Portekiz, İber yarımadasında, Kuzey ve Doğu komşusu İspanya, Batı ve Güneyi Atlas okyanusu olan coğrafi olarak küçük bir ülke. Nüfusu 13 milyon. Yani, 18 milyonluk nüfusa sahip İstanbul'dan daha az sayıda insan yaşıyor bu ülkede.
Portekiz, İspanya'ya oranla daha az tanınıyor Türkiye'de. Flamenko, boğa güreşi, Lorca, Franko, Picasso, Dali, Carlos Saura isimleri sayılsa hemen İspanya akla gelir.
Ama, Salazar, Pessoa, Alemira Rodrigues, Fado denildiğinde Portekiz'in ya geç çağrışım yapması ya da hiç yapmaması olasıdır. Bu yüzden, Fado müziğini yazmaya başladığımda, direkt konuya girmek yerine hiç olmazsa başlıkta saydığım adlar üzerinden giderek Fado'ya varmanın ve bu türü hem tanıtma hem de irdelemenin yerinde olacağını düşündüm.
Fado, Portekiz'in özellikle de son iki yüz yıllık tarihinden yalıtılarak ele alınamıyor. Çünkü Portekiz şimdi avuç içi gibi görünse de atlaslarda, uzak geçmişte bir denizaşırı imparatorluğu idi ve deniz, Fado'nun ortaya çıkışındaki en önemli etkendi.
António de Oliveira Salazar'dan (28 Nisan 1889, Vimieiro - 27 Temmuz 1970-Lizbon) başlayalım:
5 Ekim 1910 tarihindeki cumhuriyetçi devrim Portekiz monarşisine son verdi. Fakat süren kaos ortamı ve I. Dünya Savaşı'na askerî katılım sebebiyle artan ekonomik problemler 28 Mayıs 1926'daki askerî darbeye neden oldu. Bu darbe sonucunda Salazar, 1933 yılına kadar sürecek olan sağcı ve katı anti-komünist askerî diktatörlük tarafından başa getirildi. Salazar kaos döneminden sonra yürürlüğe giren yeni düzenlemeler sonucu ekonomik dengeyi ve toplumsal düzeni sağladı. Gelenekçi-muhafazakâr - otoriter bir rejim olan ve faşizme yakınlığıyla tanınan Estado Novo (Yeni Devlet) yeni bir anayasanın kabulüyle kuruldu. 1961 yılında Angola'da, 1963 yılında Portekiz Ginesi'nde ve 1964 yılında Mozambik'te başlayan bağımsızlık hareketleri Portekiz Sömürge Savaşları'na yol açarak Salazar yönetimindeki rejimi zayıflattı. 1968 yılında beyin kanaması geçiren Salazar yönetimden ayrıldı ve yerine Marcelo Caetano geçti. Salazar Temmuz 1970 tarihinde öldü.
25 Nisan 1974 tarihinde General Antonio Spinola'nın yönetiminde gerçekleştirilen kansız solcu askerî darbe -karanfil devrimi olarak da anılır- sonucu, sansür, faşizan uygulama ve baskılara son verildi, demokrasiye geçildi. İlk iş Fado üzerindeki yasaklar kaldırıldı. Politik düşünce suçluları salıverildi.
Karanfil devriminin şöyle bir efsanevi öyküsü hâlâ anlatılır. Parlamentoyu ele geçiren subaylar, bir geçit töreni sırasında caddeden geçerken aralarından bir tanesi, kaldırımda lokantasının önünde oturan bir kadından sigarasını yakmak için ateş ister. Sigara kullanmadığını söyleyen kadın subaya çakmak yerine bir karanfil verir. Subay teşekkür eder, karanfili tüfeğinin namlusunun ucuna takarak yürümeye devam eder. Daha sonra diğer subaylar da bu görüntüden esinlenip ellerine karanfiller alarak caddelerde yürürler. Gelen özgürlük ortamının da verdiği coşku ve sevecenlikle bu tarihsel olaya Karanfil Devrimi adı verilir.
Fernando Pessoa (d. 13 Haziran 1888 – ö. 30 Kasım 1935), Türkiye'de bilinirliği İspanyol şair Lorca kadar yaygın değilse de Portekiz'in şiir denilince ilk akla gelen şairi Fernando Pessoa'nın Türkçe'ye çevrilmiş şu anda piyasada 20 kitabı raflarda satıştadır.
