“Ruhlar arasında mevcut olabilecek iletişimin yegâne örneği müzik mi diye düşünüyordum.” (Marcel Proust)
Yaşamı tüm gerçekliğiyle sanata dönüştürmeyi arzulayan 68 ruhunun bütünsellik gösteren enternasyonalist hususiyetleri içinde en emsalsiz olanı hareketin öznelerinin kendi aralarında ve kitlelerle kurdukları iletişimdir. Bu ruh sözünü ettiğim başarıyı dünyanın en ücra köşesinde bile gerçekleştirme dirayetini ve muvaffakiyetini gösterdi. Bu bağlamda Proust’ un ( 1871 – 1922 ) o büyük tarihsel olaydan en az elli sene evvel ifade ettiği kanaati, 68 mayısında anlam ve görüngü çelişkisine aman vermedi.
Beatles, Rolling Stones, Shadows, Monkees, Country Joe @ Fish, Simon and Garfunkel, Animals, Pink Floyd, Doors,Led Zeppelin, Bob Dylan, Donovan, Joan Baez, Janis Joplin, Joni Mitchell, Bob Marley, Eric Clapton, John Coltrane, Thelonious Monk, Miles Davis,Johnny Winter, B.B.King, John Lee Hooker, Ravi Shankar... yazı başlığının ilk akla getireceği isimler; bu kadar değil elbette. Lliste epeyce uzar. Fakat bunlar zaten bilinen ve sık telaffuz edilmiş ve kanıksanmış adlardır, bu konu her açıldığında anılmalarından dolayı.
Peki bu kalıcı iz bırakan, çığır açan isimler acaba kimleri dinlemiş?
Kimlerden etkilenip, esinlenmiş?
Kimler gibi olmak istemişler?
İşte bu soruları sorduğumuz zaman 68 ve müzik konusunda daha kapsayıcı bir açılıma adım atmış oluruz. Yukarıda tercih edilen ve çok dinlenen türleri zikrettim. Fakat bu türler içerisinde 68’lileri ne tür müzik ürettikleri, yaptıklarına baktığımızda blues ve rock epey bir öne çıkıyor. Gitar ağırlıklı ve vokallere de sıkça yer verilen grup müzikleri egemen görüntü veriyor.
''Her şeyi bu adamlar başlattı ''- Bob Dylan'ın bu sözü söyleyinceye kadar büyük çoğunluğun varlığından bile haberdar olmadığı, unutulmuş gitmiş Everly Brothers, dikkatle dinlenilirse, Dylan' ın ne kadar isabetli bir tespitte bulunduğu anlaşılır. Erken 60'ların, duru, tertemiz vokalleri ve hafif melankolik aşk melodileri ve sözleriyle 50'lerden 60'lara geçişin adeta manivelasıdır bu iki kardeşin müzikleri.
Eric Clapton; blues müziğinin efsane ismi ve 27'ler kulübünün ilk üyesi olarak da selamlanan Robert Johnson' ı; Rolling Stones'un melodik beyni Keith Richards, Bo Didley, Muddy Waters; Beatle John Lennon, Chuck Berry; George Harrison, Charlie Christian'ı; Cannet Head, John Lee Hooker'ı; Pink Floyd, iki blues müzisyeninin adlarını grup ismi olarak alacak kadar ikon bellemişler. Üstelik ünlerinin zirvesindeyken de hiç kapris yapmadan bu isimlere olan hayranlıklarını, üzerlerindeki etkilerini söylemekten imtina etmemişlerdir. Liste çok uzar ama sonuç değişmez.
Blues, 68' in müzik beğeni ve tercihlerinde ilk sıradadır, Blues ile Blues alt yapısı üzerine kurulmuş, Rock. Everly Brothers ile açılan ufuktan Hollies, Kinks, Papas and Mamas geçerler ama müzikte tıpkı 68 dalgası gibi yeni yönelimlere evrilir.
