Halkların Demokratik Partisi (HDP), geçtiğimiz yerel seçimlerin en çiçeği burnunda partisiydi, alacağı sonuç merakla bekleniyordu. Hiçbir belediye başkanlığı kazanamadı, ancak belediye ve il genel meclisleri oyları esas alındığında yüzde 2’ye yakın oy aldı. Kardeş partisi ve Kürt nüfusun ağırlıkta olduğu illerde seçime giren BDP ile birlikte yüzde 6.6’lık –ki 3 milyona yakın oy demek- bir seçmen desteğinden bahsedilebilir. Bu sonuç üzerine HDP yöneticileri “başarılı”, başka bazı gözlemciler “başarısız” şeklinde değerlendirmelerde bulundular. HDP’nin eski BDP/Blok oylarının üzerine pek yeni bir oy koyamadığı ama hem çok yeni bir parti olması, hem de aşırı kutuplaşmış bir seçimde gönlü HDP’de olabilecek bir çok seçmenin can havliyle ve kerhen CHP’ye oy vermesi nedeniyle bu seçimlerin HDP için iyi bir test olmadığı; o yüzde n de başarılı/başarısız şeklindeki değerlendirmelerin epeyce abartılı olduğu söylenebilir. HDP için asıl test bugünden genel seçimlere kadar olan sürede cereyan edecektir.
9 Nisan’da T24’te yayınlanan yazımda “BDP’nin Kürt ağırlıklı ve Kürt sorunu merkezli bir parti olarak Kürdistan bölgesindeki ağırlıklı konumu bir kez daha tescillenmiş, ancak bir ‘Türkiyelileşme projesi’ olarak tasarlanan HDP’nin henüz ‘Batı’daki BDP’ olmaktan öteye gidemediği görülmüştür. Bu durumun karmaşık ve ciddi nedenleri vardır ve ayrı bir yazıda ele alınmayı hak etmektedirler” demiştim. O “ayrı yazı”nın bu yazı olmasını amaçlıyorum. HDP nasıl bir imkândır? Önündeki ihtimaller nelerdir? Bu haliyle başarılı olabilir mi? Potansiyelini gerçekleştirebilmek için ne tür hamleler/dönüşümler yapması gerekir?
Önce biraz geriye sarıp, hafıza tazeleyelim: yüzde 10 barajı nedeniyle BDP ve öncülü partiler, genel seçimlere bağımsız adaylarla ve bu adaylar çevresinde örülen seçim ittifaklarıyla girmek zorunda kalıyorlardı. Bu sayede 2007 seçimlerinde Meclis’e grup kurabilecek kadar vekil gönderilebildi. 2011 seçimlerinde ise 36 vekil aynı yöntemle seçilmişti. Seçim ittifakları, BDP’ye göre çok daha küçük olan sol/sosyalist parti ve çevrelerle yapılıyordu. 2011’deki bu ittifağın ismi Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku idi. Seçimlerden sonra Ekim 2011’de bu Blok geniş bir kongre düzenleyip Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) kuruluşunu ilan etti. HDK, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin eşitlikçi-özgürlükçü geniş bir koalisyonu olarak tasarlanmıştı (Bkz: HDK’nın Temel Metinleri). Mevcut siyasi partilerin ve hareketlerin kendilerini fesih etmeden bir arada bulunabilecekleri, seçim, mücadele ve eylem ittifakları yapabilecekleri görece gevşek bir platformdu HDK ve halen varlığını sürdürüyor. BDP’den başka, bileşenleri arasında bulunan siyasi partiler, alfabetik sırayla: Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Emek Partisi (EMEP), Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSGP). Siyasi partilerden başka, aralarında sendikaların, kadın ve LGBT örgütlerinin, Alevi derneklerinin, sosyalist dergi çevrelerinin olduğu toplam 34 bileşenin tam listesi için bkz: HDK Bileşenleri. Oy gücü olarak bakarsak HDK tabanının yüzde 80-90 oranında BDP tabanı olduğunu söyleyebiliriz.
HDK, kendi örgütlenmesini kurgularken, bir yandan da BDP’nin kapatılma ihtimaline karşı, HDK’nın ihtiyaç halinde resmen seçime girebilecek uzantısı olarak HDP’yi Ekim 2012’de kurmuştu. 2013 başlarında barış/çözüm sürecinin devreye girmesiyle, Mart 2013 Newroz’unda PKK lideri Abdullah Öcalan’ın ateşkes/diyalog/siyasi-barışçı çözüm perspektifi gösteren ve büyük destek alan mesajından sonra, HDK daha da etkinleşti. Eylül 2013’te Öcalan, 2014 yerel seçimlerine çözüm sürecine katkıda bulunacağı düşüncesiyle, Kürt ağırlıklı ve Kürt sorunu merkezli BDP yerine, Türkiyelileşmiş ve tüm Türkiye’ye hitap eden HDP ile girilmesi gerektiğini belirttiğinde, o zamana kadar atıl kalmış olan HDP hızla örgütlenmesini tamamlayıp, 4 BDP milletvekilini “transfer” edip ve eşbaşkanlıklara Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü’yü getirip (diğer 2 vekil Sırrı Süreyya Önder ve Levent Tüzel) seçimlere hazır hale geldi. Daha sonra yerel seçimlere Kürt nüfusun ağırlıklı olduğu illerde BDP ile diğer illerde de HDP ile girilmeye karar verildi. HDP, bu “diğer” illerde daha önce BDP/Blok’un aldığı, ağırlıkla Kürt, bir miktar da sol/sosyalist/demokrat oyu kazandı, ama bu malum tabanın dışına pek çıkamadı. Oysa parti yönetiminin (ve muhtemelen Öcalan’ın) hedefi genel seçimler öncesinde yüzde 10 barajını test etmekti. BDP+HDP yüzde 6,6 alarak bu barajı geçemedi. Eğer bu denli kutuplaşmış bir yerel seçim yaşamamış olsaydık, bu oy oranı yüzde 7-8 civarında olacak, ama yine de yüzde 10’u geçmeyecekti. Oysa HDP’nin yüzde 7-8’lik malum tabanının dışına taşıp yüzde 10-20 aralığına tırmanması Türkiye siyasetini çok daha güçlü bir şekilde etkilemesi ihtimal dışı değil. Ama bunun için HDP’nin (ve tabii BDP’nin, Öcalan’ın ve de PKK’nın) çok ciddi ve cesur hamleler yapması gerekecektir. Bu hamlelerin neler olabileceği meselesini yazının ikinci bölümüne bırakıp, önce HDP’nin avantajlarını ele alalım.
