KPSS münasebetiyle yeni bir "skandal" ortaya çıktı. Bu sınavlarda ne oluyor, sorular, cevaplar sızdırılıyor mu? Gösterileri yapıldı ve bunlar zaman zaman tartışması alevlenen sorular ve belli ki aynasız bir şeyler oluyor, dönüyor. Bu seferinde, söylendiği gibi seçim yaklaştığı ve ahlaki titizlik gösterisi puan getirebileceği için mi, her neyse, incelemeyi daha bir ciddiye alma girişimi oldu. Ama bu da çok güvenilir bir şey değil. Şimdiye kadar bir yığın olay hakkında "ciddiye alma" "ritüelleri" yapıldı ve arkası gelmedi.
Burada "çığır açan" hareket Gülenciler'in hareketi oldu. Çünkü bilinçli, kararlı ve geniş kapsamlı (dolayısıyla "etkili") bir "sızma" stratejisi uyguluyordu. Normal koşullarda kendisine özellikle kapalı tutulan devlet alanlarına gerçek kimliğini, fikriyatını gizleyerek girmek ve zamanı gelince bütün mekanizmaya el koymak...
Dolayısıyla çabalarını bu alanda yoğunlaştırdılar ve belirli ölçülerde bayağı bayağı başarılı da oldular. Tayyip Erdoğan'ın başlangıçta pek hoşnut olduğu ittifakı bozmasında bu "başarı"nın da payı olduğu kanısındayım. Fazla başarı oldu. Bu ittifak bozuldu ama "taktik" kendisi kaldı. Mekanizma lağvolmadı, sevk ve idare el değiştirdi.
Onun için soruların sağda solda gezindiğinin tespit edilmesi pek de şaşırtıcı değildi. Kim bilir ne zamandır ve hangi yoğunlukta kullanılagelmişti. Türkiye'de siyaset ve ekonomi arasında, azgelişmiş toplumlara özgü biçimde bir bağ vardır, hep olmuştur (rejime göre az çok biçim değiştirse de). Sermaye, palazlanmak için, siyasetin yardımını bekler; siyaset, birilerine kazandırdığı paranın bir kısmının kendisine dönmesini bekler v.b. Bu arada hangi işi kimin yapacağı da elbette siyaseti kararına bağlıdır. Her dönemin, her çizginin kendi "zenginleri" olur. "Harp zenginler", "vagon ticareti" bir zamanlar birilerine çok şey anlatan sözlerdi. "Tekelci Devlet Kapitalizmi" dediğimiz zaman bütün bir sistem gözümüzde canlanır; "Hacıağa" kelimesinin ardında koca bir tarih yatar. AKP kadroları ve onları destekleyen, iktidarda tutmaya çalışan kesimler bu işlerde hayli yeni sayılır, onun için de çok atılgan oluyorlar. Bu son durumda toplumu mümkünse A'dan Z'ye değiştirme enerjisinin de payı unutulmamalı.
Konu beni "iktisadi tarih" taraflarına çekip götürdü; oysa yazmaya başlarken aklımda başka bir şey, "test" denen yöntemin kendisi vardı.
Hani böyle "soru çalmak" filan gibi konularda "test" yöntemi son derece elverişlidir: soru, ardından dört, beş şık. "A", diyeceksin, "B" diyeceksin. Bütün "doğru" cevaplar bir anahtarda, tek sayfa bir şey. Taşıması kolay. Başka türlü sinyal vermesi de kolay.
Bütün dünyada, her alanda, "büyüyen nicelikler" var. Bir milyon kişi, "bilmemne" sınavına giriyor. Ne yapacaksın? Kompozisyon mu yazdıracaksın? Kaç kişi okuyacak? Hangi ölçütlere göre değerlendirecek, notlayacak? Olacak gibi değil. O halde daya testi.
Niyeti bozduktan sonra, hangi yöntemi uygulasan, suistimal etme imkanın var. İşte, "mülakat" diye bir şey icat etmişler.
Bu gibi hilebazlıklardan çok uzun vadeli etki ve sonuçları bana önemli geliyor. Niçin "sınav" yaparız? Bilgi ölçmek için, değil mi? Peki, "test" dediğimiz şey bilgi ölçüyor mu? Bence, hayır. Onunla ölçtüğümüz şey bana göre "bilgi" olarak bildiğim şey değil, "enformasyon" dediğimiz şey, hani "brifing" gibi -toplum olarak "bilgi" ile ilişkimiz fazla içli dışlı olamadığı için dağarcığımızda yeteri kadar kelime de yok. Malazgirt Savaşı 1085'te ya da 1210'da değil de 1071'de oldu. Bunu bilmek mi "bilgili olmak"?
"Bilgi" ile "muhakeme" bir arada yürür, öyle olmak zorundadır. "Test" dediğimiz yöntem bizi "muhakeme"ye doğru zorluyor mu? Hayır, "olgu"lara yöneltiyor, onların arasındaki ilişkilere yönlendirmiyor.
Bir eğitim sisteminde başarının nihai ölçütü olarak kabul edilen sistem, ister istemez, öğrenme eyleminin mahiyetini de biçimlendirir. Sonuç testle alınacaksa sen de teste doğru cevap verecek şekilde öğreneceksin. Bu, bence, "öğrenmeyeceksin" demenin öbür türlü söylenişi.
Test gibi bir yöntemin kaçınılmaz olduğu, hatta belki faydalı olduğu durumlar vardır, olabilir. Ama eğitim/öğretim öncelikle düşünme yeteneğini beslemek üzere bilgilendirme demektir. Test, son analizde, edilgen bir zihin koşullanması yaratır: "Hangisi doğru?" "Hangi şıkkı seçersem doğru bilmiş olurum?" Kafanı buna göre çalıştıracaksın. Oysa etkin bir zihin eylemi gerekiyor. "Şöyle, çünkü şunlar, şunlar şöyle". Yani "şıklar" denen şeyleri de sen kendin üreteceksin.