Birçok sözü telaffuz etmeyi ilk kendisinden öğrendiğim Murat Belge'nin son kitabı ''Şairaneden Şiirsele - Türkiye' de Modern Şiir - İletişim yayınları''... Yayınlanması akabinde ibretle izlemekte olduğum daha da devam edeceği belli olan bir nefret kusması halini aldı. Her kusma edinimi tiksinti vericiliğini de artırıyor tabii ki.
Orhan Koçak'ın yazısını tenzih ederim; çünkü eleştiri yazmıştı, hem de yerinde ve doğru noktalara değinerek. Ayrıca okurun da ikna olacağı bir perspektif, konusuna hakimiyet, sağlam argümanlarla değerli bir yazıydı…
Açık uçlu ol(a)mama, entelektüel çoraklık, Deleuze'un tabiriyle çölleşme hali hep serzeniş mevzusudur; 1980'lerde başladı kesintiye uğramadan devam ediyor. Daha epey bir zaman da sürecek gibi görünüyor.
Murat Belge denince akla ilkin Birikim Dergisi gelir. Aslında sosyalist bir entelektüel ve kültür insanıdır. Birikim'den çok önce Halkın Dostları dergisinin İsmet Özel ve Ataol Behramoğlu ile kurucu ismidir. 1960'lardan beri de yazmaktadır.
18 yaşından beri okuru olduğum Birikim Dergisi’nin 58 yaşımda hâlâ okuruyum. 1970'lerde, Stalinizm dosyasından sonra, yaklaşık üç yıl, Birikim okuduğumu ve bu dergiyi sevdiğimi bilen arkadaş çevrem veya o yıllarda gündelik hayatta sık vuku bulan hararetli siyasi tartışmalarda hep Birikim'in Troçkist bir dergi olmadığını anlatmak zorunda kaldım ama itiraf edeyim ki başaramadım. Benim anlatım yetersizliğimden değil, Birikim algısının kemikleşmiş olmasından kaynaklandı; ortodoksi zaten biraz da böyle bir şeydir.
''Açıkça söylemiyorlar ama Troçkist olduklarını biz biliyoruz'' salvosu zaten tartışmayı sürdürmeyi gereksiz kılardı. Fakat bu sayede de Troçki okundu, Stalin yeniden değerlendirildi. Birikim'e Troçkist eleştirisini en yüksek perdeden dillendirenlerin bazıları, yirmi yıl sonra Troçkist oldular. Türkiye devrimci sosyalist hareketi içerisinde de Stalinizm çözeltildi büyük oranda; sessizce sorgulandı.
Birçok dergiyle beraber, Birikim de 1980 Mayısı’nda kapandı 9 yıl çıkmadı. 01 Mayıs 1989 tarihinde çıkmaya başladı. Bana yeni bir misyon vahyedildi. Bu defa da Birikim'in sivil toplumcu olmadığını zaten sivil toplumculuk gibi bir garabetle itham hatta suçlamanın yersizliğini anlatmaya çalıştım. Şer hayra dönüştü bu süreçte de; Türkiye'de Gramsci okundu; bu parlak teorisyenin hâlâ geçerli ve yol açıcı tezleri, özgül kavramları dönemin koşulları göz önüne alındığında, görece yaygın bir benimsenme kabul görme durumu yaşandı.
Anarşizm ve Marksizm tartışmalarında da, Birikim için dümeni anarşizme kırdığına anarşizmi parlatma çabası içinde olduğu sığ koylardan esintiler halinde geldi. Dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık, öyle olmadığını. Deja-vu bu defa da anarşizm okundu; tarihi ve önde gelen kuramcıları öğrenildi. Yine bazı isimleri rücut edip bu defa da anarşizmin hararetli savunucuları oldular.