Müzik ve 68 denildiğinde çok zahmetli araştırmalara gerek de yok. Çünkü iki hadiseye bakıldığında, sorunsalın döşenmesi ve kavranması için esaslı karinenin teşkil etmiş olduğu görülebilir:
1967 yılındaki Monterey pop festivali ve 1969 yılında 15 – 18 ağustos tarihlerinde kesintisiz üç gün üç gece devam eden 500.000 kişinin katıldığı Woodstock festival başlık konumuz açısından define sandukası mertebesindedir. Woodstock akla kaçınılmaz olarak şu soruları getirir:
The Doors, Bob Dylan , John Lennon neden yer almadılar ?
Araştırdım. Bu soruyu aklına getirip de huzursuz olanlar rahat olsunlar. Çünkü üçü de bulunmayı çok istemişler ama Doors, Jim Morrison' un sahnelerde performanslarıyla egemen - muhafazakar ahlak anlayışına yaptığı edimsel taarruzlar yüzünden başı sürekli beladaydı. Bob Dylan, oğlunun şiddetli ateş nöbetleri yüzünden hastanede başında bekliyordu. John Lennon, o sıra Kanada' da bulunuyordu, çok istemesine rağmen, Kanada devletinin vize vermemesi nedeniyle ABD' ye giremedi ve Woodstock' a bu yüzden katılamadı.
68 ve müzik mevzuunda ilginç ama uzun sürmüş unutulmaz bir fraksiyoner tartışmaya değinmemek olmaz.
Beatles' mı ve Rolling Stones’mu ?
Bu soruya dair tartışma 60'lar boyunca harı hiç sönmedi. Çin mi, SSCB'mi kadar tartışıldı denilse yeridir.
Erken 60'larda Elvis' in etkisi, tartışılmazdı. Naif aşk şarkı sözleri, kolay akılda kalan melodiler, gitar rifflerinde daha yumuşak ve hoş armoniler daha çok Hippi ruhunu yansıtıyordu.1965-66 yılları, yeni bir mecraya istikametlendi müzik; tıpkı siyasal ve ideolojik yönelim ve eylemler gibi.
Uzun yürüyüşün başlangıç miladıdır bu yıllar. Beatles başta olmak üzere 68 müziğinin yaratıcı özneleri Devrim – Vietnam - toplumsal sorunlar – bireyin egemen otoriter sistem içindeki yalnızlığı ve umutsuzluğu, çıkmazları üzerine çalıp söylemeye başladılar. Bundan ötürüdür; Yabancılaşmanın boğuculuğu dayanılmaz bir hal alınca 68 ve müziğin insana anti-depresan gibi gelmesi.
68' in müzikteki en ayırt edici yanı, çalan müzisyenlerin, soliste eşlik etmeyle sınırlı kalmaması, her bir enstrümanın sanki parçadan bağımsızmış gibi virtüozitik bir tarza cevaz vermesi, enstrümanı çalana empravisazyon ve yeteneğini sergileme hakkı tanıması; bunun bir uyum içerisinde ana melodiyi zenginleştirmesidir.
Türkiye'de 68 ve müzik denince yine bilinen isimler sayılır. Erkin Koray, Fikret Kızılok, Ruhi Su, İhsani, Mahsuni, Selda...
Peki 68'liler müzikte neleri sever, söylerlerdi, hepsini değilse de çoğunluğunu tespit ettim.
Kolej kökenliler, mesela Ertuğrul Kürkçü ve Koray Doğan: Jimi Hendrix, Doors, Frank Zappa, Joan Baez.
Sabahattin Kurt; Bilmem Şu Feleğin Ben de Nesi Var.
Ahmet Atasoy; Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar.
Ertan Saruhan; Hekimoğlu İsmail ( bu türküyü derleyen ve söyleyen Ertan'dır).
Mahir Çayan' da Ertan'ın derlediği bu türküyü sever ve söylermiş.
Sinan Kazım Özüdoğru; Mahsus Mahal.
Saffet Alp; Avuçlarımda Hala Sıcaklığın Var, Makber ( Saffet çok iyi ud çalar ve çok da iyi söylermiş )
Nevzat Yüce; Rodrigo'nun gitar konçertosu
Necmi - İlkay Demir, Ruhi Su ve Ali Ekber Çiçek türküleri
Saffet Alp ile teğmenken aynı bekar evinde kalan Ömer Laçiner, Saffet gibi sanat müziğini tercih etmiş, hala da öyledir ya...
