Bu hafta "Birikim" yazımda Türkiye'de "sosyalist sol" üstüne bir şeyler yazmıştım. Burada bir türlü aşılamayan bir "apolitik tavır" olduğu düşüncemizi söyleme ve konuyu işlemeye devam etme niyetinde olduğumu eklemiştim. Aynı günlerde (geçtiğimiz hafta sonu) TİP'in kongresi yapıldı. Hasköy'deki (eski mezbaha) salonda yapılmış. Sağdan soldan okuduğuma göre de canlı ve heyecanlı bir biçimde geçmiş. Binayı biliyorum. Geldiğimiz şu günlerde sosyalistlerin bu boyda boşta bir salonu dolduracak kadar insan toplamaları bile "başarı" sayılacak bir olay haline geldi. Bu toplantının bunu fazlasıyla başardığı anlaşılıyor. Bu da bence iyi bir haber.
Pratik siyasetle ilişkilerim neredeyse koptu. Onun için TİP'in nereden, nasıl geldiğini bilmiyorum. Ahmet Şık'ı tanırım (ve severim). Erkan Baş'ı televizyonda sık sık görür olduk. Her dediğine katılmasam da makul bir insan olduğu belli. Demokrat bir duruşu olduğunu görüyorum. Dogmatik olmadığını umuyorum. Ancak bu arada bu partinin HDP ilişkileri bana sorunlu görünüyor. Ama, sonuç olarak, böyle başarılı bir kongre geçirmelerine sevindiğimi söylemeliyim.
Bunda konjonktürün payı var -birkaç koldan. Bunu söylemekle başarıda partinin payı olmadığını ima etmek gibi bir niyetim yok. Politikada konjonktür her zaman son derece önemlidir, onun rol oynamadığı bir politik olay, gelişme, herhangi bir şey olmaz. "Birkaç koldan" dedim. Nedir bunlar?
Birincisinin AKP iktidarı olduğunu söylemek gerek. AKP, "kendisi" olmakla, ona tam karşıt olan herkesi sempatikleştirdi ve sempatikleştiriyor. Ayrıca sürekli gerginlik yaratmayı sürdürerek kendisine karşı oluşacak muhalefetin de radikalleşmesine dolaylı katkıda bulunuyor.
Birçok insan varolan muhalefette böyle bir "radikalizm" göremiyor (ben kendi hesabıma "İlle olsun" demiyorum; durumu tespit etmeye çalışıyorum). Bugünkü yapısıyla TİP, Halk Partisi'nin "solunda" duran bir parti. Bunun alt-başlıklarını sıralamaya kalkışmayalım:
"Solunda". Yani, hem muhalefetinin dozunda, hem de kazanacak olursa yapmayı düşündüğü işlerin niteliği açısından, CHP'nin ilerisinde. Bu konjonktürde, bunun koşullarına verdiği cevaplarla TİP belirli bir iletişim kurmayı beceriyor olmalı ki coşkulu bir kongre toplayabiliyor.
"Konjonktür" denince Türkiye politik ortamı içinde görebildiğim olguları saydım. Ama bu yalnız Türkiye'yi kapsayan bir durum değil, uluslararası boyutları da olduğunu düşünüyorum. Sol, bütün dünyada, aşağı doğru inen bir çizgi izlemekteydi. Macaristan, Çekoslovakya gibi uluslararası boyutları olan fecaatlerden sonra Sovyetler Birliği kendisi de çatır çutur çöktü.
Böylece, kapitalist dünya rakipsiz kaldı. Bizim AKP gibi, "dış düşmanlar" eliyle yürütülen sabotajlardan, komplolardan söz edecek hâli yok (AKP'nin de yok ama geçelim). "Olsun" diyor, oluyor.
Peki, ne oluyor? Doğrusu öyle çok parlak şeyler olmuyor. "Kriz" dediğimiz şey gene var, oradan buradan başını kaldırıyor. Pandemi gelip ortalığı birbirine katabiliyor. Dünya eskisinden daha müreffeh olmayı başarmış değil, yoksulluğu kendi ülkesinden uzaklaştırabiliyor (gelişme düzeyi buna yatkınsa) ama dünyadan silip atamıyor. Her şeyin üstünde "iklim krizi" çökmüş oturuyor; daha neler yapabilir, spekülasyon konusu. "Yahu, eskiden bir 'sol' vardı; nerede o?" diye soranların sayısı artıyor. Bu, yavaş yavaş, dünyada "sol politika" için yeni bir zemin oluşturmaya başlıyor.
Böyle şeyleri düşünerek, yukarıda değindiğim, "Birikim"de kendi yazdığım yazıda solu olmayan bir siyaset, solu olmayan bir dünya olabileceğine inanmadığımı söylemiştim. Bunu söylemek de bir "kahinlik" başarısı değil elbette. Olmayıp da ne olacak?
Ama bu, "eski sol"un hortlaması biçimini almamalı. Örneğin, dogmatik olmamalı. Kısaca,"teori"nin geçerliliği kendi içsel ögeleriyle tutarlılıktan önce ya da en az onun kadar yeni teknolojinin bize öğrettiği "feed-back" mekanizmaları çerçevesinde değerlendirilmeli. "Demokratik" olması elbette olmazsa olmaz; ama bu da şimdiye kadar deneyimlediğimiz ve öğrendiğimiz demokratik işleyişleri restore etmekle yetinmemeli. Kongrede Erkan Baş'ın söylediği gibi şimdiye kadar denenmemiş yöntem ve araçları ("dijital" demişti) devreye sokarak demokrasinin alanını genişletmeli. Geleceğin sağı kavgaya başvuruyorsa geleceğin solunun da bundan kaçması söz konusu olmamalı ama sol kavgayı çıkaran olmamalı. Sosyalizm için mücadeleyi dünyayı nüfuz altına alma mücadelesine dönüştürmemeli.
Şüphesiz daha çok şey saptanabilir, sayılabilir. Gelecekte mücadele etmemiz gereken şeylerin bir kısmını muhtemelen bugün bilmiyoruzdur bile. Ben öyle, yüzeyden bir "gözden geçirme" ile ilk ağızda akla gelecek birkaç temel şeyi sıraladım burada. Basit görünen, ama basit olmayacağını umduğum bir "okazyon" münasebetiyle: coşkulu kongre!