Bu yazıyı Osman Kavala’nın doğum gününde (2 Ekim) yazıyorum. 62 yaşına basmış, Cezaevindeki 2. doğum günü. 701 gündür Silivri Cezaevi’nde...Sayılar…2, 62, 701… Bir nefeste çıkıveriyor ağızdan…Ya yaşananlar, hissedilenler…İçi boş iddianamelerle içeride tutulan binler… İktidarın kendine yakın görmediği ya da hedef aldığı kişilerle ‘başkalarına’ gözdağı verdiği dosyalar. Cumhuriyet’ten Gezi’ye Demirtaş’tan Kozağaçlı’ya…
Önümüzdeki salı günü 8 Ekim’de Osman Kavala tutukluluğunun 708. gününde yeniden hâkim karşısına çıkacak. Hatırlayalım Kavala’nın iddianamesi tutukladıktan 16 ay sonra ‘yazılabilmişti’…Çünkü ‘somut delil’ aranmıştı. Gezi’nin finansörü olduğu iddia ediliyordu ama ‘bağ olarak’ Gezi olaylarından 3 ay sonra Brüksel'de gerçekleşmiş fotoğraf sergisi ile Taksim Meydanı'nda çekilmiş iki adet fotoğraf gösteriliyordu. Kavala "İddianamedeki kurgunun temel unsurlarını teşkil eden Soros, Açık Toplum Vakfı, Taksim Dayanışması, Otpor'la ilgili bana hiçbir soru sorulmadı” diyecekti.
İlk duruşmalar 24-25 Haziran’da yapıldı. Mahkeme Başkanı Utku Ercan izinli idi yerine Mahmut Başbuğ vekalet etti. İlkinde Kavala’ya tahliye çıkmadı. İkinci duruşmalar 18-19 Temmuz’da yapıldı. Başbuğ bu kez asaleten mahkemenin başkanı yapıldı. Bu duruşmada da Kavala’ya tahliye çıkmadı ama önemli bir detay vardı. Karar oybirliği değil oy çokluğu ile alınmıştı. Mahkeme Başkanı tahliye yönünde oy kullanmıştı. Bakın şu işe bu karardan hemen sonra; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu davanın görüldüğü 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin iki heyet halinde çalışmasına karar verdi. Tahliye yönünde oy kullanan mahkeme başkanı ‘başka davalara’ bakacaktı.
Tıpkı;
Cumhuriyet’e FETÖ iftirasıyla dava açan savcının FETÖ’den ağırlaştırılmış müebbetle yargılanması gibi…
Aynı davada iddianamenin altında imzası bulunan savcının HSK’ye üye atanması gibi...
Sonradan Yargıtay’ın beraat istemiyle bozduğu aynı davadaki ağır cezalara hükmeden hâkimin Yargıtay’a terfisi gibi…
Selahattin Demirtaş ile ilgili AİHM kararının geldiği günlerde birden 4 yıl 9 aylık bir mahkumiyet kararı çıkarılması gibi…
Yine Demirtaş ile ilgili tahliye kararlarının alınması, cezaevinde yattığı sürenin aldığı cezaya karşılık gelmesinin yolunun açıldığı gün aynı dosyadan yeni bir tutuklama verilmesi gibi…
Hepsi ‘hukuk içinde’ ve tesadüf idi.
Alman pasaportu da taşıyan gazeteci Deniz Yücel Silivri Cezaevi’nden çıktıktan (16 Şubat 2018) sonra verdiği bir söyleşide dönemin Başbakanı Binali Yıldırım ile Merkel’in görüşmesinin ardından nasıl serbest bırakıldığını şöyle anlatmıştı:
"Alman Konsolosluk yetkilileri gelerek Türk tarafı sizi salıvermeye razı. Ancak bir koşulla: Derhal ve sessizce ülkeyi terk etmeniz gerek. Bunun için Alman hükümeti yardımcı olmaya hazır, sizi Almanya’ya taşıyacak özel bir uçak tahsis edecek."
ABD Başkanı Trump, Rahip Brunson’u ‘bıraktığı için’ (12 Ekim 2018) Erdoğan’a defalarca teşekkür etmişti.
İktidar yandaşı yazarlar göstere göstere yapılan hukuksuzlukların yargı reformu çalışması ile ‘sona erebileceğini’ söylüyor. Sanki bundan önceki yıllarda çıkarılan ve uygulanmayan paketler unutulmuş gibi. Sanki şu aralar Pelikancılar ile yaptığı üstü kapalı kavga sebebiyle geniş kesimler tarafından ‘takdir toplayan’ Adalet Bakanı Abdülhamit Gül yukarıda saydığım pek çok hukuksuzluk döneminde bakan değilmiş gibi. (19 Temmuz 2017)
Tekrar Gezi Davası’na ve Kavala konusuna dönecek olursak. AKP içinde giderek daha geniş bir kesim Kavala’ya haksızlık edildiğini konuşmaya başladı. Bu konu Erdoğan’ın olduğu bir MKYK toplantısında bile tartışıldı. Halen milletvekili olan AKP’li bir kaynak,’ hukukçu kökenli, 657 sayfalık iddianameyi okuyan AKP’lilerin itirazlarının partinin çoğunluğu tarafından da paylaşılmaya başlandığını’ aktardı. Son sözü Erdoğan söylüyor bunu herkes biliyor… Ama iktidardaki isimlerin aktardıklarına bakılırsa önümüzdeki hafta salı ve çarşamba günleri görülecek duruşmada Kavala’nın tahliye olasılığı yüksek. Amaç yargı reformu paketinin ciddiyetiyle ilgili ‘dünyaya mesaj’…Henüz paket komisyonda ama (TBMM Adalet Komisyonu Salı günü AKP’li Hakkı Köylü başkanlığında ilk toplantısını yaptı) eğer Kavala serbest kalırsa olumlu bir mesaj verileceği düşünülüyor.
Aynı gün Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak ve Mehmet Altan’ın Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından bozulan mahkûmiyetleriyle ilgili de 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşma olacak. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilen gazeteciler Mehmet Altan, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak ile ilgili verdiği ‘bozma’ kararında Mehmet Altan’ın beraatine, Ahmet Altan ile Nazlı Ilıcak’ın ise ‘örgüte yardım’ suçundan ceza alması gerektiğine hükmetmişti. Kararda, Mehmet Altan’ın beraatine gerekçe olarak Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin verdiği ihlal kararlarındaki unsurlar sıralanırken, bu kararların bağlayıcılığına vurgu yapılmıştı. Anayasa Mahkemesi’nin dosyalarında hak ihlali bulmadığı Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın ‘anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs’ suçundan ceza almaları sağlayacak kanıt bulunmadığı vurgulandı. İki günde mahkeme Yargıtay’ın kararına uyar eski kararında direnmezse Altan ve Ilıcak’a tahliye yolu açılabilir. Mahkeme kararında direnirse dosya Yargıtay Ceza Genel Kurul’una gidecek.
Önümüzdeki hafta kamuoyunun yakından takip ettiği davalarda kritik gelişmeler olabilir. Yazıyı burada bitiriyorum. Ancak ‘Yüksek Mahkeme üyelerinin kimi siyasi davalara nasıl yaklaştığıyla ilgili bir yazıyı’ aldığım bilgilerle kısa sürede yazacağım. O zaman hukuka değil dönemin siyasi atmosferine göre verilen kararların perde arkasını biraz daha net anlatabileceğim sanırım…