Referandumun Olağanüstü Hâl yönetimi altında yapılacağı çoktan beri belli oldu. "OHAL" kısaltmasını "olağan"a çevirmek iktidarın bir politikası olduğuna göre, bunda şaşacak bir şey yok. Cumhurbaşkanı bunda bir sakınca olmadığını kendisi de belirtti zaten.
İktidar olmanın kazandırdığı her türlü avantaj, sonucun "evet" olması için sonuna kadar kullanılacak. Bundan kimsenin şüphesi olmamalı ve sanırım zaten kimsenin şüphesi yok. İşte, ünlü medya grubunun verdiği "işten atma" kararı, bu olayın hangin koşullar altında ilerlemekte olduğu hakkında yeterli fikir veriyor. Gazeteci önerilen anayasa değişikliğinin iyi bir şey olmadığını, "hayır" demek gerektiğini söylemiş. Söyler söylemez de kendini kapının önünde bulmuş. Gerekçeyi de hemen açıklamışlar: "Tarafsız"lığa aykırıymış yaptığı.
Aynı ünlü medya kuruluşunun bir başka ünlü gazetecisi birkaç gün önce referandumda "evet" oyu vereceğini açıklamış, niçin böyle yapacağını gazetesindeki makalesinde uzun uzun açıklamıştı.
Bu durum "tarafsızlık" kavramından ne anlaşıldığını açıklıyor herhalde. Tarafsızlıktan bunu anlayan, bence, söz konusu medya kuruluşu değil. O kuruluş, asıl büyük karar merciine kendini beğendirme çabasında.
O büyük karar merciinden "karar" geldi zaten. Merciin alt hizmet birimlerinden "Başbakanlık" diye bir yer var. Görünüşe bakılırsa fazla ömrü kalmamış bir birim, ama kendisi de bu hedefe varmak üzere çalışmakta. İşte o birimde görevli kişi, yani Başbakan, durumu açıkladı: PKK, FETÖ ve HDP "hayır" diyecekmiş, onun için onlar da "evet" diyeceklermiş.
Bu sıralama üstüne, bu yorum üstüne söylenecek çok şey var, şimdilik onlarla uğraşmayalım. Ne demek istiyor, Başbakanlık görevini yerine getiren kişi? "Hayır" diyen PKK'lıdır, diyor, değil mi? PKK bir "suç örgütü" olarak tanımlandığına göre, referandumda "hayır" demek de suç" olarak tanımlanmış oluyor. Gazetede "evet" yazan işine devam ederken "hayır" diyenin "tarafsızlık ilkesi"ni bozduğu gerekçesiyle işten atılması şeklinde tezahür eden "tarafsızlık" böyle gerektiriyor.
İktidarın "hayır" diyecekleri nasıl gördüğünü anlıyoruz böylece. İyi güzel de, madem böyle, niçin "referandum" yapıyorsunuz? Verecek topu topu iki oy var. Biri de "suç" olarak tanımlanmış. "Hayır" dedinizse "PKK'lı"sınız, "suçlu"sunuz! O zaman referandum yapmanın âlemi ya da anlamı var mı?
Tabii bu cümlenin içinde HDP'yi de PKK ve FETÖ ile aynı kefeye koyma gibi manevralar da var ya, şimdilik oraya girmeyelim dedik.
"O halde niçin yapıyorsunuz?" sorusunun cevabı, "OHAL'de yapıyoruz" oluyor. Bu koşullarda bu cevap mantıklı.
Burada ilginç bir nokta daha var. Başbakanlık memuriyetini uhdesine bulunduran zat bu değerlendirmeyi niçin yapıyor? Ülkenin rejimini bir "tek-adam diktatörlüğü"ne dönüştürmesi söz konusu olan (en azından, böyle olacağı iddia edilen) bir anayasa değişikliğini halk oyuna sunma hazırlığı yapılıyor. Niçin "evet" demeli, niçin "hayır" demeli, tartışılan bu.
"Başbakanlık" memuriyetini deruhte eden zatın "evet" demenin niçin gerekli olduğuna dair açıklaması bu: "PKK, FETÖ ve HDP 'hayır' oyu çıkmasını istedikleri için biz 'evet' diyeceğiz."
Belli ki bu zatın bu anayasa değişikliği üstüne söyleyecek başka ("pozitif") bir sözü yok. Değişikliğin faydası ve gerekliliği üstüne getirebileceği en güçlü gerekçe bu. Gerçek durum da bu zaten.