Sinan Cemgil - Şirin Cemgil, O Yar Gelir ( Sinan Cemgil davudi ve bas bariton sesiyle hayranı olduğu türküleri hakikaten de çok güzel söylemiş ).
Mehmet Asal, Erkin Koray' ın şarkılarını ıslıkla çalıp söylediğini unutmuyor.
Atilla Keskin, Mozart ve Beethoven,
Deniz Gezmiş, Dağlar Dağlar ( Barış Manço ) ile Rodrigo' nun gitar konçertosu.
İbrahim Kaypakkaya, çok iyi mandolin ve keman çalan İbo Burçak Tarlası' favori türküsüymüş, Aşık İhsani ve Ruhi Su'dan Zahit bizi taneyleme, Drama köprüsü, Balta, Eşrefoğlu al haberi, Dün geceki düşüm, Biz varız türkülerini söyleyen Kaypakkaya aynı zamanda Balıkesir Bengisi ile Serenlep Zeybeğini çok güzel oynarmış.
Muzaffer Oruçoğlu, Aşık Eleskere ait Azeri mahnıları söyler Neriman Sarısözen, Aşık Veysel, Muharrem Ertaş ve Mukim Tahir özellikle de Kapuyu çalan kimdir türküsünün özel bir yeri var Muzo'da, ayrıca Kaçak Nebi, Bu dağlarda maral gezer, Evleri köndelen yar türkülerini net anımsıyor. Ali Haydar Yıldız vurulduktan sonra '' Yoldaş seni anacağız ve TKP-ML marşını besteler Oruçoğlu
Ali Haydar Yıldız, Ali Ekber çiçek ce Mahzuni türkülerini söylermiş. Erim Erim Eriyesin, El vurup yaramı incitme tabip, Dumanlı dağlar, Duman almış mezarımın üstünü adlı türküler hemen akla gelenler
THKP, THKO, TKP-ML adlı örgütlerin 68'li önder kadroları olan bu isimler esasen hep beraber DEV-GENÇ kökenlidirler.
Ruhi Koç; Drama Köprüsü ve Kiziroğlu Mustafa,( Ruhi Koç bağlama çalıp söyler ),
Halil Çelimli; Çökertme.
DEV-GENÇ gecelerinde Aşık Nesimi, Kul Ahmet, Kul Mustafa sık sahne alan isimler.
Cezaevindeki DEV-GENÇ ekibi Selda Bağcan ve Ruhi Su' dan türküleri sever söylerler.
DEV-GENÇ Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, müzik konusunda en özlü ve en doğru tanımlamayı şu sözüyle yaptı: DEV-GENÇ, türkücü bir örgüttü.
FKF'nin son, DEV-GENÇ' in ilk Genel Sekreteri Ruhi Koç da ''Ertuğrul doğruyu söylemiş '', diyerek teyit etti, Dev-Genç' in türkücülüğünü.
Oysa Dev-Genç'in ve sonrasındaki devrimci sosyalist çizgide mücadelelerini başka örgütlerde sürdüren 68'lilerin neredeyse tamamı TİP üyesi olmuşlar ya da yaşları tutmamışsa üye olmadan çalışmışlar. Ama TİP için türkücü bir partiydi diyemeyiz. O zamanın koşullarında aydın ağırlıklı olan partinin önde gelen isimleri daha çok Fransız kültürüyle hemhal olmuşlar, o etkiyle bir yaşam guttosu edinmişler; iyi derecede dil bilen bu kesim yeme –içme, okuma, müzik gibi beğenileri sadece sosyalist cenahın değil, Türkiye ortalamasının da çok üstünde standartlarda olmuş.
TİP'ten kopan genç devrimci insanların çoğunluğu oluşturduğu Dev-Genç ve sonrasında yapılarda bir istatistik çalışmasında önüme şu çıktı. Dev-Genç üniversiteli ve şehirli bir örgüttü, birçok bakımdan. Fakat kentli snobluğuna da hiç prim vermemişler, yadırgamışlar ve şiddetle eleştirmişler.
