Türkiye'de siyasetin ve siyasi partilerin kimi dönüm noktaları vardır. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bugün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma bu çerçevede değerlendirilmeli. Özellikle şu cümle:
"Komuta kademesi haddini bilmeli, siyaset askerin işi değildir."
Önce bu cümle neden kullanıldı, kısa bir hatırlatma. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün (9 Ocak Pazartesi) Milli Savunma Bakanlığı Arifiye Yerleşkesi BMC İşletmesi'nde Yeni Nesil Fırtına Obüsleri teslim töreninde konuştu. Orada özellikle Kılıçdaroğlu'nu hedef aldığı iki bölümü alkışlarla kesilen bir konuşma yaptı. İlk cümle şu idi:
"Birilerinin ona buna satıldı diyerek iftiralara neden olan Arifiye Bakım Tesisi ordumuzun ihtiyaçlarını karşılamaya devam ediyor."
İkinci cümle şu idi:
"Sıradan işletme devir işlemini çarpıtarak sermaye düşmanlığı yapanlar, bugün Amerika'dan İngiltere'ye, oradan Almanya'ya kapı kapı dolaşarak, benzin istasyonlarındaki affedersiniz restoranlarda, oralarda bir şeyler yemeye gayret edenler, yabancı ekonomi komiserlerinden yardım dileniyor. Biz ise yerli ve milli olarak, kendi mühendislerimizle, kendi işçilerimizle, işte bu dev eserleri hizmete koyuyoruz."
Erdoğan, Kılıçdaroğlu'na 'iftiracı' dedi, 'yabancı ekonomi komiserlerinden yardım dilendiğini' söyledi. Buraya kadar bir siyasetçinin rakip siyasetçiye ağır bir dille eleştirisi diyebiliriz. Ancak durumu tuhaf yapan, bu iki cümleden sonra törende bulunan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Musa Avsever'in bu cümleleri alkışlaması idi.
Türkiye bir süredir yargıdan emniyete, jandarmadan orduya tarafsız olması beklenen-gereken kurumlarından iktidar yanında tavır görmeye ne yazık ki alıştı, neredeyse normalleştirdi. Kılıçdaroğlu'nun eleştirilerine antetli-resmi kâğıtla yanıt veren Emniyet-Jandarma ve yargıda ayakta alkışlamadan-beraber çay toplamaya gidişe ve bir süredir ordunun üst yönetiminin aldığı pozisyona…
Başta mevcut iktidar, memleket uzun yıllar siyasetin üzerinde kendini konumlamış asker elitinden çok çekti. Sivil irade üzerinde pozisyon alan askere karşı pozisyon alınamadı. Bu iktidarın 7 Nisan 2007'de başına gelen e-muhtıra örneğini hatırlatmakta yarar var. O dönemde Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesine konulan bir bildiri ile Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine müdahale edilmeye çalışılmıştı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ilerleyen günlerde "Ben kaleme aldım" dediği metin şöyle idi:
"Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur."
Metnin yayımladığı gece ve ertesi sabah Erdoğan ve AKP tarafından (Cemil Çiçek açıklama yapmıştı) verilen tepki siyasetin sivil kanadının milli iradeye sahip çıkması anlamında önemli idi. Bugün iktidar sahiplerinin o gün Cumhurbaşkanlığı'na giden süreçte gösterdiği hassasiyeti bugün muhalefetin göstermesi, ordudan tarafsız duruş beklemesi, aksi yöndeki tavırlar için eleştiri yapması son derece normaldir.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dört ay kala Genelkurmay Başkanı'nın, Kara Kuvvetleri Komutanı'nın muhalefet eleştirisini alkışlaması kabul edilemez.
Olayın bir diğer önemli boyutu, uzun süre haklı olarak 'askere yaslanarak siyaset yapıyor' eleştirilerine maruz kalan CHP'nin Genel Başkanı'nın bu çıkışı yapıyor olmasıdır. Kılıçdaroğlu'nun bu sözleri her anlamda tarihe geçecektir:
"Dün beni siyasal olarak eleştirirken askerlere kendisini alkışlatır oldu. Askerlerin alkışlaması inanın şahsen hiç umurumda değil ama devlet açısında büyük bir çürümüşlüğün göstergedir. Komuta kademesi haddini bilsin. Siyaset askerin işi değildir. Siyaset mi yapmak istiyorlar, çıkarsınlar o kutsal üniformayı, hizalansınlar Erdoğan'ın yanına..."
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |