1 - Beatles: Zaman ötesi bir fenomen
3 - Rock - Psychedelic Deneyler - Ölümler - Zirveye varış
4 - The Beatles'tan Hippilere; 68'e çeyrek kala...
5 - Mayıs '68, devrim ve Beatles
Uzun zamandır bu büyünün esrarına kafa yoruyordum. Kendileri bile bilmiyorlardı ki… Bu işin boyumu çok aştığının da bilincindeydim. Ama deneyeceğim ve her bulduğum parçayı burada paylaşıp, parçalar tamamlandığında puzzle için kararı okuyuculara bırakacağım.
Bu dizinin ilk bölümünde, yazdığım, Brian Epstein’in, “müzikleri kuşaklar arası çatışmaya son veriyor, kuşakları birbirine yakınlaştırıyor” değerlendirmesi, bir pusula işlevi görür sanıyorum.
1990’larda Ankara’da seyrettiğim, Michel Radford tarafından yapılmış Pablo Neruda ve Şili hakkındaki Postino adlı filmdeki bir sekans, Epstein’in iddialı savını destekler mahiyette idi:
“Bir evde Neruda ve küçük bir kız çocuğu yalnızdırlar ve çocuk sıkılmaktadır. Ne yapacağını şaşıran Neruda, pikaba bir plak koyar, çalan müziğin eşliğinde o koca gövdeli şair, rock&roll yapmaya başlar, kız çocuğu da, neşe içinde dans eder ve iyi vakit geçirirler. Kamera plağı zomlar: Beatles – Please Please Me.”
Vefatı üzerine T24’te yayımlanan yazımda Ravi Shankar’ın 28 yıl önce Türkiye’ye ilk gelişinde düzenlenen basın toplantısına detayıyla değinmiştim. O gün bir gazeteci Ravi Shankar’a rock müzik hakkında bir soru sormuştu. Shankar’ın hafızama nakşettiğim yanıtı şöyleydi, kelimesi kelimesine:
“Rock için artık yaşım ilerledi. Çok sık dinleyemiyorum ama Beatles ve Simon&Garfunkeli’i hala dinlerim.”
Leonard Bernstein, 20 yy.’ın en önemli müzik adamlarından biriydi. New York Filarmoni Orkestrası’nın 26 yıl şefliğini yapan, besteleriyle de müzik tarihinde yer alan Leonard Bernstein, “Bach eğer günümüzde yaşıyor olsaydı, Beatles’ın ki gibi müzik yapardı?”
Şimdi bu ifadeyi biraz eşelersek; Bach, Barok müziğinin Handel, Vivaldi, Scarlatti ile birlikte en önemli bestecisidir. İtalyanca ya da Portekizce düzensiz inci anlamına gelen Barroco kelimesinden türetildiği, kaynaklarda yazılı. Barok denince hem mimaride, hem de müzikte ince ve detay süslemeler akla gelir. Klasik dönem bestecileri, Barok’u süslü diye hor görürler. Rönesans ile klasik dönem arasında ortaya çıkan Barok, alışılmış kurallara riayet etmeyip onları değiştirmiş, çalgıları farklı ve yeni tekniklerle çalmanın mecrası olmuştur.
Kalıpları ve kuralları değiştirmek… MFÖ’den Fuat, Beatles’ı dinlediklerinde çarpıldıklarını çünkü Beatles’ın o zamana kadar bilinenlerin çok ötesinde ve çok dışında yenilikleri ustaca icra ettiklerini, bir TV programında söylemişti.
Beatles müziğinde ince ve detay süslemeler, olağanüstü işçilikle yapılmıştır. Ara sesler, ana melodiyi tam anlamıyla süsler ve zenginleştirir. Eğer Beatles müziği, kulağı bir huni gibi değil de bir cihaz gibi kullanarak dinlenirse, demek istediğim hemen fark edilir. Beatles müziğinin insanı mutlu eden yanlarından biri de budur.
Zaten müzikleri buraya doğru evrilirken, artık 4 kişinin kotaracağı iş olmaktan çıkmıştır. SGT.PEPPER’da 120’ye yakın müzisyenle çalışılmıştır.
Farklı ve rock için pek alışık olunmadık çalgılar da gerekir. Mesela, Norwegian Wood adlı şarkının provalarında bir türlü istenilen gerçekleşmez, Paul ve John, George Martin’le epeyce uğraşırlar. Asapları bozulur, o ara George’un sitar çalıştığı akıllara gelir. John, George’a “Şuna bir baksana sitarla olabilir mi” diye ev ödevi verir. George evde biraz çalışır, stüdyoya geldiğinde, “Galiba oldu der”, dinlerler, mutlu bir gülümsemeyle “Tamam buydu aradığımız” diyerek kayda girerler. Bizler de bu şahane şarkıyı on yıllardır dinleyegeliriz; dönemler, modalar, trendler değişse de…
Alman Yeşiller partisinin üyesi ve eski dışişleri bakanı Joshka Fisher eski bir ‘68 eylemcisidir. O günlerden bugünlere diye bir mülakatında, aradaki değişim ve farkı anlatmak için “Şimdi bana Çaykovski, Pink Floyd’dan daha depresif geliyor” demişti.
Rock’ın devleri Pink Floyd’un da, Rolling Stones’un da, Led Zeppelin’in de, Bob Dylan’ın da dinleyici kitlelerinde benzeri evrimler görülür.
Beatles bu konuda da bir istisnadır. Dönemler, modalar, trendler ötesidir.
Beatles’ı müzikologlar da, entelektüeller de, sıradan faniler de dinliyor.
Bu olgu ancak, büyü, sözcüğü ile anlaşılabilir. Çünkü:
“Çok severek dinlediğim Maria Callas hakkında, operacı bir arkadaşla konuşurken, ‘Neden hala bu kadar çeşitli insan tarafından dinleniyor bilemiyorum’ deyince ben biliyorum cevabını verdim.Çünkü Maria Callas, artık var olmayan zamanlardan gelen bir ses”, bu cevap benim buluşum değildi, Maria Callas’ın biyografisinde yazılı idi.
Bu yakınlarda Bob Marley’i konu alan bir belgeselde, “Bob’un bu kadar sevilmesi ve müziğinin unutulmaması, hüzünlü bir hikayeyi, çok güzel anlatmasındandır” ifadesi, yerinde ve doğru bir tanımlama idi.
Ama büyüyü nasıl ifadelendirebilirsiniz ki?
1968 yılını bitirmiştik, hem dünya da hem de grup içinde çok çalkantılı geçmişti White Album, çok ses getirdi ama Paul’ün yazdığı ve single olarak çıkan Hey Jude isimli şarkısı, ‘68 yılında çok beğenildi. Şarkı, John’un Yoko Ono’ya olan tutkulu aşkıyla artık dönüp bakmadığı resmi eşi Cynthia ve oğlu Julian’a şefkat dolu bir balattır. Paul bu zarif duyarlığı çok takdir edilmişti ya beri yandan da Hey Jude, çok çok güzel ve etkileyici bir Beatles eseridir.
1969 yılı, artık sonun başlangıç yılıdır. Get Back isimli filmin çekimlerine ocak ayında başlanır. Twickenham stüdyolarında grubun provaları sırasında canlı kayıt yapılmaktadır. Bugün pırlanta gibi bir belgeseldir o kayıtlar. Ama o günlerde Paul, George’a yani Guitar Hero’ya gitarı nasıl çalması gerektiği direktifini verince George, “Nasıl isterseniz öyle çalayım, isterseniz hiç çalmayayım” karşılığını vererek stüdyoyu terk eder. John devreye girer 5 saat süren toplantıdan sonra tekrar provalara başlarlar.
30 Ocak 1969 tarihinde, Apple stüdyosunun çatı katında 40 dakika süren bir konser verirler. Bu, muhteşem dörtlünün son canlı performansıdır. Tarihe “Çatı Konseri” diye geçer. Beatles severler için hazin ve iç burkan bir olaydır.
Eylül 1969’da John, yapılmakta olan iş toplantısında, Beatles’ı bıraktığını açıklar. Paul çok sarsılır, bembeyaz olan yüzüyle John’a, bunu hemen açıklamamasını, rica eder. John’un, Yoko’dan başka hiçbir şey zaten umurunda değildir. John&Yoko, George Harrison 1968 ve 1969 yıllarında ayrı ayrı albüm çıkartırlar. George, iyiden iyiye Uzakdoğu mistisizmine dalmıştır. John ise Yoko ile dünyayı şaşırtan savaş karşıtı eylemler yapar, barış için dünya liderlerine meşe palamutu yollarlar. Hayranlarını bile şaşırtacak ölçüde politik eylemlere –yakasında Mao rozetiyle - katılır. Tarık Ali, Regis Debray (CHE’nin o yıllardaki yakın Fransız arkadaşı) ile dostluklar kurar. Tam anlamıyla sistem ve savaş karşıtı militanlık dönemini başlatır.
1969 yılının ağustos ayında Fab Four, Abbey stüdyolarında son defa biraraya gelip, Abbey Road albümünün kayıtlarını dinlerler.
Eylül ayında da John’un Tittenhurst Park’taki evinde son fotoğraf çekimi çalışmaları için biraradadırlar. Fotoğraflara bakıldığında, yüz ifadeleri zaten gelmekte olanı bildiriyor gibidir.
‘69 yılında, gösterimi yaklaşık iki yıl önce yapılmış olan Yellow Submarine filminin soundtrack’i albüm olarak çıkar. Saf bir Psyhcedelic Rock albümü olan Yellow Submarine piyasadayken, grup, Let It Be ve Abbey Road albümlerini oluşturacak şarkılar üzerinde çoktan provalara başlamıştır. Bu bir araya geliş, tamamen Paul’ün ısrarlı çabaları ile gerçekleşmiştir.
Önce Let It Be albümü tamamlanır. Hemen ardından da Abbey Road albümü bitirilir. Ama kayıt sıralamasında bir değişiklik olur. Önce kaydedilen Let It Be 1970 yılına bırakılır. Abbey Road 1969 yılında piyasaya sürülür. Bu albüm, bambaşkadır; su gibi vokaller insanı transa geçirecek kıvamdadır. Enstrümanlar virtüozite düzeyinde çalınmıştır. En çok sevilen ve en fazla satan albümde Abbey Road olur. Come Together, Something (Frank Sinatra, George’un yazdığı bu şarkıyı tüm zamanların en güzel şarkısı olarak ilan etti), Here Come The Sun, Get Back çok biliniyorlar ama Because, bir vokal şaheseridir.
Abbey Road albümü, kapağıyla da bir kez daha hafızalarda yer eder. O yaya geçidi hala yüzlerce meraklının, Londra’da ziyaret ettiği bir yerdir.
Albüm, muhteşem dörtlünün veda mesajı THE END ile sona erer, çok kısa bir Her Majesty ile…