1990'larda da Birikim için ''Bir camiye gitmedikleri kaldı, bu gidişle giderler de'' lafları telaffuz edilmeye başlandı. Müslüman bir toplumda İslam tarihi, kültürü ve düşünce dünyasının derinlemesine kavranması; Türkiye' deki Müslümanların hem kendi dinini – Kuran-ı Kerim de dahil - okumama hem de İslam tarihini yeterince bilmemenin araz ve handikaplarının, entelektüel seviyelerinin düşüklüğüyle birleşmesi, sosyalist kültür dergisi olan Birikim için önemliydi. Karşıt görüşlere de belli bir düzeyin üstünde olması şartıyla, yer verildi ve tartışma başlatıldı. Çok da iyi oldu; şu ''Afyon'' meselesi de hiç olmazsa layık-ı veçhi ile yerli yerine oturtulmuş, Müslümanlar tarafından da sosyalistlerin din hakkındaki görüşleri en azından eskiye oranla daha bir anlaşılır kılınmıştı. Ayrıca bu uzun tartışma ve yayın faaliyeti sosyalistlerin de İslam hakkında daha bilgi ve birikimlerini de arttırması ve İslamcılarla, İslam tarihi ve düşünce dünyasındaki akımları, iç çelişkileri, ayrışmaları tartışabilecek vukufiyeti kazanmaları gibi hayırlara da vesile oldu.
Soğuk bir kış gecesi evime misafir olan arkadaşlarımın yanında gelen, şimdilerin küratör, sanat eleştirmeni, köşe yazarı, TV kültür program yapımcı ve sunucusu bir şahıs şunları söylediğinde, artık konuşama gereği duymamıştım:
''Murat Belge Müslüman olmak konusunda direkten döndü.''
Ne denir ki; boynun eğri, nerem doğru ki den maada.
Tabii bu yaklaşık kırk yıllık süre içinde kısaca ve kalın çizgilerle altını çizdiğim bu itham ve suçlamaları eleştiri diye kabul etmek mümkün değildi. Bir yarar da sağlamadı.
Ama Birikim bir kruvazör gibi buzları kıra kıra yoluna devam etti, ediyor.
Ha bir de 70'lerde, Ömer Laçiner' in Murat Belge'yi tasfiye ettiği, Murat Belge'nin de Ömer Laçiner ile çelişkiye düştüğü ve ayrışma yaşanacağı sokak ağzı dedikoduları da eksik olmazdı hiç.
Şimdi bu kısa ve eğlenceli ama aynı zamanda da hazin panorama da o ateş topları atan mancınıklarda nişan alınan isim Murat Belge idi. İşte mancınık atıcılarının serencamlarını geldikleri yerleri çok çok kısaca belirttim. Bu kümenin içinde sosyalist söylemi zehir zemberek telaffuz ettiğini sanarak Murat Belge ve Birikim'i suçlayan itham eden bir güruh var ki evlere şenlik. Duvar çökünce kendileri de çöktüler; SSCB dağılınca dağılıp gittiler. Bir kısmı ise sosyalist kimliklerini terk ettiler; bir zamanlar, Murat Belge'nin bilmediğini iddia ettikleri Marksizm’den de ricat ettiler. Komünist ve formasyonunda tıpkı otuz yıl evvel dediği gibi – Marx’ın büyük yer tuttuğunu daha üç-beş ay evvel T24'teki yazısında söyleyen ise Belge oldu.
Gelelim radikal sol siyasetlerin tuluatlarına; marjinal ve esamesi okunmayanları bir yana bırakıyorum.
Tuzu kuru, dil bilmenin avantajını kullanıyor, madem herkesi eleştirip en doğrusunu kendiler biliyorlar; parti kursunlar, niye ayrı örgütlenmiyorlar. Bu ortodoks mantığa en sığ olanıydı. Tartışmalarımızda, ''Sen 68 ve THKP çalışacak kadar bağlısın bunlarla ilişkin anlaşılır değil'' bu da benim payıma düşen kısmı. Tek cevap verdiğimde şaşkınlıkla ve ''Yok yav! Öyle mi hakikaten'', denip suskunluğa gömülünmesi vakay-i adiyedendir hayatımda, o tek cevabım şu cümleydi:
''Murat Belge ve Ömer Laçiner, THKP davasından yargılanıp hapis yattılar.”
