İşin içinde olmayınca haberim de yoktu. Ama belli ki bir süredir Doğan Medya’nın iktidara yakın ellere devredilmesinin hazırlıkları, belki görüşmeleri yapılıyormuş. Ancak sonuç ilân edilince haberimiz oldu ve doğal olarak şaşırdık.
Ama iktidar çevrelerinin pek sevdikleri deyimle “büyük resim”den bakınca, uzun boylu şaşıracak bir durum yok. Benzerleri dünyada yapılmış işler ve burada da bir süredir yapılmakta olan işler. AKP iktidarı, adım adım (“adım”lar da giderek hızlanıyor) “müesses nizam”ın parçalarını söküyor, ıskartaya çıkarıyor.
Peki bu “müesses nizam”ın böyle sökülüp hurdaya çıkarılması Türkiye açısından olumlu bir olgu mu? Doğan Medya haberinin duyulması ile birlikte, bazı yazarlar, bu medyanın zaten bağımsız olmadığını, Türkiye’de basının zaten (ve çoktan beridir) “satılmış” olduğunu yazdılar. Olaya bu genişlikte baktığımız zaman “Doğan Medya” etiketinin de durumu açıklamakta yetersiz kaldığını görebiliriz. Bu medyadan şikâyetçi olan birçok kişinin “amiral gemisi” diye andığı Hürriyet gazetesi henüz “Doğan Medya” olmadan önce de devletin toplumu kendi “tensib” ettiği doğrultuda koşullamasının ve yönlendirmesinin aracıydı. “Devlet Malzeme Ofisi” ya da “Toprak Mahsulleri Ofisi” gibi bir devlet kuruluşu değildi ama “Devletin İdeoloji Üretme Aygıtları”nın başında gelirdi ve bu kimliğiyle Türkiye’yi Devlet Malzeme Ofisi gibi bir kuruluşla kıyaslanamayacak ölçüde etkilemişti ve etkiliyordu. Dolayısıyla devletin (çok zaman da devlet içinde karanlık “misyon”larla uğraşan ekiplerin) kamufle bir kolu olarak çalışırdı. Bunu bilmeyen sanırım yoktur.
Gene bu olay üstüne yazan bazı yazarlar bu özelliğe dikkat çekerek, “Satılması şart mıydı?” diye soruyorlar. Zaten kolay denetlenebilen böyle bir medyanın iktidar için kullanılması mümkünken niçin satıldı? Bu sanırım, bu iktidarın iktidar etme tarzına ve üslûbuna bağlı bir davranış biçimi. Rövanşist bir huşunetin belirlediği bir ruh hali siyasete egemen. “Huşunet” çok zaman “rasyonalite”yi de kenara itebiliyor.
Bugünkü iktidar “totaliter” bir bir kanala girmiş durumda. Bu kelime zaten durumu açıklıyor: “Total!”
Ben kendi hesabıma iktidarın söktüğünü gözlemlediğimiz eski devlet avadanlığının bir destekçisi hiç olmadım ve bugün de onun sökülmesi için yas tutmak içimden gelmiyor. Toplumun demokrasiye doğru evrilmesini durdurmak üzere çalışan bir avadanlıktı o da. Ancak böyle bir “durdurucu” avadanlığın toplumun önünü açmak üzere sökülmesi ve onların yerine demokrasiyi besleyecek kurumların kurulması bir şeydir; “müesses nizam”ın daha da faşizan bir yapıya yer açmak üzere “demonte” edilmesi başka bir şeydir. Sökülmesi için yas tutulamaz ama bu şekilde sökülmesi de alkışlanamaz.
Bu devir olayıyla birlikte, çok geçmeden gelecek başka adımlar olduğunu görebiliyoruz. Amaç ve hedef belli: Bağımsız ve “muhalif” seslerin (gene “total” bir şekilde) susturulması. Dolayısıyla gün, “Ne iyi oldu da satıldı” demenin günü değil.
Bunların yaklaşan (ama ne kadar yakın olduğunu da bilmediğimiz) seçim mevsimi için hazırlık olduğu belli. “Popülarite” düşerken “baskı” ve bu tür manevralar yükselecek. Bugün iktidar, “şunu, şunu yapmak için iktidar” olmaktan çok “kendini yeniden üretmek için iktidar” karakterine büründü. Bu da öyle bir sürecin manivelalarından biri.