Cumhuriyet tarihimizin 39'uncu TBMM'nin açılışından bu yana ise 40'ıncı vergi affı yasası hayatımıza girdi. Vergi bilinci, vergi ahlakı, milli geliri yüksek ülkelerde bile vergi affı uygulanıyor. Bunda bir beis yok elbette ama ülkemizde vergi aflarıyla alakalı kantarın topuzu bayağı bir kaçtı. Eskiden af kanunları arasında bir süre olurdu ama şimdi biri bitmeden diğeri gündeme geliyor.
"Af" kavramını Türk Dil Kurumu "bir suçu, bir kusuru veya bir hatayı bağışlama ya da görevden çıkarılma" şeklinde tanımlamıştır. Buna göre "af" kavramından söz edebilmek için kişinin bir kusurunun, suçunun ya da hatasının olması ve karşı tarafın bunlardan kaynaklı olarak ortaya çıkan cezanın ya da yaptırımların ya tamamını ya da belli bir kısmını bağışlama olarak düşünülmelidir.
Vergi affı kavramına tarihte ilk olarak milattan önce Antik Mısır'da bulunan "Rosetta Taşı"nda bulunan yazıda rastlanır. O dönem Antik Mısır'da vergi afları ile genel toplumsal düzenin sağlanması amaçlanmıştır.
23 Nisan 1920 TBMM açılışından bu yana ilk vergi affı 29.9.1920 tarihli ve 30 sayılı Kanun'dur. Cumhuriyetimizin ilk vergi affı ise 17 Mayıs 1924 tarihli "487 sayılı Afv-ı Umumi Kanunu Sureti" yani "Umumi Af Kanunu"dur.
Cumhuriyet'in ilk 36 yıllık döneminde 7 adet vergi affı çıkartılırken, sonraki 19 yıllık dönemde bu sayı 8'e yükselmiştir. 1980 sonrası dönemde vergi aflarının sıklığı artmıştır. Bu sayı günümüze yaklaştıkça artış göstermiş ve son 20 yılda 13 adet vergi affı çıkarılmıştır.
Yapılan vergi aflarında ve çıkarılan kanunlarda dikkat çekici bir diğer durum ise kanun isimlerindeki değişimdir. Bu kanunlarda 1981 yılına kadar "mali af" ya da "af kanunu" terimleri kullanılmıştır. Tarihimizdeki "af kanunlarında" en son "af" kelimesi 18.08.1974 tarih ve Mükerrer 14890 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Cumhuriyetin 50'inci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkında Kanun"da söylenmiştir. Daha sonra 1981 yılından itibaren "tahsilatın hızlandırılması" kavramı "af" kavramı yerine kullanılmaya başlanmıştır. Sonraları ise -özellikle 2000'li yıllardan sonra- "af kanunu" kavramı yerine "varlık barışı", "varlıkların ekonomiye kazandırılması" ya da "yeniden yapılandırma" ismiyle yasalaşmaktadır.
Yani son yıllarda vergi aflarının popüler adı varlık barışı oldu.
Bu kadar vergi affı çıkarılmasının birçok nedeni vardır. Siyasi, ekonomik, sosyal, psikolojik gibi birçok neden sayılabilir. Ancak özellikle ekonomik nedenlerden kaynaklanan kriz ve benzeri durgunluk sonrası ekonomik telafi anlayışıyla ödeme gücü azalan yükümlülere hem kolaylık sağlamak hem de tekrardan ekonomik sisteme dahil etme isteği her daim önemli bir etken olmuştur. Birçok dünya ülkesinde de benzer neden vergi aflarının getirilmesinde önemli bir neden sayılmaktadır.
Vergi aflarının çıkarılmasındaki ikinci önemli neden; kriz dönemlerinde oluşan bütçe açığının finansmanına katkı sağlamaktır. Bu nedenle yükümlüler yapılandırılan devlete olan borçlarını hem ödemek hem de bir kısım cezalarından kurtulmak gayesiyle bu borçlarını ya tasarruflarından ya yakınlarından borç alarak ya da banka/finans kuruluşlarından borçlanarak söz konusu aflardan yararlanmak istemektedirler. Bu son neden yani özellikle banka ya da finans kurumlarından borçlanmak esasında borçluları artık devlete değil de diğer kişi ve/veya kurumlara borçlandırmaktadır. Bu nedenle yükümlüler artık devlete borçlu olmayıp artık kişi ve/veya kurumlara borçlu hale gelmektedirler. Bu durum ise devletlerin bütçe açıklarını matematiksel olarak kapatmış görüntüsü vermektedir.
Üçüncü temel neden ise siyasi nedenlerdir. Özellikle seçim dönemlerinde vergi aflarını siyasi malzeme yapan siyasi partilerin marifetinden başka bir şey değildir. Seçim öncesi yükümlüleri birer oy deposu olarak gören siyasi partiler oyları kendi siyasi partileri lehine çevirmek maksadıyla öncesinde bir vergi affı söylentisi ardından da vergi affı kanununu ihdas ederek siyasi emellerine ulaşmak gayeleri vergi aflarının sürekliliği açısından maalesef önemli nedenlerden biridir.
En önemli problemlerden bir tanesi, çıkan af kanunlarının çıkarılma nedenine ilişkin iktidar partilerinden herhangi bir açıklama gelmemesidir. Esasında af kanunlarımız "meşru amaçsız" çıkmaktadır. Anayasa m.73 gereğince herhangi vergi yasasının meşru amacının olmaması o gelir kanununu Anayasa nezdinde sakat kılar. Ancak olayın bu boyutuyla ne siyasiler ne basın ne de aflardan yararlanmak isteyenler ilgilenir.