Dev-Genç ve 68'lilerin belirleyici oranda taşra ve hatta derin taşra kökenli olmaları, çevreden, aileden alınan kültürel alışkanlıklarla ve türkü ile büyümeleri çok belirleyici olmuş. Ama bu argüman da yetersiz kalabiliyor; Latince, İtalyanca... gibi dillerde dahil altı yabancı dili grameriyle ve gündelik hayatta konuşabilecek kadar iyi bilen Sinan Cemgil hem söyleyen hem de dinleyen bir türküsever. Amerikan koleji çıkışlı İlkay Demir' de öyle.
Kanaatimce bu durum Türkiye' ye has bir olgu; Halka yabancılaşmama, doğru ve kalıcı ilişkiler kurma hassasiyeti fabrikalara , tarlalara , mezralara gidince sakillik yapmama ilkesi ve oralarda türkü ile o yabancılaşma eşiğinin geçilmesiyle birleşince Dev-Genç' in türkücü örgüt olması anlaşılabiliyor. Fakat bir yandan da türkü sevilmese bu kadar yaygın benimsenmesi de mümkün olamaz. Bu noktada Cem Karaca' nın anlattıkları belki açıklayıcı olacaktır:
'' Müziğe ilgi duyduğum ilk zamanlarda Beatles, Rolling Stones, Pink Floyd dinliyordum ve söylüyordum. Antakya' ya askere geldim, bir hafta sonunda sereserpe oturmuş dinlenirken bir saz sesi ardından da saz çalanın söylediği türküyü duyunca dinlemeye başladım. O anda daha önce dinlediğim batılı rock müzikten sıyrıldım çünkü tamamen beni sarmaladı o asker arkadaşın söylediği türkü ve ben o andan itibaren Anadolu türkülerine yöneldim.''
Ama mesela Ruhi Koç bu konuda şu uyarıyı yaptı;
''Doğru, türkücüydük ama hepimiz Rodrigo’nun gitar konçertosunu çok severdik.''
Deniz' in idam vakti gelince sigara, demli çay eşliğinde Rodrigo'nun gitar konçertosunu dinleyip, darağacına öyle gideceğini söylemiş olması kayda değerdir, Ruhi Koç' un uyarısı bağlamında.
Türkiye ve Dünya 68' inde müzik denince Türkü ve Blues ( Zenci türküsü ) başta geliyor. Şu farkla ki; türkü biz de hep türkü olarak kaldı yeniden üretilemedi ama batıda blues yeniden üretilerek R@B, Rock'n roll ve nihayet Rock müziğe evirldi ama blues olarak da yarı otantik yarı modern formlar da aldı. Her iki blues tarzı da dinlendi, sevildi. Türkiye' de türkü en yalın ve saf haliyle tercih edildi 68' lilerce.
Ellinci yılını idrak ederken 68' den müzik alanında ne kalmış diye baktığımızda, çok şey, diyebiliriz. Rock bir yeni ana akım olarak müzik tarihinde çok önemli bir tür olabildi. Ornette Coleman ile başlayan free caz geleneksel kalıpları kırdığı gibi Be-bop hegemonyasının dışında caz yapılabileceğini de gösterdi. Ravi Shankar, onterey pop festivalini ve Woodstock' u unutamadığını sık sık dile getirdi.
68'li müzisyenlerin birçoğu izleyen on yıllarda çok kaliteli müzikler yapmayı başarabildiler. Neil Young, Carlos Santana, The Allman Borthers, Traweling Wılburys, Lou Reed, Joan Baez, Bob Dylan, John Lennon, George Harrison, David Crosby, Erkin Koray, Cem Karaca, Üç Hürel...68'in müzik ruhuna bağlı ve o yılları hep önemseyen tavırları ve üretimleriyle sonari dinleyici nesillerin ve genç müzisyen kuşakların hayatlarına güzel şeyler katmaya devam ettiler. İmkansızı isterken gerçekçi olarak yaptılar bunu da.
John Lennon belki de en gerçekçi olanıydı, vakıayı çok duygulu bir dille ifade etti, ''Dream is over...''