D_Masthead_970x250
Amerika yoksa NATO diye bir şey olur mu? Olsa da bir anlamı olur mu? Yani de Tocqueville'in 1830'larda gözlemlediği durum 2030'lara yaklaşırken gene geçerli, hâlâ geçerli. Bu olağanüstü bir öngörü

Alexis de Tocqueville Fransa'da, 1805'te doğdu. Elli yaşlarının ortalarında öldü (1859). Kısa bir hayat... Ancak bu kısa ömre bazı çok önemli eserler sığdırmayı başardı. Düşünüyorum da, "siyasi öngörü" yapmakta onun kadar başarılı olmuş, ona denk bir kişi tanımıyorum. 1830'larda de Tocqueville "Amerika'da Demokrasi" adında bir kitap yayımladı. Bunu yazdığında (bildiğim kadar) Amerika'yı ziyaret etmişti. Rusya'ya hayatında hiç gitmemişti, görmemişti. Ama bu kitabında bu iki ülkeden birinin gelecekte dünyanın önderi olacağını yazmıştı. Kitabın ortaya çıktığı dönemde böyle bir gelecek tahmininde bulunmuş kimse yoktu. De Tocqueville'in kendi ülkesi, Fransa, on beş yirmi yıl önce böyle bir konuma yaklaşmıştı ama Napoleon Waterloo'da savaş kaybedince bu hayal sönmüştü. "En güçlü" sıfatı herkesten çok Büyük Britanya'ya yakışıyordu ve daha uzun süre bu durum değişmeyecekti. "Güneş Batmayan İmparatorluk" oluşum halindeydi.

De Tocqueville'in bu kitabını yayımlamasından yüz yıl sonra dahi "Amerika dünyada en güçlü" diyen pek çıkmazdı (Ancak Dünya Savaşı bitiminde bu sıfat genel kabul gördü). Yazarın iddiası, 20. yüzyılın ortasında tartışılmaz bir "doğru" haline geldiğinde, bu önderlik için verilmesi gereken mücadele sadece Amerika ile Rusya arasındaki rekabet olmaktan çıkmış, kapitalizmle sosyalizm arasında bir mücadele haline gelmişti. Bu, tabii, de Tocqueville'in o tarihte düşünmesine ve analizine katmasına imkan olmayan bir şeydi. Ama, derken bu durum da değişti. Yeniden, Fransız düşünürün söylediği "Amerika-Rusya" rekabetine döndük. Şimdi ne oluyor? Rusya Ukrayna'yı mı hizaya getiriyor? Yoksa Rusya NATO ile mi çekişiyor? İyi ama, Amerika yoksa NATO diye bir şey olur mu? Olsa da bir anlamı olur mu? Yani de Tocqueville'in 1830'larda gözlemlediği durum 2030'lara yaklaşırken gene geçerli, hâlâ geçerli. Bu olağanüstü bir öngörü.

De Tocqueville dünya önderi olacak iki "aday" gösteriyor ama kitabı okuduğunuzda gönlünün Amerika'dan yana attığını fark ediyorsunuz. Böyle olmasının gerekçesi zaten kitabının başlığında ima edilmiş: "demokrasi" sorunu. De Tocqueville Amerika'nın doğayla başarılı bir şekilde mücadele edip kazanarak bu güce eriştiğini, Rusya'nın mücadelesinin ise insanlara karşı olduğunu söyler. Bu ikili rekabette ona göre Rusya'nın silahı kılıç, Amerika'nın silahı ise pulluktur. Yazarın kendi tercihi bellidir. 

Tabii Amerikalılar o pullukları kullanacak arazileri bulmak için Kızılderililer'e epeyce bir "kılıç üşürmek" gereği duydular. Ama bunların yazıldığı bu insanlığa aykırı bir davranış sayılmıyordu. İkincisi, Amerika'nın de Tocqueville tahminine göre "dünya önderi" olması da gene yazara göre bunun yolunu açan "Amerikan demokrasisi"ne iyi gelmedi.