Lizbon'da doğdu. Beş yaşındayken, müzik eleştirmeni olan babasını kaybetti. Annesi, Portekiz'in Durban konsolosuyla yeniden evlenince yerleştikleri Güney Afrika'da (1896) tam bir İngiliz eğitimi gördü. 1905'te geri döndüğü Lizbon'da yaşamının sonuna kadar kaldı. Geçimini, İngilizce ve Fransızca iş mektupları yazarak kazandı ve yalnız yaşadı. Portekiz modernizminin öncülerinden olan Pessoa Milton, Shelley, Keats, Poe, Byron, Whitman, Shakespeare, Baudelaire'den etkilenmiş ve ilk şiirlerini, İngilizce olarak, 1905-1908 yılları arasında yazmıştır. 1912'de, ilk şiirlerini "Portekiz 'Rönesans'" hareketinin yayın organı A Aguia dergisinde yayımladığında, simgeci şiirin ve "saudosismo"nun (geçmişe özlem) etkisi altındaydı. Aynı yıllarda, düzyazı metinler (Fausto, Epithalamium, O Marinheiro, Na Floresta do Alheamento, vd.), eleştiri ve denemeler yazdı. 1913'te, fütürist harekette yer aldı ve Sá-Carneiro ile birlikte Portekiz öncü edebiyatını başlatarak, "paulismo" akımını yarattı.
Fernando Pessoa 30 Kasım 1935'te, 47 yaşında, Lizbon'da karaciğer hastalığından öldüğünde çok az tanınıyordu. Sağlığında yayımlanan dört kitabından üçü İngilizcedir: 35 Sonnets (1918), English Poems I-II ve English Poems III (1921). Portekizce kitap olarak yayımlanan tek eseri Mensagem'dir (1934). Dergilerde kalmış birçok şiir, deneme vb. yazıları vardır. Ardında bıraktığı elyazması fragman sayısı 25-27 bin arasındadır.
Bütün eserleri 1942'de yayımlanmaya başlanmış ve 26 cilde ulaşmıştır.
Benim vatanım Portekiz'cedir, diyen Pessoa'nın yazımız bağlamındaki vurgulanması ve bilinmesi gereken hususiyeti Fado şarkı sözleri, Fado şarkıcıları ve şiirlerinin şarkı sözleri üzerindeki büyük etkisidir.
Diktatör Salazar, Fado'ya sansürcü müdahalelerle, itaatkarlık vermeye çalışmış; Pessoa ise şiirleri ile Fado'nun saflığının korunması ve duygu özgüllüğünün korunmasına ölçülemez katkılarda bulunmuştur.
Yazımının ikinci bölümünde ayrıntılarına gireceğim Fado'nun ruhunun tam kavranılabilmesi, Fado'daki hüznün ve kederin içine tam nüfuz edilebilmesi için Pessoa'nın şiirleri eşsiz bir pusuladır. Bu nedenle Pessoa'dan üç şiirle ilk bölümü bitiriyorum. Şunu belirtmem lazım; aslında Denize Övgü adlı şiirini yazıma almayı planlamıştım. Fakat bir internet okuyucusu için anormal derecede uzun olması nedeniyle bu şiire yer veremedim. Çevirisi Cevat Çapan tarafından yapılmış bu hem kaliteli hem de çok önemli Denize Övgü şiirinin okunmasını öneririm.
Yola çıkmak! Yitirmek ülkeleri! Bir başkası olmak süresiz, Yalnız görmek için yaşamaktır
Köksüz bir ruhu olmak!
Kimseye ait olmamak, kendime bile! Durmadan gitmek, sonu olmayan Bir yokluğun peşinde Ve ona ulaşma isteği içinde!
Böyle yola çıkmaktır yolculuk. Ama ben açık bir yol düşünden öte, Bir şeye gerek duymuyorum yolculuğumda. Gerisi sadece gök ve toprak.
Bir kaçağım ben. Doğduğum günden başlayıp el etek çektim kendimden, kıldım beni bana dönek.
Gerekliyken yorgun düşmek aynı yerde olmaktan neden yorgun düşmemek kendine eşit olmaktan?
Ruhum bende kendini arar uzaklarda gezerim, Tanrı yardımcım olsun ruhum beni asla bulamasın.
Kafeste yaşamaktır biricik olmak, ben olmaksa hiç olmamak. Kaçarak yaşayacağım hep - İyi ya da kötü böyleyim çünkü ben.
II
Sayısız insan yaşar içimizde, hissetsem de düşünsem de bilemem kim düşünür içimde kim hisseder. Düşünceler ya da hisler için yalnızca sahneyim ben.
Ruhsa, birden fazla var bende. B e n'se benden daha fazlası. Herkes kayıtsız oysa yaşadığım hayata: Susturuyorum onları, kendim konuşurken.
Hislerim, hissetmediklerim - onlardan doğup da birbiriyle çelişenler. Farkına varmıyorum hiçbir şeyin - yalnızca yaşıyorum ben, olmak istediğime kimsenin bir sözü yok.
Dalgın ve ötesiz berisiz Ve de tanımaksızın Yüzüyorum ölü denizinde Kendi varlığımın.
Suyu hissettiğimden Hissediyorum sıkıntıyı... Görüyorum seni, ey çalkantı, Hayat-huzursuzluk... Bana has yelkenler ki... Çark etmiş dümeni... İnsan sureti gibi soğuk Yıldızlı bir gökyüzü.
Gökyüzüyüm ben, rüzgârım... Gemiyim ve denizim... Hissediyorum ki ben değilim... Yadsımak isterim onu