Kurtuluş siyasetinin orta katman militanı olan arkadaşlarla konuşurken ağız dolusu benzeri itham ve suçlamaları dillendirirlerdi. Oysa kendi liderleri olarak tanımladıkları Kurtuluş'un ‘trio’su diye anılan Mustafa Kaçaroğlu ve İlhami Aras ile, THKP ve Sabahattin Kurt çalışmalarım sırasında görüştüğümde, Belge için nasıl olgun ve hakkını teslim eden ifadelerle beni bile şaşırttıklarını yaşadım. Bu hakkaniyet ve dürüstlüğe elbette ki saygı duydum. Mahir Sayın'ın Murat Belge ile görüştüğü, medeni bir dostluk çerçevesinde fikir alış verişlerinde bulunmuş oldukları sır değil… Militarist Modernleşme isimli kalınca kitabını onca çevrem içinde ilk okuyan İlhami Aras idi.
1980'lerde, Aydınlık çevresi Saçak adlı bir dergi çıkarıyordu. Saçak'ın en sivri dilli yazarı Halil Berktay, tipik Aydınlık üslubuyla Murat Belge'yi ülakatıyla beraber dosya konusu yapmıştı. Neler saydırıyordu güya yaptığı röportajda. On yıllar sonra, o günlerde söylediklerinin yanı sıra, bir de Aydınlık'ta Birikim aleyhinde yazdıklarını ve pişmanlığını ikrar ettiğini okuduk. Türkiye'ye, Mao'culuğu getiren Şahin Alpay ile Halil Berktay şimdi neredeler; Murat Belge nerede duruyor.
Bir zamanlar Yalçın Küçük şunları söyleyebilmişti:
''Devrimci Yol'da bünye var kafa yok, ben de ise ( Murat Belge kastediliyor ) kafa var ama bünye yok, Dev-Yol ile Birikim'i birleştirip bu sorunu çözmüş oluruz.'' Murat Belge'nin bu düşünce ile Birikim, Dev-Yol yakınlaşmasına yöneldiğini ayan beyan söylemişti.
THKP kökenli Kurtuluş için yukarıda sözümü söyledim. Aynı kökenden Devrimci Yol içerisinde de Birikim okuru çok sayıda idi. Hatta belki de Birikim'in okur çoğunluğunu Dverimci Yol oluşturuyordu, denilebilir.
Bu faslı burada keseyim, daha Hikmet Kıvılcımlı, Althusser – Abuzerciler kara mizahı da var ki sefaletin ifşasında bu kadarı yeterli.
Başka bir fasıl ise; çevirileri, edebiyat yazıları, roman eleştirileri ile ayrıca çok değerli o yüzden de çok kalıcı katkıları, hayatımızda önemli bir birikim sağladı; romana, eleştiriye, edebiyata bakışımız değişti sayesinde; yeni bir muhakeme, düşünme, algı kapıları açtı. Faulkner, Joyce, Dickens, Marks-Engels, Melville, Berger, Boetie, Althusser, White... Yazdığı sayısı yirmiyi aşan telif kitaplar, yüzlerce makale, akademi hayatında yetiştirdiği onca öğrenci...
Kaç yıl oldu? Şiir bürokratikleşti, demişti zaten. Şimdilerde şiir okunmuyor, içine kapandı, diye laf edilmezken daha. Şiirin en çorak halinin yaşandığı şu zamanlarda 580 sayfa şiir kritiği kitabı yazdı diye, ağızlar açıldı bohça misali, ortaya serilenlere bakınca, naftalinler de bu çürümüşlüğü önleyememiş diyesi geliyor insanın.
Şimdi Şairaneden Şiirsele kitabı sayesinde çok sayıda insan şiire bakacak, okuyacak, yeniden ya da ilk kez keşfedecek; az şey midir bu.
Eğer şiir 69 ve 70'li yıllardaki kadar okunmuyorsa; ilgi görmüyorsa... Şair kimliği ile Murat Belge'ye hücum başlatanların şiirin kendilerinin de şikâyet ettiği bu seviyelere inmesinde hiç mi payları hiç mi sorumlulukları yok? Olduğunu bal gibi biliyor olmanın öfkesi midir acaba bu taarruzlar, diye düşünmemek mümkün olmuyor.