Sonuç olarak Amerika'nın önderliği devam ediyor. Gelgelelim, Dünya Savaşı'nı izleyen Soğuk Savaş döneminde olduğu kadar tartışılmaz, yan bakılmaz bir "önderlik" değil bu artık. İşte Amerika'nın bütün o "Sakın ha!" efelenmelerini umursamayan Putin yapacağını yaptı; Amerika ise (daha işin sonuna gelmedik ama şimdiki durumda) yapması bekleneni yapmadı. Bakalım bu "yaptırım" uygulamaları v.b. ne sonuç verecek -sonuç verecek mi? Tabii bugünkü durumda dünya de Tocqueville'in bildiği dünyadan bir hayli farklılaştı ve, örneğin, onun aklından geçmesi mümkün olmayan bir Çin ufukta peyda oldu. Orta vadede Amerika'nın dünya önderliğinin üstüne iri kıyım bir soru işareti kondurmaya aday olanlardan biri de Çin ve bazı belirtilere bakılırsa bu işi yapmak için elinin altında bulundurduğu potansiyel Rusya'nın sahip olduklarından daha fazla.

Çin, Çinli olmayanlar için ciddi bir muamma. De Tocqueville'in Rusya ya da Amerika'dan birinin dünyaya egemen olacağını tahmin etmek üzere başvurduğu değerlerin başında "demokrasi" geliyordu. Bunun, Çin'in de önünü açacak sihirli formül olduğunu herhalde söyleyemeyiz. Çin demokrat falan değil; Amerika'nın daha doğduğu anda başlıca değer bellediği "birey" de Çin'in umurunda değil. Dünyada herkesten çok "Çinli" bulunmasının bir sonucu mudur, nedir, bilemem ama, yönetim açısından, yönetim felsefesi açısından bakıldığında Çin halkı birey mirey değil "işgücü", "emek gücü" türünden bir soyutlama olarak görülüyor: Çin'i dünyanın bir numaralı ülkesi haline getirmek için gerekli malzeme içinde yeri olan bir öge, bir "nicelik".

Neyse, bırakalım "önderlik" konusunu. Böyle kavramlar önem kazandıkça insanlar soyutlaşıyor. Dünyayı böyle yorumlama alışkanlıklarından vazgeçmemiz de bugünden yarına olacak bir şey değil -daha daha "öbür gün" olur mu, o da belli değil.

Gelelim Ukrayna'ya. "Ukrayna bahane" demiştik. Aslolan Amerika ile Rusya arasındaki en azından iki yüzyıldır süren rekabet ve mücadele. Dünya yüzyılların yirmi birincisine girerken Rusya bu mücadelesinde ciddi kayıplara uğradı. Gene de Tocqueville'in kavramlarına dönecek olursak, belki "kılıç" bir önderlik elde etmek için elverişli bir araç olabiliyor, ama o elde edileni uzun süre elde tutmanın uygun aracı o değil. Bugün, Sovyetler Birliği'nin kısmen dağılmış manzarasına baktığımızda bir zamanlar bu "Birlik" içinde bulunan toplumlarda köklü bir Rus düşmanlığı olduğunu görüyoruz. Bugün de yeni Rusya'nın içinde kalmış toplumlara baktığımızda ise görülen şey bir Rus-severlik değil; çaresizlik, zorunluluk v.b. Ukrayna'da da durum bundan farklı değildi. Ukrayna ki, geniş Slav dünyası içinde Ruslar'a oldukça yakın görünen, "ortak tarih" anılarının bayağı bol olduğu bir yer. Örneğin Rusya'nın Rusya olmasında önemli katkısı olan bir olay, Petro'nun bizim "Demirbaş" dediğimiz İsveç kralı XII. Karl'a karşı kazandığı savaştır: Çaykovski'nin de üstüne beste yaptığı Poltava Savaşı. Poltava kenti bugünkü haliyle Ukrayna sınırları içinde. Zaten "Rusluk" ilkin Kiev'de doğmuştur-daha Moskova Knezliği falan yokken.

Bu son çatışma ne sonuç verecek bilmiyoruz. Harita üstünde birtakım değişiklikler olması muhtemel görünüyor. Ancak matbaada basılan o haritalardaki değişiklikler Ukrayna halkının gönlündeki haritada yansıyacak mı? Hiç sanmıyorum. Sovyet döneminde olanlarla (Stalin'in uyguladığı "aç bırakma" politikası v.b.) ciddi tohumları ekilmiş "Rus düşmanlığı" bu olaydan sonra ne gibi boyutlara ulaşır, tahmin etmesi hem güç, hem de kolay. 

Ukrayna "bahane" olabilir; ama "bahane" de olsa, onun da kendi geçmişi, dayanakları, kendi tarihi var. Bunlara da elimden geldiğince değinmeye çalışacağım.  

İlgili İçerikler