Genel hayatı olumsuz etkileyen şartların ortadan kaldırılması ve depremden zarar gören insanlarımızın acil ihtiyaçlarının karşılanması için tüm halkımız elbirliğiyle elinden geleni yapmaya gayret etmektedir.
AFAD, Kızılay, Ahbap, Akut gibi kurumların afet anlarında varlığı ve işlerliği her zamankinden daha önemli hale gelmektedir. Özellikle sahada görevli/gönüllü olan herkesin gösterdiği insanüstü çaba takdire şayandır.
Ben gibi sahada olamayanlar ise ya afet bölgesine gönderilmek üzere battaniye, ısıtıcı, gıda malzemesi vs. alıp AFAD, Kızılay, Ahbap gibi dernek, vakıf ve/veya kurumlara teslim etmekte ya da bu kuruluşların hesaplarına nakit paralar göndermektedir. Tüm bunlar çok değerli ve anlamlıdır.
Canlarımızın kurtarılmasını hepimiz duygu dolu gözlerle izliyor ve kurtulmalarını dört gözle umuyoruz. Ve elbette hayatlarını kaybeden canlar için de kahroluyoruz. Bu olayın müsebbiplerini de gerektiği şekilde anıyoruz.
Bundan sonra bölgedeki insanımızın barınması, beslenmesi, ısınması kısaca hayatını sürdürmesi için bu bölgelere birçok mal ve hizmet temini gerekmektedir. Ancak bu bölgelere gönderilmek üzere satın alınan bu mal ve hizmetlerden maalesef KDV ve/veya ÖTV alınmakta.
İvedi şekilde devletimizin yapması gereken ve herkesçe atlanılan bir mevzu var. O da AFAD’a ve/veya Ahbap’a yapılan bağışlarla deprem bölgesine gönderilmek üzere alınan ürünlerden KDV ve/veya ÖTV de alınmasıdır. Örneğin Ahbap’a bağışladığımız 1.000 TL ile Ahbap, Diyarbakır’da bir depremzedeye göndermek üzere bir çocuk bezi satın alırsa KDV’li satın almakta. Normal bir vatandaş gibi. İlginç değil mi!
Bazı ürünler ise ÖTV’ye tabi ve bunlardan ÖTV de alınmaktadır. ÖTV alınan bu ürünlerden ayrıca KDV de alındığından ve ÖTV de KDV’nin matrahı olduğundan bağışladığımız paralarla deprem bölgesine gönderilmek üzere alınan ürünlerden hem KDV hem de ÖTV (varsa) alınmaktadır.
Ne var bunda? diyen olabilir elbette. Şöyle ki;
Afad’a, Ahbap’a ya da başka bir dernek ya da kuruma bağış yapılırken birçoğumuz bunu vergiden düşmek[1] için yapmıyoruz.
Amacımız bu bağışımızın depremden zarar görenlerin bir nebze de olsa yaralarına merhem olması, yaralarını sarması. Tamamen insani, olması gerektiği gibi.
Ancak deprem bölgesine gönderilmek üzere AFAD, Ahbap vs tarafından yaptığımız bağışla ürün alınacak ve bu mallara KDV ve varsa ÖTV de ödenecek. Bu durum malın fiyatını maalesef artıracak ve yaptığımız bağışla alınması gereken ürün miktarını azaltacaktır.
Örneğin 1 milyon TL’lik bağış ile alınan mallardan genel olarak yüzde 8 (74 bin TL) veya yüzde 18 (153 bin TL) oranda/tutarda KDV ödenecek ayrıca bu ürün ÖTV’ye de tabi ise ÖTV de ödenecektir. Böylece yapılan bağışın bir kısmı vergiye gidecek ve maalesef ciddi bir maliyet oluşacaktır.
Örneğin 10 bin TL bir bağışla KDV dahil piyasa satış fiyatı 400 TL olan bebek bezinden 25 adet alınabilecek. Ancak 400 TL’lik bu bezden 30 TL KDV alınmaktadır. KDV alınmazsa fiyatı 370 TL’ye düşecek ve 10 bin TL’lik bağışla yaklaşık 27 adet alınabilecektir. 1 milyon TL’lik bağışla satın alınacak bebek bezinde ise yaklaşık 200 adet fark edecektir.
Özetle 1 milyon TL’lik bağışta 200 adet bebek bezi devlete vergi (KDV) olarak gidiyor.
Görüldüğü üzere KDV’den dolayı yapılan bağış ile satın alınabilecek ürün sayısı maalesef azalacaktır.
Bu durum yapılan bağışların bir kısmının vergi olarak devlete geri dönmesine neden olmaktadır. İster kamuya yararlı dernek olsun ister olmasın ister Cumhurbaşkanlığınca muafiyet tanınan vakıf olsun ya da olmasın hemen hemen tüm yardım kuruluşlarında KDV, ÖTV uygulaması bu şekilde işlemektedir.