HDP tüzüğünden alıntılarsak:
“Parti’nin Tanımı: Parti, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan bütün halkların ve inanç topluluklarının, kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylerin, göçmenlerin, yaşam alanları tahrip edilenlerin; aydın, yazar, sanatçı ve bilim insanları ile bütün bu kesimlerle birlikte mücadele yürüten güçlerin her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve insan onuruna yaraşır bir yaşam kurmak üzere bir araya geldiği, demokratik halk iktidarını hedefleyen bir siyasi partidir.
AMAÇ: Madde 2: Parti, mevcut anti-demokratik siyasal sisteme karşı, halklardan, ezilenlerden, yok sayılanlardan, doğadan, hayvan haklarından, emekten, özgürlükten, eşitlikten, barıştan ve adaletten yana olanların demokratik bir siyasal düzen ve insanca bir yaşam için ortak mücadeleyi örgütlemeleri gerektiğinin bilinciyle demokratik halk iktidarını hedeflemeyi…” (Bkz: Parti Tüzüğü ve ayrıca Parti Programı).
Böylesi bir program çerçevesi, Türkiye’nin kronikleşmiş ve kısmi bazı ilerlemelere rağmen bir türlü çözülemeyen temel bazı sorunlarına cevap olabilecek bir perspektif barındırmaktadır. Türkiye’nin iç savaşlara sürüklenmeden ve daha fazla çürümeden/dağılmadan, demokratik bir toplum ve düzen kurabilmesi için böylesi bir yaklaşıma büyük ihtiyaç vardır.
HDP programı, dünyada ve Türkiye’de iflas ettiği çoktan tescillenmiş olan geleneksel sosyalist paradigmanın dışında, sınıf indirgemeciliği yapmayan ama sınıftan da kaçmayan, toplumsal eşitsizliklerin çoğulluğunun ve her bir eşitsizlik alanının görece özerkliğinin farkında, kimlik dayatmacı olmayan, bütün sosyal kimliklerin eşdeğerliliğini varsayan, devrim-sonrasına-erteleyici değil bugünden-kurucu radikal demokrat bir programdır. Böylesine geniş ufuklu bir programı, kitleselleşmeyi başarabilmiş ve rahatça yüzde 6-7 oy alabilen bir parti Türkiye’de ilk defa savunmaktadır. En büyük üç siyasi partisinin solla alakası olmayan, dolayısıyla sol bacağı eksik bir düzende belli bir ağırlığı olan sol bir odak yaratılma ihtimali önemlidir. Nihayetinde sağcı bir hegemonya olan AKP iktidarının geriletilebilmesi için güçlü bir sol odağa ihtiyacımız vardır.
Bir yıldır ateşkes seyrinde olan iç savaş 30 yıl sürmüştür, binlerce can kaybının yanında, Türklerle Kürtler arasında çok ciddi bir duygusal yırtığa yol açmıştır. CHP ve MHP, Kürtlerden hiç oy alamamakta ve sırf-Türk partileri olarak devam edebilmektedirler. AKP, İslam kardeşliği üzerinden diğerlerine göre Türk milliyetçiliği dozunu biraz daha az tutarak hatırı sayılır bir Kürt nüfustan destek bulmakla birlikte, tüm sosyal kimlikleri eşdeğerlilik ve özgürlükçülük üzerinden kucaklayabilecek bir demokratik olgunluktan son derece uzaktır ve ağır derecede otoriterdir. HDP ise Türklerin, Kürtlerin ve tüm diğer sosyal kimlik gruplarının, toplum kesimlerinin eşdeğerlilik temelinde birlikte örgütlenip mücadele edebilecekleri tek kitlesel siyasi yapıdır – en azından şimdilik. Dolayısıyla, HDP gibi bir parti hem iç savaşın yol açtığı duygusal yırtığın tamiratında, hem de barış sürecinin etkin bir şekilde ilerletilip derinleştirilmesinde çok önemli bir işlev görebilir.
HDP’nin bütün bu avantajlarını kullanabilmesi için, malum tabanının dışına taşabilecek, şimdiye kadar HDP/BDP gibi yapıların şu ya da bu nedenle destekleyebilirlik potasına girmemiş toplum kesimlerine seslenebilir, onları kendi sözüne kulak kabartır hale getirmesi gerekir. Şu anda HDP böyle bir donanım ve duruşa sahip değil. Olabilir mi? Zor, ama imkânsız değil. Bir sonraki yazıya.
@PakerMurat