüllü giden çocuklar var.
- Nihayet 1 Haziran 2014’te sürecin koordinatör bakanı Beşir Atalay, yeni bir aşamaya gelindiğini açıkladı. Aynı gün BDP/HDP heyetinin 18. İmralı ziyareti sonrasında yapılan açıklamada; Öcalan da sürecin hassasiyetine dikkat çekip, yeni aşamaya gelindiği ifade ettiği açıklandı.
Bu aşamada temel soru; Bu şartlarda AK Parti adım atabilir mi?
Soru da, sorun da budur. Çünkü siyaseten bu kadar kutuplaşmış bir Türkiye’nin; çözümün temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve eşit vatandaşlık geçen Kürt sorununda adım atabilmesi hayli güçtür.
Bugün Diyarbakır’da yapılacak olan çalıştayın iyi niyetli “Akil Adamlar” deneyimi benzeri bir PR çalışması olmaması için;
- Sadece sürecin ilerlemesi için değil Türkiye’nin demokratikleşmesinin yeniden canlanması için mutlaka siyasal kutuplaşmayı dindirecek bir dönem başlamalıdır.
- Kürt sorunu Türkiye demokratikleşmeden hiç çözülmez.
- Çözüm süreci liderlerin (Erdoğan-Öcalan) tekelinden çıkarılmalı ve toplumsallaşmalıdır. Bunun yolu Meclis çatısı içinde kurulacak mekanizmalarla izlenmesidir.
- Arık şu açık çok açıktır ki, Kürt sorunu ne CHP’siz ne de BDP/HDP’siz çözülmez.
Hükümete yakın çevreler, Kürt sorununun çözülmesini yüzyıllık parantezin kapanması olarak tanımlıyorlar. Kapanacak yüzyıllık parantez, demokratik bir Türkiye’yi değil, mezhep siyasetini temel alan Neo-Osmanlıcı bir modeli ortaya çıkartacaksa bu parantezin açık kalmasında fayda var.
@murataksoy