Yani hem Afad hem de Ahbap yapılan bağışları mal alımında kullanırken bir kısmını ise vergi olarak Devlete vermektedir.
3065 sayılı KDV Kanunu 17’nci maddesinde yer alan eğitimsel, kültürel ve sosyal amaçlı istisnalar bulunmakta ama bu istisnalar maalesef AFAD, Ahbap vs gibi kuruluşlara depreme gönderilmek üzere alınan ürünleri kapsamaktadır.
İçinde bulunduğumuz özel durumun büyüklüğü göz önüne alındığında hem bağışı yaptığımız kurumun harcamaları hem de bu kuruluşlara neredeyse maliyetine mal ve hizmet temin edeceği düşünülen şirketlere gereksiz bir yük oluşturmaktadır.
Böyle olunca da bağışlarla yapılan alımlara KDV, ÖTV uygulanmasaydı daha fazla miktarda alım yapılabilecekken, maalesef bu vergi sistemi yüzünden daha az miktarda alım yapılmaktadır. Bir adet bile konteynır veya seyyar tuvalet alabilmek hayati açıdan çok önemli bir haldeyken sırf vergi yükü dolaysıyla onlarca, yüzlerce belki binlerce adet alım yapılamayacaktır. Mal ve hizmet temin eden firmalar da KDV beyan ve ödeme yükümlülüğü ile uğraşacaklardır.
Çok zor günler geçirdiğimiz şu dönemlerde yapılan her bağışın tek kuruşu bile hayati önemi haizdir. Ancak yapılan bu bağış ile AFAD, Ahbap ve/veya diğer dernek ve vakıflar tarafından deprem bölgelerine gönderilmek üzere satın alınan gıda, battaniye, ısıtıcı, kıyafet, temizlik malzemesi, hijyen ürünleri, çocuk bezi ve envai çeşit insani ihtiyaç ürünlerine maalesef KDV ödenmektedir.
Üstelik normal dönemlerde ödediğimiz KDV oranı kadar, indirim olmaksızın. Hatta şu anda İstanbul Bebek’te bir markette satın alınan bir ürüne ödenen KDV ile deprem bölgesine gönderilmek üzere alınan aynı ürüne aynı tutarda KDV ödenmektedir. Hele bir de satın alınan bu ürünler ÖTV’nin kapsamına giriyorsa ÖTV de ödenmekte ve fiyat katmerli bir şekilde artmaktadır. Yani devletin sorumluluğunda olan bir kısım görevi yurttaş olarak biz üstlenip bağış yaparken aynı zamanda bu bağışın bir kısmını da devlete vergi olarak ödemekteyiz. Bu hiç adil değil…
Bu konunun en azından şu dönemde deprem bölgeleri adına ivedilikle çözülmesi, o bölgeye gönderilmek üzere AFAD, Ahbap gibi kurum ve kurumlarca alınan ürünlere ilişkin KDV ve ÖTV istisnası düzenlemesinin yapılması elzemdir.
Şu dönemde bu yapılması gereken bir tercih değil, zorunluluktur[2].
[1] Özellikle vergiden düşmek ifadesini kullandım. Çünkü gider yazma kavramını Kanunlarımız matrahtan indirme halkımız ise vergiden düşme olarak kullanmakta. Herkesçe anlaşılsın diye öyle yazdım.
[2] Bu yazıyı yazarken fikir ve katkı sağlayan sevgili dostum E.Vergi Müfettişi YMM Deniz TOPAÇ’a çok teşekkür ederim.
Murat Batı kimdir? Prof. Dr. Murat Batı, 14 Aralık 1974 tarihinde Diyarbakır'da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Diyarbakır'da tamamladı. Lisansını Ankara Gazi Üniversitesi'nden, yüksek lisansını Hacettepe Üniversitesi'nden, doktora derecesini "Türev Araçların Vergilendirilmesi" teziyle 2012 yılında İstanbul Üniversitesinden aldı. Mali hukuk alanında 2016 yılında doçent, 2022 yılında profesör kadrosuna (Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi) atandı. Çok sayıda üniversite, banka, belediye ve profesyonel şirkete, özellikle vergi hukuku alanında eğitimler verdi; hukuk ofisleri ile YMM ofislerine danışmanlık yaptı. "Vergi Hukuku (Genel Hükümler)", "Muhasebe Hileleri ve Vergiden Kaçınmanın Türk Vergi Mevzuatındaki Yasallığı", "Türk Vergi Sistemi" kitapları yayımlandı; 60'tan fazla ulusal ve uluslararası akademik yayında makale ve kitap bölümü yazdı. Kısa bir süre Cumhuriyet, Dünya ve BirGün gazetelerinde konuk yazarlık yaptı. Eylül 2020'den itibaren T24'te yazmaya başlayan Murat Batı, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mali Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevini halen sürdürmektedir. |