Af kanunlarının önemli bir özelliği de maliye politikası aracı olmamalarıdır. Yani maliye politikasının amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla kullanılmamalarıdır. Ancak konulan vergi af yasalarının meşru amaçlarının net ortaya konulmamış olmaları maalesef af kanunlarını birer maliye politikası aracına dönüştürmekte ve bu durum toplumda her seferinde bir beklenti haline dönüşerek ödeme süreleri dâhil normal yükümlülük sürelerine uyulmaması gibi bir sonuç doğurmaktadır. İktidarların ise gerçekleşen af beklentilerine kayıtsız kalmaları durumunda ise oy kaybı tehdidi ile karşı karşıya kalmaları sonucunu da doğurarak yeni bir af kanunu sinyali vermelerine neden olmaktadır. Son iki af yasası da bence tam da bu nedenle çıkarıldı. Bu durum da maalesef ülkeleri ekonomik olarak zayıflatmaktadır.
Vergi aflarına her zaman vergi mağdurları başvurmamaktadır. Af yasalarını alışkanlık haline getiren iktidarlar yükümlüler arasında "af kanunu kollayan/bekleyen" bir güruh yaratmaktadır. Böylece iyi niyetli ve vergiye uyumlu mükellefler yükümlüklerini zamanında tam ve eksiksiz yerine getirdikleri için cezalandırılmış olmaktadırlar. Bu durum vergisel olarak devlete karşı bir güven sorunu ortaya çıkarmaktadır. Devletlerin vergi afları yoluyla amme alacaklarından vazgeçmesi yükümlülüklerini zamanında yerine getirmeyen yükümlüler için maalesef bir ödüle dönüşmektedir. Dürüst mükelleflere de kötü örnek olmaları açısından oldukça büyük bir öneme sahip olan bu perspektife iktidarların her seferinde daha bir dikkatli bakmaları gerekmektedir.
Vergi mevzuatımızda "vergi afları" ile alakalı bir tanım ya da hüküm bulunmamaktadır. Ancak buna rağmen herkesin vergi afları ile ilgili kendine ait bir tanımı bulunabilmektedir. Vergi afları, vergi aslı ve/veya cezalarının ve/veya bunlara ilişkin gecikme faizi ve/veya zamlarının sona erdirilmesi olarak değerlendirildiğinden söz konusu afların kati suretle kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Ülkemizde de zaten kanunla düzenlendiği için bu konuda bir sorun bulunmamaktadır.
6111 sayılı Yasayla 13 milyar 301 milyon 491 bin TL, 6486 sayılı yasayla 209 milyon TL, 6552 sayılı yasayla 8 milyar 284 milyon 739 bin TL, 6786 sayılı Yasayla 12 milyar 363 milyon 190 bin TL, 7020 sayılı yasayla 2 milyar 8 milyon 213 bin 587 TL ve 7143 sayılı yasayla 13 milyar 775 milyon 117 bin 138 TL hazineye gelir kaydedilmişti.
Günümüze kadar gelen süreçte toplam vergi gelirleri içinde en yüksek orana sahip olan af kanunu 3505 Sayılı Yasa'dır. Toplam vergi gelirlerinin yüzde 10,8'ine ulaşan bu kanunu yüzde 6,7'lik bir oran ile 1992 yılında yayımlanan 3787 Sayılı Yasa takip etmiştir. Günümüze yaklaşıldıkça bu oranların çok daha düşük olduğu görülmektedir. Son af yasası ile ilgili veriler çok karışık olduğu için grafiğe dahil etmedim.
1980 sonrası çıkarılan af kanunlarının içinde GSYH içinde en yüksek pay sahibi olan yasa 1985 yılında yayımlanan Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında 3239 Sayılı Kanun'un Geçici 4. Maddesi'dir. Af kaynaklı vergi geliri ilgili yılda GSYH'nin yüzde 7,87'sine ulaşmıştır. Sonraki yıllarda yayımlanan hiçbir af kanunu GSYH'den bu derece yüksek pay almamıştır. 2018'de yayımlanan 7143 Sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un sağladığı hasılat GSYH'nin yüzde 2,68'inde kalmıştır.
Murat Batı kimdir?Prof. Dr. Murat Batı, 14 Aralık 1974 tarihinde Diyarbakır'da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Diyarbakır'da tamamladı. Lisansını Ankara Gazi Üniversitesi’nden, yüksek lisansını Hacettepe Üniversitesi’nden, doktora derecesini "Türev Araçların Vergilendirilmesi" teziyle 2012 yılında İstanbul Üniversitesinden aldı.Çalışma hayatına 2002 yılında Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’nda “devlet gelir uzman yardımcısı olarak” başladı. Kariyerine akademide devam etmek üzere bakanlıktaki görevinden ayrıldı.Mali hukuk alanında 2016 yılında doçent, 2022 yılında profesör kadrosuna (Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi) atandı. Çok sayıda üniversite, banka, belediye ve profesyonel şirkete, özellikle vergi hukuku alanında eğitimler verdi; hukuk ofisleri ile YMM ofislerine danışmanlık yaptı.“Vergi Hukuku (Genel Hükümler)”, “Muhasebe Hileleri ve Vergiden Kaçınmanın Türk Vergi Mevzuatındaki Yasallığı”, “Türk Vergi Sistemi” kitapları yayımlandı; 40’tan fazla ulusal ve uluslararası akademik yayında makale ve kitap bölümü yazdı.Kısa bir süre Cumhuriyet, Dünya ve BirGün gazetelerinde konuk yazarlık yaptı. Eylül 2020’den itibaren T24’te yazmaya başlayan Murat Batı, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mali Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevini sürdürüyor. |